1 Nisan 2013 Pazartesi

Gönül Gözü ve Yeni Moda Anlatılar

Bu makalenin ortaya çıkışına Linkedin’de Sayın Yasemin Tezel’in yayınladığı “göz kendini göremediği için aynaya ihtiyaç duyar” öz-deyişi vesile olmuştur. Halen yazımına devam ettiğim kitabın bir bölümünde yer alan ‘gönül gözü’ ile ilgili pasajlardan derlenen bu yazı kendimce güncel addettiğim bir konuya da parmak basmayı amaçlamaktadır. Zikrettiğim konu iyiden iyiye “saçmalamaya” dönüşen post modern ezoterik esintilerle alakalıdır. Saçmalanın insan evladı için, istendiği takdirde bir hak olduğu düşüncesindeyim. Ancak, öncelikle bunun kendi çıkarlarımız için kullanılmasına, ranta tahvil edilmesine ve insanları kandırma aracı kılınmasına karşıyım. İnsan tercihi doğrultusunda kandırılmayı dahi isteyebilir, buna karşı söyleyecek bir şeyimiz yok; aynı şekilde bizim tercihimizde bilimin bir de bu yönden istismar edilmesine karşı edecek kelamımız olduğudur. Ezoterik, mistik veya metafizik fikirlerin, düşünce sistemlerinin ve söylemlerin dile getirilmesi veya yazıya dökülmesi son derece doğal, tartışılabilir, eleştirilebilir şeylerdir ve insana özgüdür; aynısı bilim için de geçerlidir. Fakat iş, bunların veya bilimin insanın sömürüsüne yönelik kullanılmasına vardırılırsa, aynı dinin siyasete ya da siyasetin dine yönelik araçsal sömürgen kılınması gibi, o zaman akl-ı selim ve sağduyu içinde kritik bir yaklaşım zorunlu hale gelmektedir.

