onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.”
Hz. Ali (k.v.)
İş adamı Ayhan
Yasan’ın bir söyleşide dillendirdiği şu sözler şirketler açısından çok önemli
olmasının yanı sıra iş dünyamızın içinde bulunduğu genel durumu da ortaya
koymaktadır: “Şirketlerin mutlaka bir amacı olmak durumundadır. Buna bir örnek
olarak Türkiye’de bir şirket kaç para ise vereceğim diyerek önemli bir Amerikan
şirketinin üst düzey yöneticilerinden birisini 25 bin Dolar aylıkla transfer
etmek istedi. Yöneticinin şirkete ilk sorusu ‘sizin ne vizyonunuz var’ oldu.
Şirket buna cevap veremediği için bu yönetici gelmedi. Bu nedenle kurumun bir
varlık nedeni olmalıdır ki, istikamet nedeniniz olsun. Varlık nedeni yoksa
istikamet belirleyemezsiniz. Politika şirketlerin kurumu, çalışanları,
tedarikçileri ve müşterilerini, yani bütünün hukukunu koruyarak karşılayabilme
sanatıdır. Eğer siyaset gütmezseniz her biri tuttuğunu çeker alır götürür
ortada bütün kalmaz. Siyaset bütün bu gücü bir arada tutup her birini tatmin
edecek cevabı verme sanatıdır. Siyaset özünde teşkilatın organlarının
yürüttükleri işlerde tarafların birbirlerine karşı tutum ve davranışlarının
sınırlarını belirleyen ve özellikle teşkilatı oluşturan tüm fertlerin
faaliyetlerinde meşruiyet kaynaklarından biri olan usul ve kurallar olarak da
tarif edilebilir.” Bu sözlerde merkeze oturan kavram “politika”dır. Dünyada
üzerine ve üzerinden en çok konuşulan konulardan biri, belki de birincisi.
Türkçe’de
sözlük anlamı; “Devletin etkinliklerini
amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü,
siyaset, siyasa. Davranış biçimi, düşünce yapısı. Bir hedefe varmak için
karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki
uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme. Belirlenen amaç veya hedeflere ulaşmaya
yönelik karar ve eylemler bütünü.” gibi tanımlarla karşılık bulur.
Dilimizde sözcük karşılığı Arapça kökenli “siyaset (at talimi)” olan bu kelime-kavramın,
kullanımındaki içeriği açısından çeşitli anlamlarda kullanılır: “Her şeyden önce bir yönetme sanatı veya bilimidir,
yani siyaset bilimidir; hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya
yönlendirmek işidir. Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma
bilgisi veya sanatıdır. Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili
olan rekabettir. Bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki
olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir. Yaşanılan
zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin
ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak,
belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır. Özellikle bir devlet organının
uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek
düzeyli planlardır” vb. Ayrıca, Arapça’da “bir işi en güzel şekilde
usulüne uygun olarak yapmak” olarak günlük kullanımda yerini
alır. Batı dillerinde sözcüğün kökeni Yunanca “polis: şehir, topluluk-site”
kavramından neşet eder. Daha geniş tanımlaması kamusal güç kullanımı ve uzlaşma
ihtiyacının oluşturduğu koşullara göre kamusal çıkar çatışmalarının
yönetimidir.
Bizim
açımızdan dil kaynaklı anlayışımızda, politika ve siyaset kavramları arasında
belirli bir ayrım yaptığımız; siyaseti daha geniş, politikayı ise daha sınırlı
bir alanda kullandığımız ortadadır ve bu bize özgün bir zenginliktir. Buna benzer
ayrımların yapılması Batıda da politika bilimi alanında mevcuttur ve genel
olarak anglo-amerikan yorumlama sahasından bilimsel-akademik literatüre
boyutsal kavramlar (policy, polity
ve politics) olarak
aktarılmıştır. Politika kavramının iş dünyasına aktarımı bu üç boyutlu
kavramlaştırma vasıtasıyla olmuştur: ‘Policy’ yapılanmayı, ‘polity’ süreçleri
ve ‘politics’ içerikleri kapsamaktadır ve bunların üst kavramı politikadır.
İnsanın yaşamın alanları arasında bilinçli ilişkili-ilintili olarak etkileşime
girdiği hemen her konuda “politika” gerek kavramsallık gerekse belirleyici
olarak, hem teorik hem de fonksiyonel çerçeveyi oluşturur: Ekonomi politik,
yatırım politikası, eğitim-çevre-yayın-çalışma politikaları vs. Politika üst
başlıktır; diğerlerinin şekillenmesi, belirlenmesi ve uygulanması politikaya
bağ(ım)lıdır. İş dünyasında politika kavramı ağırlıklı olarak yapılanma boyutu
(policy) üzerinde şekillenir ve taban bulur. Bir şirket için bunun anlamı
öncelikli olarak şu öğeleri içerir: Önlemler, kısıtlamalar, planlanmış
hedefler, likidite, kar, güvenlik prensibi, risklerin belirlenmesi vb. Kanımca
bu unsurlardan hareketle yapabileceğimiz en yerinde çıkarım, Fransız devlet
adamı A. Briand’ın “Politika istenilenle, mümkün olanı uzlaştırma sanatıdır” sözü olacaktır.
