9 Temmuz 2016 Cumartesi

Gelişmelerden Seçmeli Gerekliliğe: Yönetişimin Şekillenmesi - 2

Yönetişimin yönetme işine dair algılatılmak istenen teorik tabanlı şeklinin yanı sıra, onun mutlak surette ulaşılması gereken bir erek değil, çeşitli yönetsel araçların kullanılmasına dönük bir aygıt olduğu konusuna daha önce değinmiştik. Kötü yönetimler, suiistimaller, etik dışı uygulamalar vb. olumsuzluklar yaşamın bütünlüğü içinde yer alan gerçekliklerdir; insanlık tarihinin geçmişe veya geleceğe yönelik projeksiyonlarında daima var olacaklardır. Enron, Worldcom veya diğer çok sayıda vakalar tüm zamanlarda oluşum potansiyeli taşırlar; devletler ve toplumlar için de aynı durum geçerlidir.
Yönetişim olgusunun yalnızca betimlemeler, ulusal veya uluslararası üst kurum ve kuruluşların raporları ya da katı ideolojik duruşlar üzerinden olumlu veya olumsuz bir biçimde yorumlanması, açılımlarının yapılması yüzeysel ve genellikle algılara dayalı bir bakış açısının çıkarım(lar)ı olacaktır. Yönetişime dair bilimsel betimlemelerde kural bağlamında gözden kaçırılan asli husus görüşümce şudur: Yönetişim, yönetsel-işletmesel bir aygıt olarak çok yönlü düşüncelerin, fikirlerin ve deneyimlerin oluşturduğu kapsamlı, çok yönlü ve teorik altyapısı çok katmanlı sistemler kuramında temellenen paradigmal bir yapısal-yöntemler kümesidir. Bu önemli ayrımın yapılmamasından dolayı -ki doğaldır- yönetişim ile ilgili tematik iç içe geçmiş karmaşık bir konu olarak algılanmaktadır. Bu durum belirli çevreler için yönetişim kavramının tanımını belirsiz ve bütünlüksüz kılmaktadır. Hâlbuki yukarıda da belirtildiği üzere, olgunun metodolojisi fark edilerek bu yönde de işlenmesine ağırlık verilmesi pratik açıdan yerinde olacaktır; bu sayede yönetişime isnat edilen tanımlar çeşitlilik arz etse dahi, kullanımına ilişkin karmaşıklık veya problematik oluşması ihtimali düşük düzeyde tutulabilecektir. Ayrıca, yönetişimin çok katmanlı yapısı ufuk açıcı amaçla kavranabilirse onun “ne” olduğundan çok, “nasıl (ve niçin)” sorusuna çeşitli yanıtlar sunacağı daha iyi anlaşılacaktır.
Bu çalışmanın da yapı taşlarından olan, yönetişime dair şahsımızın yaklaşımındaki genel anlam çözümlemelerinin başında gelen tanımlama “uzun süreli değer yaratımını hedefleyen, sorumluluk bilinciyle donanmış bir işletme yönetimini oluşturmak için kullanılan araçsal mekanizma” şeklindedir.1 Her ne kadar bu tür betimlemeler “ne” sorusuna belirli yanıtlar verseler de, “nasıl” sorusu hem “ne”lerin açılımını hem de onların “nasıl”ından açılımlara imkân sağlayacaktır. Her iki soru zamiri de teorik yapıdan kaynak alması yönüyle yönetişimin kuramsal yanına, ama “nasıl” sorgulaması ağırlıklı olarak pratiğin tarifine, dolayısıyla kavramın araçsallaşması hususunda temellenmektedir. Örneğin uzun süreli değerler nelerdir şeklinde bir sualin karşılığında vereceğimiz cevaplar, yöntemselliğin, yani “nasıl” sorusuna karşılık gelen yanıtların eşliğinde değil ise praktikası havada asılı kalacaktır.
