5 Mart 2013 Salı

Yönetimden Yönetişime-1: Politika ve Şirket

                                                    “Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil,
                                                            onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.”
                                                                                                             Hz. Ali (k.v.)

İş adamı Ayhan Yasan’ın bir söyleşide dillendirdiği şu sözler şirketler açısından çok önemli olmasının yanı sıra iş dünyamızın içinde bulunduğu genel durumu da ortaya koymaktadır: “Şirketlerin mutlaka bir amacı olmak durumundadır. Buna bir örnek olarak Türkiye’de bir şirket kaç para ise vereceğim diyerek önemli bir Amerikan şirketinin üst düzey yöneticilerinden birisini 25 bin Dolar aylıkla transfer etmek istedi. Yöneticinin şirkete ilk sorusu ‘sizin ne vizyonunuz var’ oldu. Şirket buna cevap veremediği için bu yönetici gelmedi. Bu nedenle kurumun bir varlık nedeni olmalıdır ki, istikamet nedeniniz olsun. Varlık nedeni yoksa istikamet belirleyemezsiniz. Politika şirketlerin kurumu, çalışanları, tedarikçileri ve müşterilerini, yani bütünün hukukunu koruyarak karşılayabilme sanatıdır. Eğer siyaset gütmezseniz her biri tuttuğunu çeker alır götürür ortada bütün kalmaz. Siyaset bütün bu gücü bir arada tutup her birini tatmin edecek cevabı verme sanatıdır. Siyaset özünde teşkilatın organlarının yürüttükleri işlerde tarafların birbirlerine karşı tutum ve davranışlarının sınırlarını belirleyen ve özellikle teşkilatı oluşturan tüm fertlerin faaliyetlerinde meşruiyet kaynaklarından biri olan usul ve kurallar olarak da tarif edilebilir.” Bu sözlerde merkeze oturan kavram “politika”dır. Dünyada üzerine ve üzerinden en çok konuşulan konulardan biri, belki de birincisi.

Türkçe’de sözlük anlamı; “Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa. Davranış biçimi, düşünce yapısı. Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme. Belirlenen amaç veya hedeflere ulaşmaya yönelik karar ve eylemler bütünü.” gibi tanımlarla karşılık bulur. Dilimizde sözcük karşılığı Arapça kökenli “siyaset (at talimi)” olan bu kelime-kavramın, kullanımındaki içeriği açısından çeşitli anlamlarda kullanılır: “Her şeyden önce bir yönetme sanatı veya bilimidir, yani siyaset bilimidir; hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işidir. Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisi veya sanatıdır. Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettir. Bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir. Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır. Özellikle bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planlardır” vb. Ayrıca, Arapça’da “bir işi en güzel şekilde usulüne uygun olarak yapmak”  olarak günlük kullanımda yerini alır. Batı dillerinde sözcüğün kökeni Yunanca “polis: şehir, topluluk-site” kavramından neşet eder. Daha geniş tanımlaması kamusal güç kullanımı ve uzlaşma ihtiyacının oluşturduğu koşullara göre kamusal çıkar çatışmalarının yönetimidir.

Bizim açımızdan dil kaynaklı anlayışımızda, politika ve siyaset kavramları arasında belirli bir ayrım yaptığımız; siyaseti daha geniş, politikayı ise daha sınırlı bir alanda kullandığımız ortadadır ve bu bize özgün bir zenginliktir. Buna benzer ayrımların yapılması Batıda da politika bilimi alanında mevcuttur ve genel olarak anglo-amerikan yorumlama sahasından bilimsel-akademik literatüre boyutsal kavramlar (policy, polity ve politics) olarak aktarılmıştır. Politika kavramının iş dünyasına aktarımı bu üç boyutlu kavramlaştırma vasıtasıyla olmuştur: ‘Policy’ yapılanmayı, ‘polity’ süreçleri ve ‘politics’ içerikleri kapsamaktadır ve bunların üst kavramı politikadır. İnsanın yaşamın alanları arasında bilinçli ilişkili-ilintili olarak etkileşime girdiği hemen her konuda “politika” gerek kavramsallık gerekse belirleyici olarak, hem teorik hem de fonksiyonel çerçeveyi oluşturur: Ekonomi politik, yatırım politikası, eğitim-çevre-yayın-çalışma politikaları vs. Politika üst başlıktır; diğerlerinin şekillenmesi, belirlenmesi ve uygulanması politikaya bağ(ım)lıdır. İş dünyasında politika kavramı ağırlıklı olarak yapılanma boyutu (policy) üzerinde şekillenir ve taban bulur. Bir şirket için bunun anlamı öncelikli olarak şu öğeleri içerir: Önlemler, kısıtlamalar, planlanmış hedefler, likidite, kar, güvenlik prensibi, risklerin belirlenmesi vb. Kanımca bu unsurlardan hareketle yapabileceğimiz en yerinde çıkarım, Fransız devlet adamı A. Briand’ın  “Politika istenilenle, mümkün olanı uzlaştırma sanatıdır” sözü olacaktır. Bir şirketin politikası, önemli ve (kaldırabileceği) uygun iç-dış kısıtlamaları dikkate alarak, kararlı bir şekilde belirlediği amaçlarını gerçekleştirmek için tüm önlemleri alarak hareket etmesidir. Bunun yanı sıra likidite, kar ve diğer kazanımlar ve kazançlar, şirket politikasının hedefi olarak güvenlik prensibini  –vazgeçilemez olarak- gerekli ve geçerli kılar. Hâsılı her şirket için risklere karşı koruyucu önlemleri almak en temel ihtiyaçtır. Genel işletme kavram anlayışının uygulanmasında her türlü tedbirler şirketin risk politikasının içeriğini oluşturur.