Bir şirketin politikası, önemli ve (kaldırabileceği) uygun iç-dış kısıtlamaları
dikkate alarak, kararlı bir şekilde belirlediği amaçlarını gerçekleştirmek için
tüm önlemleri alarak hareket etmesidir. Bunun yanı sıra likidite, kar ve diğer
kazanımlar ve kazançlar, şirket
politikasının hedefi olarak güvenlik prensibini –vazgeçilemez olarak- gerekli
ve geçerli kılar. Hâsılı her şirket için risklere karşı koruyucu önlemleri
almak en temel ihtiyaçtır. Genel işletme kavram anlayışının uygulanmasında her
türlü tedbirler şirketin risk politikasının içeriğini oluşturur.
Yukarıdaki belirtimler
çerçevesinde, politikanın iş hayatı veya şirketler açısından iki önemli ve
değerli ana unsuru öne çıkardığını görüyoruz: Güven ve istikrar. Bu yönüyle, modern
anlayışta bir devlet için de siyasetin marifetiyle ortaya konan en önemli
maddenin bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Hatta güven ve istikrarın unsur olma
hüviyetinden maada ilkeler olarak belirlenmesi ve benimsenmesi daha da yerinde
bir belirleme olacaktır. Eğer söz konusu iki kaide; adillik, hukuka
bağlılık, hesap verebilirlik, saydamlık,
katılımcılık, etkinlik tutarlılık (öngörülebilirlik),
sorumluluk, yerinde(n)lik ve ölçülülük gibi ilkeleri türetip, uygulanır
kılıyorsa, politika “yönetişim”
olgusundaki potansiyele kabiliyet kazandırmış olur. Bunların gerçeklemesini istemek ideal oluşturmaktır. Bu ideale
ulaşmak için belirtilen ilkelerde hangi derecede veya oranda erişim sağlanmış
ise, politikanın başarısı da o düzeydedir.
Politika
gerçeğinin şirketler açısından öneminin tam olarak kavrandığını söyleyebilir miyiz?
Net bir cevap vermek oldukça zor, zira genelde kalite sistematiği bağlamında yazılı
olarak sunulan doküman(lar)ın yalnızca formaliteyi kotarmak adına yapılmış kırtasiyeler
olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, verilen içeriğin politika kavramından kopuk, daha
çok yapılan iş, genel amaçlar veya müşteri ilişkilerine dair yansımalardan
öteye gitmediğini görmekteyiz. Bundan dolayı, ya politika ile neyin kastedildiğinin
anlaşılmadığı ya da anlaşıldığı halde dokümante edilmek istenmediği ve gizli
olarak yürütümünün yapılmak istendiği akla gelmektedir. Bu durumda bir şirketin
politikası için “bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde
uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir” tarifi kaçınılmaz olmaktadır.
Bu türden bir politika “güden” şirketlerin sayısı azımsanmayacak seviyededir. Yukarıda
belirttiğimiz “diğer kazanımlar” kapsamına giren insanın merkeze alınması ve her türlü katkısı, iş yerine
bağlılık, yönetime olan sempati ve saygı, sosyo-ekonomik, psikolojik değerlere
dayalı kazanımlar vb. gizli gündemli politikanın yürütüldüğü kuruluşlarda
belirli bir süre sonra –hiçbir şey gizli kalamayacağı için- fark edilmeye bir
tepki olarak zararlar hanesine yazılmaya başlar. Hatta gün gelir, zarar verme olgusu düşmanlığa dönüşür. Bunlar olmayacak şeyler değildir. Akıllı yönetim çalışanları ile olan
ilişkilerini ne denli şeffaflık ve iyi niyete dayandırırsa her zaman olası
tehlikelere karşı önlem almış olur. İş yaşamı bu duruma dair örneklerle
doludur; ama ilginç olan yöneticilerin bu hayati riski sıklıkla gözden
kaçırmalarıdır. İnsanların oluşturdukları topluluklarda etki-tepki doğallığının
son derece aktif, hatta ‘delişmen’ olduğu unutulmamalıdır. Gizli politik gündemler benzer
karşı gündemlerin oluşmasına zemin hazırlarlar. Sahaya inmeyen, sahayı
ve çalışanları tanımayan yönetici, halkla temasta olmayan politikacı veya aydın
misalidir. Eliyle put yapıp ona tapan, onunla oyalanıp kendini kandıran pagan
mesabesinde kalmaya mahkûmdur.
