25 Eylül 2014 Perşembe

Pazarlanan Liderliğin Sorgulaması: Kırılgan Gerçeklik Ve Mitos - 2

… İnsanlar kendi stratejilerini ve liderlik pratiklerini geliştirmenin bir parçası olarak çabalarının amacını kendi bağlamlarında işe yarayacak işe yarayacak biçimde açıklamak için kendi dillerini bulmaya ihtiyaç duyuyorlar. İşimiz hakkında nasıl konuştuğumuz önemli. Ancak asıl önemlisi kendi kişisel düşünme, sınama ve daha açık olma yolculuğumuz, kullandığımız sözcükler değil. Önemli olan yarattığımız gerçek, onu nasıl yaftaladığımız değil.” P. M. Senge’nin bu ifadesinde vurgulandığı gibi; amellerimizin oluşturduğu gerçeklik ortada iken, onu hangi şekle soktuğumuz veya tanımladığımız özünde onun niteliğini ve niceliğini değiştirmeyecektir. Bu bağlamda, insan düşüncesi ve eyleminin bir ürünü olan yönetim olgusunun yerine onun bir unsuru ve parçası liderliği –ki o da kendi gerçekliklerine haizdir- pazarlama ve kıymetlendirme marifetiyle kestirmece ikame ederek sadece yaftalama değil, aynı zamanda insanın anlama yetisini örterek, hatta karartarak algılatmaya dönüştürüp yüksek bir fiyata satıyoruz. Ama sufilere ait bir özdeyişteki gibi; “aslehu nesle hu-her şey aslına rücu eder.” Aslolan yönetim olgusudur, pazarlanan liderlik ise ondan ayrıştırılan bir parça. Bilindiği gibi denizyıldızından kopan kol onun yenilenmesine vesile olur, kopan kol ise ya yozlaşır ya da ondan aslının bire bir aynısı olan yeni bir denizyıldızı ürer. Liderlik de yönetimin tümlüğündeki bir kol gibidir; yoksa yönetim olgusundan ayrı, ona karşıt, alternatif bir belit değildir; bağlamı yönetimde olan bir nitelik-unsurdur. Ancak, liderliğe ilişkin çalışmalarda –istisnalar hariç- lider yöneticiye karşıt veya rakip bir mevcudiyetmiş gibi ayrıştırılmakta, özellikleri kıyaslanmakta ve böylece bağlamı belirsizleşmektedir. İşte bu belirsizleştirme liderliği mitosa eviren bir mevhuma dönüştürmektedir. Liderlik, yeni zamanların kurgulanmış, ama aynı zamanda kaçınılamayan mitidir. Bu ürün de diğer her ürün gibi kendi yaşam döngüsünü tamamlayana kadar pazardaki rolünü oynayacaktır.   
Liderlik olgusunu ön plana çıkaranlar önünde-sonunda yönetim, yönetici, sevk ve idare sözcüklerine dönüş yaparak bunların rasyonalitesine dayanmak zorundadırlar. Zira liderlik -istensin ya da istenmesin- akılcı ve gerçekçi bağlamını sadece yönetimin, sevk ve idarenin etki alanında bulabilecektir; ağaç köklerini burada salmıştır. Nitekim ayağı yere basan araştırmacılar liderliği ve lideri, yönetim ve yönetici olgusundan ayrıştırmadan bileşik bağlamda değerlendirirler: Lider Yönetici kavramı bu bağlamdan neşet etmiştir; uygulamada rastladığımız ve müşahede ettiğimiz en gerçekçi lider tiplemesidir.
Liderliğe ilişkin yapılan ve süreklilik arz eden olumlama alışkanlığına önceki kısımlarda işaret etmiştik. Diğer dikkat çekici husus liderlik yazınında ortaya çıkan çelişkilerdir. Örneğin yöneticiliğin tersine, liderlikte biçimsellikten bağımsız olunduğu savı öne çıkartılmaktadır. Ama hiçbir işletme veya siyasi bir sistem yürütüm yönüyle normatif düzenlemeler veya en azından belirlenmiş amaçlar dışında güdümlenemez. Bu yönetim olgusunun doğasına ters olduğu gibi, liderlik gibi en alt kademeye değin etkin olan ve her bir kişiyi bir nevi işinin lideri olarak varsayan bir modelde husul edecek karşılıklı etkileşim nedeniyle geçerlilik arz etmeyecektir. Zira erekleri bulan, saptayan ve belirlemesini yapan lider, izleyicilerini de bunlara odaklandırır ve yöneltir. Yani burada da çizilmiş amaçsal normlar ve liderce oluşturulmuş bir çerçeve bir tür araç olarak diğerlerine verilmiştir; verilenin kabulünün pratik olarak gerçekleştiği ortamlarda, ne lider ne de izleyicileri olan lidercikler bağımsızdır; biri amaçlara odaklanmıştır ve eğer zaman bulursa takımının üyelerine de odaklanır –ama neticede bu da amaçların selametle gerçekleştirilmesi için-, diğerleri de liderin ağzından çıkacak söze ve onun davranışlarına odaklanır. Frank Slade’in de ifade ettiği gibi, Eğer takım yenilirse, liderlik ruhu ölür; çünkü liderleri yaratanlar, nasıl liderler yarattıklarına asla dikkat etmiyorlar.” İşte lider ve ekibinin bağımlılığı böylesine sarsıcıdır! Ayrıca, Teerlink’in de vurguladığı gibi “… Paylaşmayı tercih eden bir lider olsanız dahi emir-komuta modelinden uzak durabilmek yine de zordur. Bunun nedeni, üst yönetim işinin, işgörenler, meslektaşlar ve dış dünya adına belli bazı beklentileri de beraberinde getiriyor olmasıdır. Bu geleneksel beklentileri geriye püskürtüp, karar ve sorumluluğun herkesçe paylaşıldığı bir şirket yaratılabilmesi, çalışanların güven duymalarına ve liderin de disiplin uygulamasına bağlıdır.”
Liderlik modellemelerinde sıklıkla vurgulanan diğer bir husus, son yılların moda temalarından biri olan duygusal zekâ ile ilgilidir. Etkin liderlerde kilit önem taşıyan bir benzerlik, liderlerin hepsinin duygusal zekâ denen şeye bir ölçüde sahip olmalarıdır. Hatta bu olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu kişiler dikkatlerini kurallar üzerinde değil, insanlar üzerinde yoğunlaştırırlar. Öncelikle, duygusal zekâ belirtiminin iki açıdan oldukça problemli olduğunu söyleyebiliriz. İlki, eğer duygusal zekâ denilen şey gerçekten var ise, bu zaten az veya çok bütün insanlarda vardır; yani sıradan bir şeydir. Bu nedenle, liderlik açısından mutlak sabite haline getirilen duygusal zekâ zayıf bir şart-önermedir. İkinci problem bizatihi duygusal zekânın varlık sorunsalıdır. Howard Gardner’ın çoklu zekâlar modelleriyle popüler olan bu konu, insan beynine ilişkin bilimsel araştırmalar henüz emekleme aşamasında dahi olmadığı halde adeta kesinlik arz eden bir tarzda zekâ olgusunu tam anlamıyla yapay ve analojik bir mitoza tabi tutmuştur. Gardner’ın modellemesindeki üst düzey güçlü kavramsallaştırma, deneysel kestirimlerin ortaya koyduğu zayıf içerikler nedeniyle aynı düzeyde anlamlandırmalara olanak sunamamaktadır.  Ağırlıklı olarak yurt dışındaki bazı araştırma enstitülerinde, şahsımın da içinde yer aldığı çalışmalarda, çoklu zekâlar modeli üzerine kurulu testlerde tam bir geçerlilik tecrübe edilememiş, bu testlerin verdiği tahminler klasik zekâ testlerine nazaran sadece belirli yaklaşımsal kaliteye erişebilmiştir. Buna bağlı olarak zekâya ilişkin bilimsel araştırmalarda “çoklu zekâlar” tutarlı ve ciddi düzlemler sağlamamaktadır. 
Birkaç örnekle ortaya koymak istediğimiz üzere, liderlik olgusu temel olarak yönetim erkinin pek çok stillerinden bazısının bileşkeli yansımalarından biridir. Belirgin vurgusu önderlik özelliklerini içermesidir. Bu nedenlerle, yönetim ve liderlik kavramlarının farklı işlevselliklere haizmiş gibi ayrıştırılması, liderliğin abartılı bir biçimde olumlanması ve kapsama alanının genleştirilmesi, olguya pek çok alıntı niteliklerin uyumlanmaya çalışılması konuyu mitleştirmek suretiyle günümüz insanına çekici kılmak ve bunun üzerinden kazanç sağlamayı amaçlamaktadır.
          Liderlik, yönetim tümselliğinin bir parçası olarak genel değişim ve gelişime paralel bir seyir izlemiştir. Küreselleşmeye doğru gidişin istikametinin belirlendiği 1970’lerin sonunda, örgütlerde öncelikle değişen piyasa şartlarına uyum sağlamak amacıyla iç dinamiklerden başlayarak çevreye doğru geliştirilen bir değişim süreci başlatılmıştır. Dünyanın batısında bu değişime yönlenişin ana nedeni petrol-enerji bunalımı olurken, ülkemizde dış dinamiklerin etkisiyle 1980’lerin ilk yıllarında önce ekonomik modelin değişimi ve bunu müteakip pazara ilişkin girişim ve yatırımların farklılaştırılması devreye girmiştir. 1980’ler politikanın, kapitalin asli yaklaşımı olan üretme olgusu haricinde, en az o kadar, hatta daha da fazla bizzat paranın üzerine taşımasını başlattığı dönemdir. İçinde bulunduğumuz yeni dönemler, 2004-2005 yıllarında baş gösteren ve 2007 sonundan itibaren belirginleşerek son ve halen devam eden bunalımı oluşturan ve yeni, farklı bir arayışı sürdüren ekonomi-politiğin evresidir. Yukarıda belirttiğimiz değişim sürecine ilaveten, sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi amacıyla değişimin yanında dönüşümün de gerekli olduğunun daha da netleşerek fark edilmesi, yönetim modellerinin esnetilmesini ve bununla birlikte büyük gruplara yönelik yönetsel anlayışın ağırlıklı olarak bireye odaklanmasını gerekli kılmıştır. Bunun sonucunda liderliğe ilişkin anlayışı belirleyen iki ana unsur gündeme gelmiştir: J. MacGregor Burns’ün “Leadership” adlı kitabında ortaya koyduğu yönetsel ve dönüşümcü liderlik olguları. Aslında Burns’ün çalışmalarının dayanağı Max Weber’in ekonomik ve ekonomik olmayan otorite tanımlamalarıdır. Liderliğe ilişkin çalışmalar yaklaşık 2000’lere değin Burns’ü merkez almıştır. Son on yıldır ise konu oldukça dallanıp budaklanmış, pazarlama ve insan kaynakları esinli ve odaklı çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Bu çalışmalarda ortaya konan liderlik tiplemeleri kısmen uç noktalarda seyreden, mitsel niteliğe bürünen modeller sergilemektedir. Bunun asli nedeninin bireyin aşırı merkeze alınarak insana ilişkin mistifize edilen yaklaşımların piyasayı belirleyen konuma ulaşması ve bilimselliğe olan ilginin ağırlıklı olarak teknoloji şeklinde algılanmasıdır. Yeni zamanlar popülarite, abartılı zincirleme arz ve dumurlaştırılan hissiyatın çağıdır. 19. Yy.dan itibaren akılcılık ve olguculuğa olan aşırı yönlendirmenin, süreç içinde insanı soğuttuğunu ve irrasyonelin bilhassa 1980'lerde başlatılan yeni illüzyon olan ruhçu, kuantumcu ve "samimi riyakar" görüşler sayesinde çekici kılınmasını da buna ilave edebiliriz. Öyle ki, günümüz hemen her konuda atışın serbest olduğu, ezoteriğin, astrolojik falların, spritüal söylemin, para-psikolojinin, bilumum secret’ların ve benzer marjinal görüşlerin cirit attığı pazarların çevrelemesinin ve bunlara talebin her geçen gün arttığı yeniçağın tam göbeğinde konumlanmıştır. İrrasyonalite hepimize hayırlı olsun! 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...