            Bu makale, ‘gönül gözü’ kavramını olabildiğince üçlü boyutta, yani bilimsel gelişimin eriştiği düzeye göre açıklamayı amaçlamakla beraber; diğer yandan bu gibi konuların bilimselliğin dışında noktalara taşınarak, yani bilimin istismarı yoluyla birer sömürü aracı haline getirilmesine karşı kritikçi bir yaklaşım olarak yazılmıştır. Öncelikle belirtmek istediğim, bilimsel araştırmaların         
Bilişselin/idrakin (kognitife) kavramasında (a priori) gözümüz, büyük bir nimet olarak görme, gözlemleme, izleme, deneyleme (a posteriori) ve müteakiben zihinsel işlevler ile anlama, kavrama, öğrenme ve yorumlamalara, araştırmaya ve mantığına, akıl yürütmelere ve bu yollarla b/ilimselliğe yükselmemize kanat olur. Kimi insan bu aşamalarda yolculuğa çıkar, aklın ve zihinsel işlevselliğin son istasyonu (bazı çok istisna olanlar hariç, onlar için sonluluk-sonsuzluk, velhasıl tüm zıtlar müsâvîliğin alanında geride bırakılır) olan ilim-bilim denizine varır, kimi de önceki aşamalarda takılır ve kendince yeterliliğe erişir, bilinçli veya bilinçsiz. Son istasyona erişmek için her insanda gerekli potansiyel vardır; ama talep herkeste olmaz. Olmayanı talep için zorlamak da olmaz; “teklif var, zorlama yok” misali. İlim-bilim denizi bazısına yeterlidir ve bu da gereklilik olup, yerli yerindedir. Ancak bu denizde bazısı daha açıklara açılmak veya derine inmek ister, zira zihinsel genişleme ve buna bilincin eşliği madde gözün ötesinde de bir şeylerin varlığını düşürür usuna ki, bu da yine ileri-gelişmiş kognitif karakterlidir; ama daha bir ince, daha bir hassastır; özgülük/hassa başka bir göz oluşturur adeta insanda, daha derin ve içsel… Bunun da yansımaları olur maddeye, fiziksel yaşamamıza. Daha derin düşünen, “okumaya” başlayan insan maddenin-zahirin keşfinde yola devam eder ve sadece düşünmeye ve/veya deneye-deneyime dayalı olmayan, ama onlarla da alakalı bir nevi hediye edilen  “akmaya başlayan” düşünce benzeri bilgiler bezemeye başlar insan zihnini. Örneğin, meşhur “Lorenzo’nun Yağının” ibret dolu keşfi böyle olmuştur. Bu evrede bazı rüyalar da eşlik eder insana. Onlar da uyanık iken bazen aniden bazen de kısa devreli “ilham” olarak adlandırdığımız türden sinyal-bilgilerdir. Bir de bazı bilgi içerikleri vardır ki, kişinin burnunun dibinde bulunan defalarca gördüğü veya pasif bilinçli halinde izlediği şeyler, olgular, olaylardır, ama jetonu düşürürler. Buhar gücü, yer çekimi vb. saptamalar gibi. Devamında aletleri geliştiren insanın icat etme süreci ve maddenin derinliklerine yolculuk devam eder. İnsan zahiri tezahür olan “madde gözün” yanı sıra başka bir gözün ve bakışın farkına varmaya başlar. Bu madde gözün adeta bâtıni tecellisidir. Yani “gönül gözünün”.
Madde göz eşyayı görür, yani insan eşyaya yönlenir. Gönül gözü hem eşyayı, hem de eşyadan kendini görür ki, bu noktada "okuma" başlar. Peygamberimizin Uhud dağı hakkında "biz Uhud'u, Uhud'da bizi sever" deyişi buna bir dokundurmadır. Gönül gözü basiretten önceki aşamadır ki, basiret aşamasını feraset takip eder. İnsan evladı -istisnalar hariç- genel anlamda evirilme olarak henüz gönül gözü seviyesindeki kuramsal modelleme ile meşguldür, bunun maddeye dönüşümünde de ilk ürünleri almaya başlamıştır; misalen androidin, hologramın, anti-maddenin, paralel evrenlerin, higgs bozonunun ipuçları... Madde göz-zihin-beyin ve yansımaları üretimin yanı sıra gönül gözünün ilk basamaklarının ürünlerini-türetimlerini somut oluşumlar olarak fiziki düzlemde yaşarız. Dolaylı olarak maddeselde ipuçlarını veren, ancak somut maddeleşmemiş oluşumları da enerji olarak değerlendirir ve adlandırırız. Ama nihayetinde bizim bilgimizdeki formulasyonuyla enerji de ölçülebilirliği nedeniyle materiye izafe edilebilir, bundan dolayı bilhassa 19. Yy.da materyalistlere karşı delil olarak kullanılan ve neredeyse enerjinin kutsanmasına varan söylemler, geçtiğimiz Yy.da “madde-enerji-madde-enerji (E = mc2 madde çok yoğun enerjidir) döngüsü ile aşılmıştır ve enerji böylece materyalist anlayışın da kapsamına alınmıştır.
Literatürde gönül gözü genel olarak metafizik veya manevi bağlamda dillendirilir ve maddeden uzak tutularak farklı şekillerde izah edilmeye çalışılır. Ancak biz burada bunun geçmişe dayalı bir addetme olduğu görüşünü ortaya koymaya çalışıyoruz. Şöyle ki, bugün bizim yüksek teknolojik aletlerle gözlemlediğimiz, tanımladığımız ve açıkladığımız fizik dünyada yerini bulan fiili pek çok bulgu, örneğin atomun parçalanması ve bundan neşet eden somutlaşmış bilgi      - somutlaşmış ile ‘ispatlanmış ve/veya kesinleşmiş’ kastedilmemektedir! Zira insanın eriştiği bilgi kendisi gibi zaman ve gelişime bağlı olarak değişikliğe açıktır -, geçmiş çağlarda benzerlikler arz eden bir tarzda üzerine konuşulan, yazılan ve fakat soyut bağlamda kalan bilgi aktarımları o devrin bu konularla ilgilenen insanlarınca “gönül gözünün” çıkarımları olarak kabul ediliyordu. Bu açıdan baktığımızda kavrama yüklenen manevi anlam anlaşılabilirdir. Fakat bugün eriştiğimiz düzlemde gönül gözünü “üç boyutlu” alan dâhilinde de iyi veya kötü izah edebiliyoruz. Bundan dolayıdır ki günümüzde gönül gözü kavramına ilişkin aştığımız kısmın dışında kalan mefhumları onun alanına sokuyor ve böylece kavrama yine ve tekrar metafizik yaklaşımı yüklüyoruz. Bugün metafiziğe dair söylemleri yarın fiziki alanda açıklanır kıldığımızda şaşırmayalım. Ancak ayrımı da iyi yapmamız gerekiyor.
Günümüzde insanın dünyevi bağlamda yaptığı faaliyetlerin alanına fal türü kehanetleri, medyumvari söylemleri, burçlara dayalı garabet abartılı masalları vb. ile diğer “mistik-metafizik” karakterli uçuk söylemleri sokarak amaçları insanları sömürerek, çeşitli şarlatanlıklarla bundan kazanç elde etmek olanları mümkün olduğunca uzağımızda tutalım. Çünkü bu tip yolların ve bundan rant elde edenlerin sayısı artmıştır ve artma eğilimi sürmektedir. Genel anlamda şişirme gizemler yüklenerek çekici kılınan bu akımlar bulaşıcı hastalıklar gibi insan yaşamına zarar vermekteler. Hatta bazıları bilimin eriştiği ortak kazanımları yorumsama yöntemi ile (hermeneutic method) benzeştirme yaparak (analogy) “alan haklılığı” için kullanırlar. Örneğin günümüzde oldukça moda olan akımların belki de başında gelenlerinin birçoğu, kuantum teorisine izafe edilenleridir. Teorinin belirli bir önermesinden hareketle yapacağınız yorumları entelektüel anlatı düzeyinde kesinleşmiş ve uygulanabilir şeylermiş gibi içine biraz da “secret” serperek daha cazip bir şekilde insanlara sunabilirsiniz; başka bir yazıda değinmek istediğim “kuantum sıçramasından şarlatanlığa” konusunu buna örnek olarak verebiliriz.
Carl Sagan’ın “bilimin mum ışığı” deyişini, A. Sokal ve J. Bricmont’un eleştirdiği bilimi istismar eden “post modern saçmalara” tercih ederim.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...