Yönetişim kavramının şekillenmesindeki gelişmelerin süreci analiz edildiğinde; önce devletin ve merkezileştiği kamusal alanlarda öne çıkan olgunun güvensizlik-kaygı duygusundan ve bunu teyit eden yolsuzluklar, suiistimallerden hareketle biçimlendiği görülecektir. Buna karşın aynı durumun özel sektörde ve bireyler bazında da geçerli olduğu, bunun sonucunda her iki alanın da birbirine eklemlenerek yönetişimin özellikle yasal üst yapıların düzenlenmesiyle bir nevi “önleyici tedbir” olarak oluşturulduğu, yani zorunluluğa dayalı şekilde ortaya konduğunu söyleyebiliriz. Bu meyanda bizim yönetsel ve işletmesel yönetişim savımız çözümlere yönelik düşünceler zinciri sonucunda teorik bir çatı, uygulamaya yönelik olarak da bir aygıt-yöntemdir. Bu duruma bağlı olarak, Corporate Governance (CG) açısından ise öncellik bir yanıyla yasal ve kurumsal bir yorumlamanın, diğer yanıyla ise ilişkisel ve kapsayıcı stratejik iletişim aracılığıyla ekonomik-interaktif bir yorumlamanın objesidir. Ama her iki durumda da öne çıkan gerçeklik açık bir biçimde ekonomik getiri ve güç kazanımına yöneliktir. Dolayısıyla, şirketler açısından bakıldığında ön planda olan asli unsurun hissedarlar, ortaklar ve paydaşlar; bilvasıta hissedar değeri, sermaye-servet birikimi ve güvenliği olduğu ortadadır. Bu noktada çıkar sahipleri açısından kendilerinin merkezde olduğu iletişim açıklığı ve şeffaflık, en az kanuni üst yapı kadar önemlidir.
Yasal yönlü yorumlamada belli başlı problem, kanuni düzenlemenin çerçeve olarak esnek olabilmesi imkân dâhilinde iken gerçekliğin fiiliyatının somutlaştırılmasındaki zorluktur. Yasal düstur, yani yönetişime dair kodeksi yazarak kesinleştirebilirsiniz; ama yönetişim kavramını, bilhassa “kurumsal yönetişimi” icra bağlamında değişime uygun bir biçimde yasal bir kavram halinde uyumlayabilmeniz çok zordur. Bu nedenle, yönetişim olgusuna izafeten yukarıda belirttiğimiz yasal yorumlamadan maada şeffaflığı sağlayabilecek ilişkisel iletişim üzerinden hareketle, esnek anlamda ekonomik-interaktif yorumlamayı olabildiğince “dürüst” bir şekilde tatbik edebilmek önemlidir. Çünkü bir kuruluş-şirket icraatının performansı olarak dışarıya, kamuoyuna denetleme sonucu oluşturduğu belgeyi sunmak zorundadır. “Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Raporu”, şirketlerin hem pay sahiplerine hem de işletme ile ilgili diğer kişi ve kurumlara, finansal ve finansal olmayan bilgileri sundukları bir belgedir. İlgililere sunulan bilgilerin açık, kolay anlaşılabilir ve erişilebilir olmaları son derece önemlidir. Şeffaflığın ve kamuyu aydınlatmanın geliştirilmesi ekonominin her kesimini ilgilendirdiğinden kurumsal yöneti(şi)m anlayışında bu her iki ilke temel yapı taşlarıdır. Görüleceği üzere, piyasa gerçekleri çerçevesinde devletlerin yasama ve yaptırım erki aracılığıyla şirketlerin hissedarlarına ve diğer menfaat sahiplerine en yüksek yarar sağlayacak biçimde yönetilmeleri amacıyla ortaya konan yasal desteğin temel teşkil ettiği model özünde ve eninde sonunda “Corporate Governance” olmaktadır. Bu bağlamda ortaya konan yönetişim anlayışı kurumsal yöneti(şi)m olarak tevil edilen şekillenme düzeyinde ve asli amacı “yatırımcı ve paydaş güveninin” tesisini sağlamak düsturu ile sınırlı kalmaktadır. Yani OECD’nin tanımladığı şekilde CG, kurumsal yönetim manasında “bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve paydaşları arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsar ve işletmenin amaçlarına ulaşmasına yardımcı olur”  tarifiyle sınırlı bir biçimde çerçevelenmiştir.
1 Bu noktada yönetişimin kavramsallaştırılmasında literatürde yoğunlaşılan Corporate Governance’den farklı bir pozisyonda bulunmamızı, bu kısa ve öz tanımlama açık bir biçimde ortaya koymaktadır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...