7 Ocak 2017 Cumartesi

Toplumsal Gelişimin Katmansallığı: Çok Katmanlı Sistemlerin Ağsal Özelliğinden Yönetişimin Araçsallığına-2

Çok Katmanlı Sistemlerin (ÇKS) dominant özelliği üretilen ve sunulan bilginin sadece üretimi, işlenmesi, yayımı değil; aynı zamanda yönetim amaçlı erişimi, paylaşımı ve kullanımıdır. Bilginin dolaşımı vasıtasıyla açığa çıkan katma değer alışılmış sistem düşüncesindeki gibi çok kez kaynak olarak değil, kullanım temelli bir dolaşım ağında katmansal bir sistematik içinde oluşan süreçsel bir dolaşımdır. Bilginin dolaşım süreci katma değeri besleyen asıl kaynaktır ve ÇKS’nin yapıları tanımlaması ve açıklaması doğrultusunda bir muhtevadır. Bu dolaşım ağı küresel, kesintisiz ve gayri merkezidir. Küresel bilgi ağı bir merkezden yönetilmez. Ağ, merkez fikrinin kendisini dışlar. Ama bir yandan da, bilginin ancak diğer bilgilerle ilişkilendirildiği, senkronize ve koordine edildiği, yani “yönetildiği” zaman katma değer yaratabileceği açıktır. Bu yönetim merkezi değil, ağırlıkla “yatay koordinasyona” dayalı bir ağ yönetimidir ve etkileşim içinde yönetim, paydaşların katılımcı yönetimi, ya da kısaca “yönetişim” olarak adlandırılabilir. Yeni yüzyılın yönetsel paradigması, çok katmanlı, gayri-merkezi, katılımcı-birlikte karar alıcı, paylaşımcı ağsal ve araçsal karakterli yönetişim üzerinden şekillenmektedir.
Bilginin yarattığı katma değer paylaşım imkânı ile doğru orantılı bir gelişim seyri izler. Bir bireyin, firmanın, ortaklığın, grubun, kooperatifin, kentin, bölgenin, ulusun, doğru bilgi yönetimi ile bilgi ağından optimal katma değer sağlayarak rekabet avantajı yaratması; kısacası “bilgi ekonomisi”, 21. Yy. ın baskın politik iktisadi ve temel koyucu zihniyeti, hatta “dünya görüşü”dür diyebiliriz. Söz konusu ekonomik paradigma, doğrudan yönetsel ve araçsal paradigmaya, yani ağ yönetişimine dayanır. Çünkü bilgi ekonomisi, işbirliği ve rekabet ilişkilerini dönüştürüp esneterek, rekabet avantajının temeline, katılımcı bilgi yönetişimi ile optimal bilgi paylaşımından doğan değeri yerleştirmiştir. Rekabet avantajı ulusal ölçekte konumlandığında, ulusun küresel bilgi ağına entegre edilmiş bilgi ağının doğru yönetilmesi gerekir. Bu da, bilginin üretimi ve dolaşımının inovasyonuna ve bilgi ekonomisine uygun sosyal ve entelektüel sermaye, yani nitelikli istihdam yaratılmasına kaynak ayrılmasını zorunlu kılar. Çünkü başka türlü ulusal rekabet avantajı sürekli kılınamaz ve istikrarlı büyüme gerçekleştirilemez. Küresel ekonominin yönetsel paradigmalarına aykırı, merkeziyetçi bir “ulusal” bilgi yönetimi düşünülemez. Bilgi yönetimi olgusu doğası gereği açık toplum fikrine meyillidir. Yönetimi katılıma-birlikte karar almaya ve paylaşıma kapalı bilgi; totalitenin en belirgin silahıdır.
Bilginin olabildiğince adil paylaşımı ve özgür dolaşımına dayanan, herkesin erişimine açık, demokratik teknoloji kullanımı ise, ekonomik ve insani refah için çeşitli imkanların vasıtası olabilir. Bilgi, günümüzde ekonominin en önemli “üretim faktörü”, üretimdeki en önemli iktisadi ve mental girdi, eş zamanlı olarak da çıktı haline gelmiştir. Bilgi-temelli iktisat ya da yaygın kullanımıyla "Bilgi Ekonomisi"*, bilginin iktisadi ve insani gelişim için etkili bir biçimde kullanıldığı bir ortam olarak tanımlanabilir. Nitelikli bilginin yarattığı katma değer üzerinde temellenen bilgi ekonomisinin gelişimi, ulusal ölçekte ekonomik büyüme ve verimliliğin sürdürülebilir kılınması ile doğrudan bağlantılıdır.