Şirket
politikası, gereklilikler nedeniyle alt politikaları düzenler. Günümüzde
şirketlerde genel olarak “yönetim, süreç, işlev” gibi kavramlar-olgular halinde
tanıtılan temaların, “Politika” üst/ana başlığından sıklıkla kopuk olarak ele
alındığını görmekteyiz. Hatta “stratejiye dair” öncelleyici çalışmalarda bile
politikanın esamesi okunmamaktadır. Yeni zamanların bilgi anlayışı ve
yaklaşımlarında, akli olandan ziyade nakli olanın ve “neo-modernitenin” kısır bilgi anlayışı ve kavramasının önemli rolü
olduğu kanısındayım. Yoğun teknolojik tüketim pompalaması sosyalleşmeyi ve buna
bağlı olarak düşünme, anlama, kavrama, öğrenme ve fikir üretmeyi elit-grupsal
kılmış, yaygınlığını geri plana atmıştır. Geri plana atılan bu alan yeniden
şekillendirilen kürevi anlayışta, öncelikle ve özellikle geniş anlamıyla “eğitim ve buna bağlı türev sektörler
politikası” ile doldurulacaktır. Devlet erki bu konuyu kamu politikaları
düzleminde ele almaya başlamıştır. Geleceğe yönelik olarak devlet(ler)in
başlattığı bu hareket, özel ve sivil alanı da kapsayacaktır. İş dünyası bunun
dışında kalamayacaktır. Bundan dolayı, Türk iş dünyası da en önemli unsurları
olan şirketler bağlamında “Politikanın Öncelliğini” (C. von Clausewitz’in ana
tezindeki gibi diğer her şey “politikanın aracıdır”- ‘Primat der Politik- Primacy of politics’ doktrini
üzere) anlamalıdır.
Daha önce dillendirdiğimiz “diğer kazanımlar” belirtiminin diğer bir açılımı, önümüzdeki yılları kapsayacak değişim ve
gelişime yönelik olarak şirketlerin yapılandırması gereken politikalarla ilgili
olacaktır. Şöyle ki, şirket politikalarının
amacı çalışanlarının maddi ve
manevi varsıllığını artırmak olmalıdır. Buna göre şirketlerin kararlarını
çalışanlarının memnuniyetini sağlamak üzere alması gerekmektedir. Ayrıca, izlenecek
politika insan ve azami derecede
adaleti odağa almalı, bunun için de olabildiğince şeffaf olarak çalışanları ile paylaşımda bulunmalıdır. Yapılandırılacak politika
anlayışı; saydamlığa ve katılımcılığa
önem vermelidir. Burada saydamlıktan
kasıt ilerisini görülür kılmaktır (öngörülebilirlik). Saydamlık ve katılım politikaları
çalışanların güvenini kazanmaya ve
uygulanabilirliğe yardımcı olacaktır. Politikaların
insan odaklı ve etkili olabilmesi bu şekilde sağlanabilir. Burada sözünü
ettiğimiz çalışanlara “birlikte belirleme hakkının”
tanınması ve verilmesidir. Bu bir yenileme (reform), dolayısıyla dönüşüm ve değişim
hareketidir. Bu hareket bir yasalaşma oluşumu
olmasının yanı sıra bir kültür değişimidir. Sıklıkla
üzerine yazılıp çizilen, konuşulan kurum
kültürü olgusunu aşan ve toplumu kapsayacak olan bu türden bir değişim,
etkinliği sayesinde kuruluşları kendi içlerinde ve çevre ile gerçek anlamda
etkileşime sokar.
Kültür değişimi, şirketlerde yönetim
anlayışının çalışanların da -sendikal yapılanma haricinde- konsey-komisyon benzeri,
bir nevi STK tipi örgütlenmeler aracılığıyla kuruluş içindeki katılımı ve dışında
da aksiyoner etkinliği ile değişimine-dönüşümüne neden olabilir. Yönetim olgusu
çalışanların kapsamlı ve etkin katılımı ile paydaş veya ortak olmaktan ziyade
belirleyici bir rol üstlenmeleri neticesinde “yönetişime” dönüşecektir. Kamusal
ve daha da geniş anlamda toplumsal alandaki değişimler kozasındaki iş
dünyasının evirilmesini hızlandıracaktır.
Bu değişim
ve dönüşümü fark edip uyum sağlamak isteyen veya güçlük çeken şirketlerin
politika olgusunu iyi anlamaları, küresel gelişimin okumasını iyi yapmaları
gerekmektedir. Şirketler açısından, bilhassa sağlık, güvenlik, yakınlaştıran
bağlayıcı iletişim, ince teknolojik
gelişimi de önceleyen geniş kapsamlı eğitim atağının dünyayı daha da
küçülteceği öngörülmeli ve bu dönüşüme adapte ve bunda aktör olabilmenin yolu, ciddi
bir şekilde politikanın önemini ve yönetişimin gerekliliğini anlamaktan ve
uygulamadan geçmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder