10 Şubat 2013 Pazar

Farkındalık: Verilenin Mitosu – Farketmezlik


“Zahmetinin devesine dikkat et! Bileklerine kadar fırtınanın getirdiği kuma battıysa hedef kimsenin aklına gelmez.”

Halilullah Halili

Üzerine pek çok kelam edilen mevzulardan biri de farkındalık. İnce ayrıntılar bir yana, oldukça farklı yaklaşımların, anlatıların yer aldığı bir konu-alan. Osho’dan, çeşitli giz(l)emli (ezoterik)-mistik görüşlere, psikoloji-psikiyatriden, kişisel gelişime, kuantumdan nlp’ye hatta dini odaklı düşüncelere, felsefeye değin birçok sahanın mündemiç kılındığı, fenomenal yapay bir görüngüye dönüşen “şey”. Ezcümle anlatıların odağında “bilinç ve bir tür kontrol” bulunmaktadır. Ve bilinç, ruh, kuantum vs. öğelerin içeriğinde yer aldığı konular çekici ve dahi “prim yapan” sözde bilimsel ve yapay nesnelliğe dönüş(türülebil)en tematik alanlardır.

Bu “şey” benzerleri gibi tezahür edenden modellenebilir, pazarlanabilir ve satılabilir olana terfi ettirilebilir. İsteyen kişi bunları satın almakta özgürdür; yani “farkındalık konusu” artık bir eşyadır. Bu insana özgü üretimsel yeteneğin başarısıdır bir noktada. Ama birey için kilitlenilen aşama farkındalığın “ne, nasıl, ne için” sorgulamasıdır. Öncelikle belirtmek istediğim kavram üzerinden geliştirilen öğretinin felsefi sorgulama dışında, gerçek anlamda sınamaya ve yanlışlanmaya tabi tutulamayacağı, dolayısıyla bilimsel nitelikten uzak olduğudur. Alansallık, yapısı itibariyle anlatının edebi, metafizik ve felsefi yönüyle ele alınabilir. Çıkış noktası kadim bilgi aktarımlı olan ve modernite ile birlikte özellikle Gestalt felsefesinin temel kavramlarından biri olmuş ve Gestalt terapinin kuram (!) ve uygulamalarında çekirdek rol oynayan “farkındalık” (seçimlerin arttırılması, çoğaltılması, esneklik sağlama. Gestalt ’de farkındalık iki ana olası şekilde ifadesini bulur: Odak alanının geniş tutulduğu ve aktif odaklanmış farkındalık; birincisi genele şamil iken, ikincisi ayrıntıların keşfidir) zaman içinde sağaltım boyutunu aşarak popüler bağlamlar kurulması vasıtasıyla bilhassa günümüz insanına hitap eden modellemelerle pazardaki yerini almıştır.

Kavramın Gestalt’ın dışındaki “popüler okumaları” ilginçtir; ilginçliği içerikten maada ağırlıklı olarak sunulduğu alandır: İş dünyası. New Age’in akım kollarından kişisel gelişimin sunumu olan farkındalık John Kabat-Zinn’in deyişiyle Yargısız bir şekilde Şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, Dikkatinizi toplayabilmektir.” Zinn’in ifadesi dikkat edilirse “malik-imkânlı olma (can-können)” fiiline göbekten bağlanmıştır ve bununla edim yönlü etiği içinde barındırmaktadır. Peki, günümüzde özellikle iş yaşamına yönelik olarak bu kısa ve öz betimleme  -ne denli- geçerlidir. En başta belirtmeliyim ki, diğer pek çok olasılıklı kavramsallaştırmalar gibi “farkındalık” da olabilirlik düzeyindedir; ancak sunumu “olur” şeklinde çerçevelenmiştir. Bu noktada, farkındalığa ilişkin sunulanlar “verilenin ve çerçevelenin mitosu” olmaktan öteye gidememektedir. Burada mitos ile kast edilen “söylencedir”. Bu durum, piyasa anlayışı ve kavram pazarlaması açısından normaldir. Normal olmayan farkındalığa yüklenen anlamdaki abartılı saptırmadır. Hele ki anlam biçilmesindeki saptırma şu seviyelerde ise: Farkındalık yaptığımız her işte, attığımız her adımda, her düşündüğümüzde kendimize şu soruyu sormaktır; 'Bunu yapmayı ya da bunu düşünmeyi ben mi istedim?' Farkındalık düşünebilme kabiliyetinin hakimi olabilmektir. Çay içerken önce çay bardağına dokunuruz dokunduğumuzu onaylarız. Şu an çay bardağına dokunuyorum. Sonra bardağı kaldırırız ve kaldırdığımızı onaylarız. Sonra çayımızı yudumlarız. 'Şu an çay içiyorum ve sadece çay içiyorum' deriz. İşte şimdiye kadarki en güzel çayı içtiniz. Sadece çay içtiniz ve farkında olarak çay içtiniz. Çay içerken aklımıza düşünceler mi geliyor? 'Ben sadece çay içiyorum, düşünmeyi ben istemiyorum. Düşünceler dışarıdan geliyor' diyebilmek farkındalığımızı sağlayacaktır. Farkındalık yapılan eylemle bütünleşebilmektir. Bu da sadece 'anda kalarak' gerçek olabilir. Çünkü düşünceler ya geçmişten anılar ya da gelecekten hayaller olarak gelir. Farkındalık Eğitimi ve İzleme Uygulamaları' adı altında gerçekleşen bir eğitim ile yaklaşık 5 hafta gibi bir sürede bu mümkün olabilmektedir. Uygulamalar düzenli olarak yapılırsa farkındalık artık hayatımızın bir parçası haline gelmeye başlar. Bu uygulamalar tamamen izlemeye dayalıdır. Bilişsel terapi yöntemleri uygulanmaktadır ve klinik ortamda uzman psikiyatristler gözetiminde gerçekleştirilmektedir. Hayatta başımıza gelen olaylara iyi veya kötü demeden 'olduğu gibi kabul edebilmemizi' sağlar. Farkındalık eğitimi tamamlandıktan sonra öğrenciler 'Kuantum Yaşam Eğitimine' geçebilir ve artık düşünebilme kabiliyetlerinin hâkimi olduklarından 'düşünceler ile gerçeklikleri oluşturma' aşaması olan kuantum yaşam döngüsüne geçebilir.” Bu sözler öylesine olsa okur ya da dinler geçersiniz. Ancak, söz konusu danışanları olan ve onlara bunları para karşılığı anlatan ve uygulamalı eğitimini (?) veren bir psikolog-psikiyatr olunca durum değişmektedir. Ayrıca, bir de üstüne söz konusu eğitimi müteakip satılacak yeni bir ürün olan “Kuantum Yaşam Eğitimi” pazarlaması da yapılmaktadır.

