2 Nisan 2013 Salı

Yönetimden Yönetişime – 2: Misyon, Vizyon ve Karmaşa


Çalışanların misyon ve vizyon sözcüklerinden ne anladığı üzerinde pek durulmayan bir husustur. Bazı durumlar haricinde bu sözcükler geçiştirilen iki konu başlığıdırlar sadece. Hatta birçok çalışan açık şekilde işyerinde çeşitli noktalarda duvara asılı ve o işyerinin misyonunun ne olduğunu yazan levhaları bir kez okumamıştır bile; isterse yıllardır orada çalışsın. Dahası şirket sahipleri ve yöneticileri arasında dahi bu ikiliyi bilmeyen, bilse de ne anladığı sorgulanabilir olanlar bulunmaktadır. Peki, durum böyle iken bunlar niye şirket tanıtım notları ve/veya kalite belgeleri arasında yer almaktadır? Adet yerini bulsun diye! Evet, aynen öyle; ya da daha teknik bir deyişle formalite icabı. Ne güzel, hoş değil mi? Acaba diğer pek çok mevzu için de bu böyle midir? Tecrübelerimden hareketle cevabım genele şamil olarak ‘evet’ olacaktır. İş yaşamının yazılı belgeleri, kayıtları –içeriklerine bakılmaksızın- kırtasiye olan işyeri sayısı hiç de az değildir; dostlar alışverişte görsün, yeter ki görsün. Hal böyle iken geniş anlamda bilginin fonksiyonu bir şirket için nedir? Laf kalabalığı, dursun belki lazım olur anlayışı mı, yoksa modaya uymak mı?
            Halbuki insanlık tarihinde meydana gelen pek çok önemli ve sıra dışı olayın arka planında misyon ve vizyon aktif rol oynamış, gerçekten uygulanan olmuşlardır. Sadece bize dair son yüz yıla biraz irdeleyici baktığımızda bunu müşahede edebiliriz: Yukarıda donukluğuna ilişkin bazı çıkarımlar yaptığımız bu iki sözcüğün bu kez canlı, kanlı ve anlamlı olarak ortaya çıktığını ve yararlara ya da zararlara yol açtığını görebiliriz. Bilinçli ya da bilinçsiz, bunların bazen daha da güçlü bir olgu olan değerlerin oluşumunda önemli bir rol oynadığını da belirtmek isterim. Genel olarak kültürün oluşum sürecinde oluşan değerler, bazen süreçlere bağlı olmadan daha karmaşık ve kısa sürede, direkt kültürel unsurlara bağlı olmadan meydana gelebilirler. Örneğin, devrimler/inkılaplar aracılığıyla geçerli nesil içinde ve kısa sürede.
            Diğer bir gariplik, genellikle birçok şirketin Misyon ve Vizyon arasındaki farkı tam olarak ayırt edemedikleridir. Bu şirketler misyonlarını ve vizyonlarını tanımlamalarını istediğimizde her ikisi için de neredeyse aynı tanımı yapacaklardır. Bu durum ister istemez şu soruyu akla getiriyor: Bunlar önemli midir? Önemli ise bunların arasındaki fark nedir? Varsayalım önemlidir, öyleyse tanımları şu şekilde ortaya koyabiliriz: Misyon, bir şirketin, şimdiki zaman ve çok kısıtlı ölçüde de geniş zaman açısından hangi konumda olduğunu, ne yaptığını, ne ve kimin için ve kimlerle nasıl yaptığını gösterir. Vizyon ise bir şirketin gelecekte, bulunduğu sektörün gelişmelerine bağlı olarak, nerede olmayı arzu ettiğini (hatta hayal ettiğini) gösterir. Bu 5-10 sene sonrası için geçerli olacak geleceğe yönelik bir yaklaşımdır. Şirket içerisinde bugün yapılan her şey, gelecekteki o konuma varmak içindir. Her ikisini birleştirdiğimiz zaman, gelecekte olmak istediğimiz (vizyon) noktada olmak için bugün neleri, nasıl yapıyoruz (misyon)un yanıtını, şirketin vizyon ve misyonunda özetleriz. Misyon, değişime bağlı olarak sıklıkla değişebilir, vizyon ise ileride nerede olmak istediğimizi gösterdiği için zaman içerisinde çok daha az değişiklik gösterecektir. Vizyon, varmak istediğimiz noktayı gösterirken, misyon bugün o yolda neleri, nasıl yaptığımızı anlatır.
 
            Misyon, kelime anlamı itibariyle, bir kişi veya topluluğun üstlendiği özel görev demektir. İşletme yönetimi açısından ise “örgüt üyelerine bir istikamet vermesi ve anlam kazandırması maksadıyla belirlenmiş ve örgütü benzer örgütlerden ayırt etmeye yarayacak uzun dönemli bir görev; böylelikle arka planında vizyona alt yapı, bir anlamda ilham sağlayan ve bu bağlamda bir ölçüde insan ve örgüt için “oluşturulmuş ortak bir değer” şeklinde de tanımlanabilir.
            Görüleceği üzere, vizyon kapsam ve derinlik açısından misyona nazaran daha geniş bir kavramsallığa sahiptir. Hatta günümüz yönetim modellerinde vizyona yüklenen anlam o denli geniş ele alınır ki, misyon sadece vizyonu destek veren kavramlardan biri olarak kabul edilir. Ancak, yine de misyonun yer almadığı bir vizyon anlayışı eksiktir, dolayısıyla böyle bir vizyonun belirliliği-belirleyiciliği bir noktada yitiklik arz eder. Bazı büyük kuruluşlarda böyle bir model, politika, kurum kültürü, liderlik ve diğer bazı kavramları da misyon gibi vizyonu destekleyici kavramlar olarak görür. Kanımca vizyona atfedilen bu önem, insanın geleceğe dair çıkarımlar-projeksiyonlar yapmak suretiyle olabildiğince iyi tahminler yaparak geleceği şekillendirme arzusundan kaynaklanmaktadır. Vizyonun bu bağlamda seçenekli planların yapılabilmesi açısından da önemsendiğini söyleyebiliriz. Bilhassa anglo-amerikan modellemelerde vizyon ve bu bağlamda vizyonel bakış açısı yaşamın pek çok alanında fantastik ve baskın unsur olarak yer alır. İşin fantezi yanı bazen öyle boyutlara ulaşır ki, tahayyül gücünün üretimi kâhinliğe dönüşür. Siyaset, ekonomi, sosyoloji, doğa bilimleri veya popüler kültüre ilişkin pek çok alanda çok sayıda fütürologlar-modern kâhinler milyarlarca dolarlık sektörlerde aranan kişilerdir. Vizyon olgusunun abartılarak aşırı uçlara çekilebilir hal alması dildeki kavramsallaştırmalardan iş dünyasına, eğitimden “yeni mesleklerin” oluşumuna değin değişik alanlarda taban bulmaktadır. Ülkemiz de bu etkilenmeden imkânları ölçüsünde payını almaktadır. Burada soru(n) olanaklarımızın zorlanıp zorlanmadığıdır. Kanımca bunun cevabını konuyu biraz daha derinlemesine analiz ettiğimizde daha rahat verebiliriz.
İnsanlığın yüzlerce yıllık çabalarının üretimi olan birçok sahanın karşısında yine insanın türettiği alternatif sektörler oluşmuştur. İlginç olan bu sektörlerin modernlik anlayışına nüfuz etmesi (post modernin oluşumu) ve her geçen gün bunlardan neşet ettirilen “yöntemlere biçilen özgünlük” sayesinde yaşamımızda temellendirilmesidir. Piyasaya şöyle bir göz atın; bazı alternatif tıp dalları, kişisel gelişim akımları, astroloji, ufoloji vb. ‘bilimsel kisveli lojikler’ veya kısmen bunların yol açtığı fal türleri, medyumluk ve bilumum ezoterik, metafiziksel pratizelerin “oluşturulmuş değerler” haline geldiği görülecektir. Bu gibi anlatılar ve dahi “uyduruk uygulamalar” çeşitli şekillerde insanın akıl yürütme kazanımına, işleyişine bile sirayet etmiştir. Öyle ki bazı durumlarda insan ikilemler aşamasını geçip çok-lemlere düçar olmaktadır. Bu noktada daha da önemlisi bazılarının bunu fark etmemesi, dogmaları veya ideolojik saplantıları idealler veya “yegâne en doğrular” zannetmesidir. İş hayatında patron, üst düzey yönetici olup, horoskoplara, fallara, muskalara, medyumlara, sözde hocalara göre aksiyon alanlara rastlamak mümkündür. Buna benzer bir diğer durum ise ne istediğini tam olarak bilmeden sözde bilimsel araştırmalar ısmarlayıp, bu doğrultuda rasyonel çalışmalar yaptığını zanneden işveren tipleridir ki, bunlar yığınla parayı bu işlere harcayıp sonra şirket çalışanlarının çoğunu asgari ücretten istihdam edip, bir de başlarının üzerinde sarkacı sallandıranlardır.  Buna benzer değişik türden misalleri sıralayabiliriz. Oldukça tanınmış bir eğitim şirketinin ilanından bir örnek: İkna Sihirbazı- İkna etmenin farklı yollarını keşfetmekİkna becerimi yükselterek etkimi arttırmak ve çabuk sonuç almak istiyorum. Tüm bunlar için sihirli değnek gerekiyor”. Yeni zamanların modasına uygun bir başlık ve bilgi notu; sihirler, büyüler, gizemler… Ama ikna edici olduğu (!) şüphesiz. İnsanın tahayyül gücü tedrici olarak gelişmiştir, öyle ki iş Descartes’in yöntemsel şüphesi “cogito ergo sum (düşünüyorum o hâlde varım)” hükmünden (dictum), “hayal ediyorsam yaparım” noktasına gelmiştir. Bunun için meşhur dayanak noktaları arasında en sık anılanı herhalde Jules Verne’dir. Ama farklılık şuradadır; örneğin Verne’in “Aya Seyahat” adlı eseri ülkemizde, insan evladının aya gidişi için esaslı ve müthiş bir ‘ilham’ olarak anlatılırken batılı için bu “doğal bir benimseme”dir. Acaba neden?
 