Yukarıdaki belirtimler çerçevesinde, politikanın iş hayatı veya şirketler açısından iki önemli ve değerli ana unsuru öne çıkardığını görüyoruz: Güven ve istikrar. Bu yönüyle, modern anlayışta bir devlet için de siyasetin marifetiyle ortaya konan en önemli maddenin bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Hatta güven ve istikrarın unsur olma hüviyetinden maada ilkeler olarak belirlenmesi ve benimsenmesi daha da yerinde bir belirleme olacaktır. Eğer söz konusu iki kaide; adillik, hukuka bağlılık, hesap verebilirlik, saydamlık, katılımcılık, etkinlik tutarlılık (öngörülebilirlik), sorumluluk, yerinde(n)lik ve ölçülülük gibi ilkeleri türetip, uygulanır kılıyorsa, politika “yönetişim” olgusundaki potansiyele kabiliyet kazandırmış olur. Bunların gerçeklemesini istemek ideal oluşturmaktır. Bu ideale ulaşmak için belirtilen ilkelerde hangi derecede veya oranda erişim sağlanmış ise, politikanın başarısı da o düzeydedir.

Politika gerçeğinin şirketler açısından öneminin tam olarak kavrandığını söyleyebilir miyiz? Net bir cevap vermek oldukça zor, zira genelde kalite sistematiği bağlamında yazılı olarak sunulan doküman(lar)ın yalnızca formaliteyi kotarmak adına yapılmış kırtasiyeler olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, verilen içeriğin politika kavramından kopuk, daha çok yapılan iş, genel amaçlar veya müşteri ilişkilerine dair yansımalardan öteye gitmediğini görmekteyiz. Bundan dolayı, ya politika ile neyin kastedildiğinin anlaşılmadığı ya da anlaşıldığı halde dokümante edilmek istenmediği ve gizli olarak yürütümünün yapılmak istendiği akla gelmektedir. Bu durumda bir şirketin politikası için “bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir” tarifi kaçınılmaz olmaktadır. Bu türden bir politika “güden” şirketlerin sayısı azımsanmayacak seviyededir. Yukarıda belirttiğimiz “diğer kazanımlar” kapsamına giren insanın merkeze alınması ve her türlü katkısı, iş yerine bağlılık, yönetime olan sempati ve saygı, sosyo-ekonomik, psikolojik değerlere dayalı kazanımlar vb. gizli gündemli politikanın yürütüldüğü kuruluşlarda belirli bir süre sonra –hiçbir şey gizli kalamayacağı için- fark edilmeye bir tepki olarak zararlar hanesine yazılmaya başlar. Hatta gün gelir, zarar verme olgusu düşmanlığa dönüşür. Bunlar olmayacak şeyler değildir. Akıllı yönetim çalışanları ile olan ilişkilerini ne denli şeffaflık ve iyi niyete dayandırırsa her zaman olası tehlikelere karşı önlem almış olur. İş yaşamı bu duruma dair örneklerle doludur; ama ilginç olan yöneticilerin bu hayati riski sıklıkla gözden kaçırmalarıdır. İnsanların oluşturdukları topluluklarda etki-tepki doğallığının son derece aktif, hatta ‘delişmen’ olduğu unutulmamalıdır. Gizli politik gündemler benzer karşı gündemlerin oluşmasına zemin hazırlarlar. Sahaya inmeyen, sahayı ve çalışanları tanımayan yönetici, halkla temasta olmayan politikacı veya aydın misalidir. Eliyle put yapıp ona tapan, onunla oyalanıp kendini kandıran pagan mesabesinde kalmaya mahkûmdur.

 Şirket politikası, gereklilikler nedeniyle alt politikaları düzenler. Günümüzde şirketlerde genel olarak “yönetim, süreç, işlev” gibi kavramlar-olgular halinde tanıtılan temaların, “Politika” üst/ana başlığından sıklıkla kopuk olarak ele alındığını görmekteyiz. Hatta “stratejiye dair” öncelleyici çalışmalarda bile politikanın esamesi okunmamaktadır. Yeni zamanların bilgi anlayışı ve yaklaşımlarında, akli olandan ziyade nakli olanın ve “neo-modernitenin” kısır bilgi anlayışı ve kavramasının önemli rolü olduğu kanısındayım. Yoğun teknolojik tüketim pompalaması sosyalleşmeyi ve buna bağlı olarak düşünme, anlama, kavrama, öğrenme ve fikir üretmeyi elit-grupsal kılmış, yaygınlığını geri plana atmıştır. Geri plana atılan bu alan yeniden şekillendirilen kürevi anlayışta, öncelikle ve özellikle geniş anlamıyla “eğitim ve buna bağlı türev sektörler politikası” ile doldurulacaktır. Devlet erki bu konuyu kamu politikaları düzleminde ele almaya başlamıştır. Geleceğe yönelik olarak devlet(ler)in başlattığı bu hareket, özel ve sivil alanı da kapsayacaktır. İş dünyası bunun dışında kalamayacaktır. Bundan dolayı, Türk iş dünyası da en önemli unsurları olan şirketler bağlamında “Politikanın Öncelliğini” (C. von Clausewitz’in ana tezindeki gibi diğer her şey “politikanın aracıdır”- ‘Primat der Politik- Primacy of politics doktrini üzere) anlamalıdır.


Daha önce dillendirdiğimiz “diğer kazanımlar” belirtiminin diğer bir açılımı, önümüzdeki yılları kapsayacak değişim ve gelişime yönelik olarak şirketlerin yapılandırması gereken politikalarla ilgili olacaktır. Şöyle ki, şirket politikalarının amacı çalışanlarının maddi ve manevi varsıllığını artırmak olmalıdır. Buna göre şirketlerin kararlarını çalışanlarının memnuniyetini sağlamak üzere alması gerekmektedir. Ayrıca, izlenecek politika insan ve azami derecede adaleti odağa almalı, bunun için de olabildiğince şeffaf olarak çalışanları ile paylaşımda bulunmalıdır. Yapılandırılacak politika anlayışı; saydamlığa ve katılımcılığa önem vermelidir. Burada saydamlıktan kasıt ilerisini görülür kılmaktır (öngörülebilirlik). Saydamlık ve katılım politikaları çalışanların güvenini kazanmaya ve uygulanabilirliğe yardımcı olacaktır. Politikaların insan odaklı ve etkili olabilmesi bu şekilde sağlanabilir. Burada sözünü ettiğimiz çalışanlara “birlikte belirleme hakkının” tanınması ve verilmesidir. Bu bir yenileme (reform), dolayısıyla dönüşüm ve değişim hareketidir. Bu hareket bir yasalaşma oluşumu olmasının yanı sıra bir kültür değişimidir. Sıklıkla üzerine yazılıp çizilen, konuşulan kurum kültürü olgusunu aşan ve toplumu kapsayacak olan bu türden bir değişim, etkinliği sayesinde kuruluşları kendi içlerinde ve çevre ile gerçek anlamda etkileşime sokar.


Kültür değişimi, şirketlerde yönetim anlayışının çalışanların da -sendikal yapılanma haricinde- konsey-komisyon benzeri, bir nevi STK tipi örgütlenmeler aracılığıyla kuruluş içindeki katılımı ve dışında da aksiyoner etkinliği ile değişimine-dönüşümüne neden olabilir. Yönetim olgusu çalışanların kapsamlı ve etkin katılımı ile paydaş veya ortak olmaktan ziyade belirleyici bir rol üstlenmeleri neticesinde “yönetişime” dönüşecektir. Kamusal ve daha da geniş anlamda toplumsal alandaki değişimler kozasındaki iş dünyasının evirilmesini hızlandıracaktır.
 

Bu değişim ve dönüşümü fark edip uyum sağlamak isteyen veya güçlük çeken şirketlerin politika olgusunu iyi anlamaları, küresel gelişimin okumasını iyi yapmaları gerekmektedir. Şirketler açısından, bilhassa sağlık, güvenlik, yakınlaştıran bağlayıcı iletişim,  ince teknolojik gelişimi de önceleyen geniş kapsamlı eğitim atağının dünyayı daha da küçülteceği öngörülmeli ve bu dönüşüme adapte ve bunda aktör olabilmenin yolu, ciddi bir şekilde politikanın önemini ve yönetişimin gerekliliğini anlamaktan ve uygulamadan geçmektedir.   

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...