Konuya ilişkin batı dünyasında bilhassa 70’lerde başlayıp, 80’lerden itibaren yükselen değerlerden (!) biri olan Uzak Doğu mistisizminden türetilen “ruhun uyanışı merkezli” farkındalık akımlarından bahsetmek gereğini duymuyorum. Batıdaki katı dünyevileşmeyi nispi de olsa yumuşatan, ancak içeriğindeki özellikle yanlış-doğru çıkarımlarını izafileştirmesi nedeniyle insanın sorumluluğu alanına giren hususlarda kayıtsız kalmasına ve belli bir zaman sonra adeta boşluğa sürüklenmesine sebep olan bu akımların insan bünyesinde bıraktığı hasarlara bizzat tanık oldum. Maddeci bireysellik, mana boşluğunun yarattığı kırılganlık, moral bozan sert rekabet, yabancılaşma/dumurlaşma sendromları vb. olguların yol açtığı duygun yaralanmalar, incinmeler de (travmalar) dışsal ön-sonuçlar olmaları itibariyle insan zihnini alternatif arayışlara yöneltir; bu da bir tür şartlanma çeşidi olup, doğal ve insanidir. Bu gibi durumlarda kişi maddi bireyselliğinin ardında bıraktığı benliğini tekrar hatırlatan ezoterik-mistik ve dahi egzotik karakterli akımların çekiciliğine eğilim gösterir. Bu akımlarda tipik olan ilk iki adım, nefes ve farkındalık ile ilgili olanlardır. Taraftar sayısı olgun ve yeterli seviyeye gelince, rantı genişletme çalışmaları başlar. Bu tip akımlarda yaygınlaşma stratejik planlaması, alan ve yayılma yönteminin belirlenmesi üzerinde kuruludur. Ön-hedef alan, maddi araçsallığı sayesinde güç devşiren seçkinlerin, siyasetçilerin, yüksek bürokrasinin, iş çevrelerinin, kısmen akademik yaşamın kök saldığı ve ilişkili potansiyel oluşturabilecek gençlerin yer aldığı yaşam çevreleridir. Yöntem ise her türlü yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden abideleştirilmiş “kişisel gelişim-secret” yayınlarının kullanılmasıdır. Peki, bütün bunlarda piyasaya aykırı bir husus var mıdır? Ama benim meselem bu soruyla ilgili değil. Şahsımı ilgilendiren çevremde pek çok insanın bu yolun yolcusu olması, tarafgir araması ve yarı ilahlaştırılan egolarla önce farkındalıktan başlayıp mevzuyu indirgenmiş sözde bilimselliğe, yeni zamanların ben merkezli metafiziğine vardırmasıdır. En basiti iş yaşamında yaygın olan eğilim kavramlarının –farkındalık, strateji, yetenek, kariyer, performans, sosyal medya, bilinçlenme, liderlik, kalite vs.- kapsamını iyi inceleyin, içeriğinin derin okumasını yapın. Mevzunun nerelere, nelere uzandığını göreceksiniz. Yukarıda belirttiğim dışsal ön-sonuçlar ve ön-hedefin dışında başka hangi türden sonuçlar, amaçlar ve hedefler olduğunu göreceksiniz. Bu hikâyede “muhteşem paradoks” ise şudur: Doğunun yozlaştırılmış bilgisinden bir parçayı ucuza alıp, hem batıda hem de doğuda pazarlayıp pahalıya satmaktır. Ha derseniz ki “ya, farkındalık diye bir şey var ama”, diyeceğim “evet var, ama var dediğim sözünü ettiğiniz değil ve de bunun için sizden ücret de istenmez, ancak bahsettiğim farkındalık için emek, zahmet ve vazgeçmek gerekmektedir. Zaten öyle zamanlardayız ki, bedava revaçta değil, alıcısı da oldukça az.” Hakiki farkındalık, “ben hakikatim” haykırışını Mansur gibi kelle koltukta söyleyenlerin ayaklarının altına serilir. Ehl-i Beyt, Pir Sultan, Bedreddin ve nice diğerleri gibileri sömürüye karşı başkaldırtır. Var ise böylesi işte er meydanı. Farkındalığın çakmasına diyeceğim olumsallıktır; olsa da olur olmasa da, yani “farketmez.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...