Yüzeyselliğin
anlaşılmasının öncelikli değeri kişiye kolaylık sunmasıdır. Ancak, “şeylerin”
katmanlı oluşu insan zihni için işlerin derinliğine işaret eder. Gazali’nin
dediği gibi ‘şey’ cevizin kabuktan ibaret
olmadığıdır. Bazı işlerin basitleştirilebilmesinin, sadeliğinin sağlanmasının
ilk koşulu onlara eklemlenen ilintileri boş görmek, onlara aldırış etmemektir.
Yoksa basit olan şeylerin aslında basit olmayışındaki gerçeklik bizatihi
onların kendileriyle değil; onlarla ilgili alt katmanların, örneğin işlerin ve
bunlara yaklaşımların ortaya çıkardığı karmaşık zorluklarla alakalıdır. Diğer
bir bakış açısıyla basitlik bir şeyin benzer veya aynı karakter kaynaklı
diğerleriyle kıyasından türer. Zira bir şeyin yeterince açıklığını ve
anlaşılabilirliğini, hatta belirli bir seviyede kavranabilirliğini sağlayan
ölçütlerden biri de kıyaslanabilirliktir. Burada sözünü ettiğimiz ‘basit’ nitelemesi, ‘yalın’ ile karıştırılmamalıdır. Yalın aklın daha karmaşık bir
biçimde tasniflemesine, basit ise pratik ve kısa yola dayanır. Basitlikte
kendine has bir samimiyet ve asgari kurallar vardır; buna karşın yalınlık
standartları ve kodları taban edinir, üst yapıyı gerekli kılar ve bildiğimiz
manada içtenlik gerektirmez. İnsanın başladığı işlerde önceliği basitleştirmeye
vermesi bir avantajdır. Ama nihayetinde bu hal süreklilik arz etmemelidir;
işler ister istemez yaratılışı gereği mükemmeli arayan için yalınlığa terfi
eder. Eğer kişi bunun için donanımlı değilse yalınlığa ulaşamamak bir yana
kargaşaya düşme ve basitliği de elden kaçırma riskiyle çevrelenmiştir.
Basitlik-sadelik ve yalınlık arasındaki ilişki ağaç ile çalı misalindeki
gibidir. Sağlıklı bir ağacın dalları keskinliğinin yanı sıra belirli bir
nizamda yalındır da. Çalı topak şeklindedir; dalları ise karmaşıklığı nedeniyle
belli dahi değildir; dallarını ayırmaya kimse zaman ayırmaz. Fikirleri ağaç
misali insanlar yalındır. Zira hem ana akımları, hem de teferruat mesabesindeki
yan akımları (t)üretirler. Mühim olan, dünyayı şekillendiren ana akımlardır;
çünkü yan akımlara, ayrıntılara biçim verenler de onlar vasıtasıyla sağlanır.
Ana akımlar natürü icabı şifreleseler de gerçekliği yansıtırlar. Teferruatların
en belirgin özelliği sanallaştırma kabiliyetine haiz olmaları, gerçekliği eğip
bükebilmeleridir. Bilhassa çağımızda ayrıntılar, hem ana akımları az ya da çok
örtülü kılabilirler hem de bağlantıları geniş ağlar sayesinde
sahteleştirebilirler. Gerek ilişkiler gerekse fikri transferler bu vesileyle
manipüle edilebilir ve bahusus veriler, malumatlar unsur görünümlü aldatıcı
suretler olabilirler. İbn Haldun’un vurguladığı gibi “tüm malumatlar yanlış” tır (Mukaddime). Ana akımların insana
sağladığı önemli avantajlardan biri de ayrıntılar vasıtasıyla dünya görüşlerini
yer değiştirebilir kılmasıdır (göçmen kuşlar gibi). Örneğin, sola dair ana
akımlar sosyal devlet-adalet, eşitlik, özgürlük gibi olguları yan akımlar
olarak ortaya çıkardığı gibi feminizm, hippilik, çevrecilik ve benzeri
cereyanları da sahneye koymuştur.
Mevzu
başta bahsettiğimiz yüzeysellik ise, çoğumuz için onun doğası basitin ve
sadenin ki kadar şeffaf değildir. Çünkü gördüğümüz, dokunduğumuz, dinlediğimiz,
okuduğumuz veya kanılarımız ya da düşüncelerimiz vs. gerçeklik yansıttıkları ve
nicel olduklarından ötürü kendilerinden şeffaflık arz etmeleri otomatikman
beklenmez ve kabulleri de kolayca husul eder. Basit ise sadelik sunar, cevheri
hitapta ve bireye uyumunda saklıdır. Uyum ise güvenle alakalı olduğundan basit
beynin rahatına uygun olsa da günümüz dünyasında tercih edilmesi zor olandır. Ağırlıklı
olarak siyaset marifetiyle sosyal ve/veya sosyo-ekonomik bağlamda bilgiye
ilişkin meydana getirdiğimiz keşmekeş öyle bir durum oluşturmuştur ki, işin
basit yönden çözümlenmesi şüpheyle karşılanmaktadır. Bu da belirli bir düzeyde
insan beyni açısından ağırlık yüklemeyen basitin es geçilmesine yol açar. Bu
nedenle basitin aktarımı problemlidir, hele ki problem diyalektiğin zihinsel
‘sanatı’ süslenmiş ise. Burada alaysılı olan bilhassa yeni zamanlarda bilgi
olarak ortaya konan pek çok şeyin malumat olması, ayrıca problem çözümünün aynı
zamanda yeni bir problemin müsebbibi olduğunun yaygın olarak unutulmasıdır.
Basit
ile yüzeysel arasındaki farkı şu örnekle ortaya koyabiliriz: Bankacı olmaya
karar veren birinin alması gereken öğretinin sağlam ve başarılı bir matematik
temeline dayandığını düşünmek
yüzeysellik, onun insan ilişkilerinde mutluluk oluşturan biri olmasının
lüzumunu öncelemek ise basitliktir. Kişinin düşünme niteleğinin düzeyi ne
olursa olsun, araştırmanın iletileneni akılcı-kritikçi bir duruşla karşılaması
onu alması, anlaması, sindirmesi ve tekrar sunumu biçimlenmenin ve içeriğin
kalitesini belirler. Bu durumla birlikte basitin fıtratı aşılmıştır ve bilginin
vasfına göre; kavramanın, derin okuma ve düşünmenin, kapsamın, ansal
işlev(ler)in kapasitesi doğrultusunda çıkarımların doğası da farklılaşmalara,
çeşitliliğe yatkın olacaktır. Bire sıfır, bire bir veya bire bin veren başak
misali.
Ya
sathîlik ya da derinliğin genişliği. Yüzeysellik aynı zamanda zihni sığlık olsa
da bir veya daha fazla bakış açısı ne denli derinlik arz ederse etsin, onun
birey tarafından nasıl alındığı ve ne derece anlaşıldığı sonucu belirleyicidir.
Kişinin alt ve üst yapılanmasına bağlı donanımı, mental arka planı ve bunu
geliştirmesi, tefekküre dair çalışkanlığı basitliğin derinliğini kavrama gücünü
tayin eder. Bir şeyin, bir
konunun veya işin köklerine inemediğimiz takdirde verilenin kabulünün kölesi
olmaya müsait hale geliriz. Yeni zamanlarda sıklıkla dillendirilen algılama
sözcüğünün bu denli devreye girmesinin önemli sebeplerinden biri de budur. Halbuki
bir şeyi algılamak anlamaya nazaran yüzeyseldir, zira algıda duyular akla baskın
gelir ve çeşitli yanılgılara yol açar.
Burada sözünü ettiğimiz derinlik ile
kastedilen illa ki karmaşık düşünsel sistemlere ilişkin değildir, aksine
karmaşık olan daha doğrusu o hale getirdiğimiz modellemelerin
basitleştirilmesidir de. Örneğin, A.B.D.’nin en büyük yoğurt üreticilerinin
başında gelen ve bir Türk’ün sahibi olduğu (Hamdi Ulukaya) Chobani şirketinin
ulaştığı öncü konumun öyküsü incelendiğinde şirket politikasının işin
başlangıcı aşamasında 11 maddeyi içeren bir manifestoya dayandığı ve bu
maddelerin her birinin ihtiva ettiği eylemlerin belirlenen politikanın ürettiği
stratejinin-stratejik adımların yansımaları olduğu görülecektir. Ulukaya’nın işletme manifestosunun bilhassa 1. ve 9. maddelerindeki
belirtimi de burada bahsettiğimiz hususlara işaret etmesi açısından dikkat
çekicidir: ”İlk işim pazarı anlamaya
çalışmak oldu. Tek başıma gidip marketlerde insanların yoğurt alma
davranışlarını inceledim… İşin çok karışık olduğuna hiçbir zaman inanmadım.
Benim için basit düşünmek önemli. Ben organizasyona değil, ürüne odaklandım.
Organizasyon sonra geldi.” (Capital Dergisi, 2014/4 sayısı, S. 95).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder