17 Nisan 2015 Cuma

İŞ’İN TEORİSİ-11/1: Oluşturulan Öznelleştirme Üzerinden Liderlik Olgusunun Okuması

Modernizmin insana dair etkin bir biçimde ortaya koyduğu “merkeze konumlandırılan insan” modeli; aklın hâkimiyetini ve bu sayede insanın yeryüzündeki krallığını ilan ederek, Rab’ın cennet krallığını rafa kaldırması batı insanını tarihinde ilk kez yaygın olarak bireyselleşmenin bilincine vâkıf kılmıştır. Bizzat müslüman düşünürlerin bahusus Endülüs üzerinden Avrupa’yı etkileyen eserleri ve bunların üzerinden Arapçaya tercümesini yapmak suretiyle yok olmaktan kurtardıkları Grekçe yazınlar sayesinde kotarılan Rönesans, Reform ve nihayetinde Aydınlanmanın süreçleri sonucunda eriştiği ve inşa ettiği modern medeniyet, maddenin baskınlığını ön plana çıkartarak, mananın oluşturduğu bireyselleşmeyi maneviyatın engin deryasından uzaklaştırarak onu materinin dar dünyasına atmıştır. Dar olan bu dünyanın arkasını dolduran, bilgeliğin hikmet ve irfan pınarlarıyla bezenmiş maneviyat muharref dini öğretiye izafe edildiğinden reddedilerek ve aldırış edilmeyerek kapsam dışına itilmiştir. Böyle bir zeminde kök salan bireyselleşme eşyanın tabiatına uygun olarak enaniyetin eseri olan bireycileşmeye ve son iki yüzyılın ciddi bir sorunu olarak zuhur eden ve insanda(n) yansıyan rahatsızlık verici çeşitli sendromları ihtiva eden nicelleşmeye doğru hızla evirilmiştir.

Özne olmak sadece bireye değil, topluluklara hatta insan tarafından kurulan yönetim-yürütme kurumlarına –örneğin devlet aygıtlarına- dahi açıktır. Kişinin bilinç düzeyini yükseltmek için iradesinden güç alarak, bağımsız bir tarzda özneleşmesi yaşam içindeki çeşitli politik, sosyo-ekonomik ve kültürel, psikolojik boyutlu süreçlere hâkim olması açısından pozitif bir gelişimdir. Ancak, özne olma süreci dış etkenlerin manipülasyonu ile gerçekleşiyorsa, yani söz konusu olan öznelleştirme ise, bunun üzerinden oluşturulan tek biçimliliklerin ürettiği düşünme kaynaklı davranış, olgular ve diğerlerine merkezlenmesi hasebiyle özden oluşturucu rolünü kişinin elde edebilmesine engel olur. Aslında, öznelliğin belirgin özelliği maddi üretim ile olan karşılıklı etkileşimidir. Maddi varlığın üretimi öznelliği, öznellik de maddi üretimin çeşitli biçimlerini ortaya çıkarır. Ancak, nesneden özneye yönelik okuma, anlama, bilme işlevleri genelde eksik kaldığından, öznellik tek biçimliliği tarz olarak türetir ve bunun üzerinden yürütmenin yolunu açar.1

İnsan emeğinin, çalışmanın alanlarına ilişkin öznelleştirme araçları bir yönüyle gerçeklik yansımalarından, diğer yanıyla üretilen mitos-modellemelerden neşet eden geniş bir yelpazeye sahiptir. Ama her hâlükârda ortak yan, sürümlerin modalaştırılmasıdır. Örneğin, artı(k) değerin oluşturulması için emeğin sömürüsüyle erişilen sermaye birikiminin bir sonucu olarak, şirketlerdeki personel işleri sömürge döneminden esinlenen bir analoji ile “insan kaynağı” kavramı şeklinde formüle edilmiştir. Kürevi değişimlerin en belirgin yansımalarından olan kriz-bunalım olgularıyla birlikte birçok şeyin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı aşamalarda, eski tanımlamalar da yeni öznelleştirmelere uygun olarak yeniden tasarlanmakta ve politikalar buna göre üretilmektedir. Aynı şekilde liderlik olgusunun çok fazla dillendirilmesi ve bununla alan açılımı bulan çalışanlar üzerinde “heveslendirmenin” aktive edilerek yapay ve sanrılara dayanan bir liderler güruhunun oluşturulması da, insanı gerçekten koparmanın araçlarından biridir.
Politik iktisada dayalı küreselleşme olgusunun hâkim konuma gelmesi, geleneksel sanayi ile bilişim teknolojisinin üretim biçimleri arasındaki çatışma, kültürler arası ilişkinin dahi sermayeye ve ranta tahvil edilmesi, paranın sanallaşmasının getirdiği spekülasyona dayalı vurgunlar-yolsuzluklar, gelir dengesindeki aşırı bozulma, borçlandırılmış birey, çevre sorunları, gelir dağılımındaki aşırı bozulmalar, şişirilen ve yalana dayalı malumat üzerinden algı manipülasyonları ile körüklenen ırkçılık, ayrımcılık ve düşman yaratımları, tefekkürün moda kalıplamalara dayalı modellere indirgenmesi ve bunun getirdiği düşünme erozyonu ve yozlaşması, nesnenin/eşyanın hakikati yerine (eşyanın künhüne vakıf olmak) öznenin nesneye bağımlı kılınarak nesnelleşmesi ve hazzın özgürlük esamesi zannı, geniş çaplı tahribat vb. bozulmalar ve alçalmalar, yeni zamanlarda insanın yolunu çıkmazlara sokmaktadır. Mesela, yukarıda bahsettiğimiz liderlik hususundaki yaygın ve etkin yönlendirme, anlama-tanıma ve bilmekten ziyade algıya dayalı bir çalışmanın ürünüdür. Şöyle ki, günümüzdeki moda söylemlerden bir olan türetilmiş liderlik mevzusu aslında yöneticilik olgusundan çıkartılan ve adeta kaçınılmaz hale sokulan bir tür ideolojik mitostur. Yeni zamanların iktisadi değerler dizinini inşa eden neoliberal modeller yumağı, oluşturduğu tüm bunalımları ve aşırı sömürü düzenini bilgi-bilgi toplumu-bilgi işçisi, büyük veri, sosyal sorumluluk, ılımlı kapitalizm, strateji ile başlayıp yönetim ile tamladığı programlar vb. retoriklerle parlatarak, bu tür öznelleştirmeler vasıtasıyla hem örter hem de yeniden türetmeye yönlendirir. Lider-yönetici “yapay ikilemi” de bunlardan biridir ve bu dilemma asli olanı, borçlandırılmış insanı-çalışanı aşina kılmanın aracıdır.
Neoliberal düzende öznelleştirmenin hedefi üretimin tarzını belirlemektir. Üretimin tarzı ise yönetimin modelini biçimlendirir. Liderlik olgusu modellerin bazılarında yer alan imaj yapıcı unsur mesabesinde zikredilir, ancak bunun pratikteki tezahürü sorgulandığında; lider tiplerinden bahsedilse de üzerinde mutabık kalınan birine veya bir kaçına rastlamanız neredeyse imkânsızdır. İşaret edilenler arasında ‘iyi yöneticiye’ denk gelmeniz dahi çok zor bir durumdur. Çünkü asli olan genel bir üst yönetim düzeni ve bunların bağlı olduğu bir ya da birkaç patron figüründen ibarettir. Patron da kapitalin temsilcisi ve dolayısıyla oluşturulmuş gücün figürasyonudur. İş'e-çalışmaya dayalı sistematiğin özü kapitalden hareketle yaratılır. Bu bağlamda emeği temel alan tüm yönetim sistemleri, onu artı-değer üretiminin güvence altına alınması yönünde araçsallaştırır. Tam da bu nedenle, insan hem doğrudan üreten hem de tüketen olarak sömürenin ve sömürülenin kaynağıdır. Genel amaç artı-değerin güvencesi olduğu halde, insana konulan hedeflerin büyük bölümü onu, yine kendisinin ürettiğine yabancı kılarak yapay karmaşalarla uyutmaktır.
Toplumsal temayüllerin gidişatını öngörebilmek yeni zamanların enstrümanları ile daha mümkün iken, bireyselin öngörülebilmesi gittikçe zorlaşmaktadır. Genişleyen teknolojik imkânlar insanı birey olarak tabiatının gereği daha uç noktalara savurarak denge unsurunun tahmin edilebilirliğinin limitlerini de genişletmiştir. Bunu dizginlemenin ve olabildiğince denetleyebilmenin yolu popülerliği ve fanteziyi yaygınlaştırmakla bir nebze de olsa mümkün kılınabilmektedir. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, sosyal bilimlerde örgün öğretime olan ilgi azalırken, bunlara ilişkin popüler yayınların satışları artış göstermektedir. Bu yayınların ortak özelliği sonuçta kişinin nelere dair bilgiler edineceğini, kazanımlarını daha baştan maddeler halinde sıralaması ve bireyin kendi tahayyül gücünün üretimlerini, yani sonuç olarak erişimlerini daha baştan “verilmiş olanlarla” ikame etmektir. İkame ediciler modanın da tayin edicileridir. İnsanın kahramanları, idealleri, elde edeceği sonuçları daha baştan domine edilmiştir.
İnsanüstü özelliklerle donatılan liderlik olgusu geçmişte o çağın, şimdikiler ise yeni zamanların olağan dışı olarak algılanan mevhumlarıyla donatılmışlardır. İnsanlık tarihinde lider olarak figüre edilen tiplemelere bakıldığında belirli sabit özellikler dışında, tiplerde birbirinden farklı çeşitliliklerin mündemiç kılındığı görülecektir. Bu da olguya ilişkin oluşturulacak imgelemeyi kategorilere ayırmayı ve bilgiyi yayvanlaştırmayı olanaklı kılar. Bu durum liderliğe ilişkin resmedici yayınlarda da dikkat çekici ortak bir yandır. Böylelikle yeni nesillere kendilerini özdeşleştirebilecekleri demode olmuş, geçmişin liderler olarak öne çıkarılanlarının yerine koyabilecekleri ve bu yöndeki özlemlerini giderebilecekleri çok çeşitli yeni lider figürleriyle bezenmiş mitler sunulmaktadır. Çünkü insan algısının oluşmasında önemli rolü olan beyin nöronlarımız parlatılan laflarla ve görüntülerle “yeni pazarlama” stiline oldukça uyumlanarak kolayca manipüle edilebilmektedir. Can Kozanoğlu’nun aynı isimli kitabında vurguladığı üzere, zaman artık “cilalı imaj” devridir.2   
1 İnsanın dış dünyayı okuması ağırlıklı olarak kendisi (özne) üzerinden eşyayı (nesne) tanıma ve inceleme işleviyle sınırlı kalmaktadır. Hâlbuki insan fıtratının bir özelliği olan içselliğin yaratımının insana sağladığı zenginlik ona nesneden özneyi okumasına da olanak sağlar. Ancak insan dış dünyaya olan aşırı yönlenmesi ve tiryakiliği nedeniyle çoğunlukla ya da tamamen bu imkânın farkına dahi varamaz.

2 Can Kozanoğlu, Cilalı İmaj Devri, İletişim Yay., İstanbul, 1992

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...