-Bu yazının girişinde belirtilen misyon ve vizyon sözcüklerinin bırakın yaşamımızdaki rolünün ne, hangi derin anlam ve yarara sahip olduğunu veya hangi değer ve kazanımlara vesile olduğunu bilmeyi; tanımlarını dahi kitaplarda yazılı bırakmamız, belki ‘toplam kalite yönetimi’, belki de genel anlamda ‘yönetim teorilerine’ ilişkin eğitimler dolayısıyla sadece dokümante etmemiz ve ithal olarak alıp (iş) yaşamımıza sokarak kırtasiyeye terk ettiğimiz gerçeği,
-Ancak, diğer yandan bu kavramlar üzerine derin okumalar yapanların önce sistem kuramsal yaklaşım, bunu müteakip çeşitli varsayımlar üretip teorik modellemeler üzerinde uzun yıllar çalışarak soyuttan somuta, fikirden maddeye dönüşümü sağlamaları sonucunda süreçleri sindirmeleri, böylece “doğal benimsemeyi” kesp etmeleri
 
‘acaba’ sorusuna yanıt olarak yeterli olacaktır kanısındayım. Dileyen başka yanıtlar da bulabilir. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Ama bunun pratik bir yararı olmadığı gibi, asıl önemlisi bakış açımız üzerine düşünmemizi sağlayacağı da şüphelidir. Kuşkusuz olan bir avuç azınlığın derin düşünmesinin, çabalarının ve çalışkanlığının umudumuzu ayakta ve diri tuttuğu gerçeğidir. Diğer bir gerçek de, her ne kadar tam olarak layığıyla kayda alınmasa da özellikle genç kızlarımızın yaptığı ve yapmaya devam ettiği müthiş atağıdır.
 
            Şirketlerden ve çalışanlardan beklentimiz bu yazı konusu iki kavramı ciddiye almaları, araştırarak içselleştirmeleri, özgün yorumlarla uygulamaya geçirmeleri ve mutlaka en geniş anlamıyla “sosyalleşme” olgusuna söz konusu kavramlar içeriğinde önemli bir yer ayırmalarıdır.
 

1 yorum:

  1. Mehmet bey merhaba,
    Geçenlerde yazınızda çok güzel işlediğiniz konuyu bizzat gözlemledim.Bir işimiz için bilgi edinmek üzere bir işletmeye yolumuz oldu.Halkla ilişkiler görevlisine konu hakkında danışmak için ön büroya yöneldik,Tam karşımızda duvara asılı çok parıltılı çerçevelerde'' Kalite Anlayışımız,Misyon ve Vizyonumuz ''Tabelalar irice gözümüzü alıyor.Bu arada tabelaların tam önünde bulunan görevliye merhaba deyip başvurduk,hiç mübalağa yok beş veya on dakika daha görevlinin yüzü bir türlü bizim yönümüze doğru bile değil,sorumlu ,yetkili hepsi benim edalarında umursamaz tutum takınmada,şimdi bu tabelalara yazık değil mi? kim ilgilenir orada kalite belgesi asılı,bu işletmede etik ve İnsani Değerleri benimsiyoruz deyip durun kendi kendinize.Uzun uzadı cümlelerle çok satırlı yazıp böylesi örnekler nedeniyle duvarların bile sevimsiz bulduğu bu tabelalara ve bunlara yapılan masrafa yazık değil mi?.Oysa'' Önce İnsan ve İnsani Değerler ''diye kısa bir Cümleyi sahiplenip İçselleştirebilsek daha ala değil mi?
    Selam ve saygılarımla,

    YanıtlaSil

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...