Yeni iktisadi paradigma olan “Bilgi İktisadı”, aynı zamanda bilgi toplumunun somut ve ölçülebilir parametresidir. Paradigma değişikliği, fiziksel girdilerin (hammadde, işçilik, makine, satın alma gücü vs.) yerini fiziksel olmayan girdilerin (bilgi, içerik, süreç, sosyal sermaye, zihinsel üretim, pazarlama yöntemleri; bahusus nöro-pazarlama vd.) ikame etmeye başlamasıyla ortaya çıkar. Bilgi ancak; üretimi, paylaşımı ve dolaşımı küresel, kesintisiz, hızlı ve entegre olduğunda; yani birbirleriyle “anlaşan” ağlar üzerinde senkronize edilerek yönetildiğinde değer yaratır. Ağ yönetimi, paylaşım olmasının yanı sıra mündemiç kıldığı katmansallık kavrandığı takdirde içinde bulunduğumuz karmaşık ilişkiler ağının da anlaşılmasına ve açıklanmasına olanak tanır.
Teknolojinin ekonomik fayda üretme dinamiği olan inovasyonun küresel rekabet avantajı yaratması da ancak bilginin yönetimiyle mümkündür. Bilgiyi yöneten, teknolojinin hangi alanlarda ilerleyeceğini ve ekonomik sistemde yerini nasıl alacağına da daha sağlıklı karar verir. Bu bağlamda bilginin küresel yönetimi, teknoloji de dâhil olmak üzere birçok alanda politik iktisadi rekabet avantajının kaynağı haline gelmiştir. Devletler için geçerli olan bu durum şirketler için de söz konusudur. Aslında dünya üzerinde bazı devletlerin anlaşmalar sonucu oluşturdukları birliklerin ana amacı da rekabete karşı ortak sinerji oluşturmak ve potansiyelin salınımı vasıtasıyla kullanımı için genleşmiş alanlar açmaktır. Bu meyanda bilgi de genleşmekte ve yürütümlerde karar alma süreçlerinin desteklenmesi amacına yönelik bilginin yönetimi de bundan dolayı zorlaşmaktadır. Günümüzde “büyük veri yönetimi” olarak adlandırılan temayı oluşturan sebep, genleşen bilginin kapsamının içeriğin önüne geçmesi ve hangi bilginin verim ve erinç adına kullanılabileceği ile ilgilidir. Sorun çözmenin başat vasıtası olan bilginin insan tarafından nasıl, nerede ve niçin kullanılacağı, yönetimindeki zorluk nedeniyle kendisi bizzat çözülmesi gereken bir problem yumağına dönüşmüştür. Öyle ki, büyük verinin yönetimi (İng. big data management) üniversitelerde de üzerine yüksek lisans yapılan bir alan haline dönüşmüştür.1 Bu durumun çok dillendirilmese de bilginin (insanı) yönetir bir faktör haline gelmesi olduğu kanısındayım.
Günümüzde bilgi küresel ağlar üzerinde dolaşmaktadır. Ancak bilginin optimal katma değer yaratmak için yönetimi, mikro ölçekte firma ve firmaların kurdukları ortaklıklardan ya da girişimci kooperatifleri ve diğer işbirliği platformlarından yerel veya bölgesel kalkınma projelerine, oradan da makro ölçekte ulusal bilgi ağlarının yönetimine uzanan çok katmanlı bir süreçtir. Bilgi yönetimi, özünde çok taraflı bir yönetişim platformunu gerektirir. Ulusal rekabet avantajı yaratmak için, bilginin ulusal ölçekte ve küresel uyumlu bir platformda yönetilmesi lüzumludur. Bilginin bu bağlamda yönetimi için bir “ulusal bilgi politikası” geliştirmek ve bu politika uyarınca stratejik bir çerçeve oluşturmak zorunludur.
1980’li yıllarla birlikte ünlü Fütürist Alvin Toffler’in etkileyici kitabı “Üçüncü Dalga (The Third Wave, 1980) ile yaygınlaşan “Bilgi Çağı (ya da diğer adlarıyla süper-sanayi toplumu, Uzay Çağı, Elektronik Çağ, Global Köy, Teknetronik Çağ, tekno-bilimsel devrim) terimi siyasetçiler, ekonomistler, bilim insanları ve kanaat önderleri açısından ufuk açıcı olmuştur. Bu eser sayesinde sanayi sonrası toplumda, yaşam biçimlerindeki "altkültürlülük" ve çeşitlilik belirginleşmiş; toplumlardaki melez yapılanma kümelerinin farkına varılmıştır. Bu durum süreç içinde gerek kamu gerekse özel sektörde esnek örgütlenmelerin (İng. adhocracy) kısmen de olsa önünü açmıştır. Çalışmanın merkezine yerleşen emek kavramının yanına kaçınılmaz değişimlere daha kolay uyum göstermenin aracı olarak yerleşen bilgi, birçok kaynağın yerine geçebilme özelliğiyle birbirine gevşek olarak bağlı olan çalışanlar için temel araç konumuna gelmiştir. Diğer yandan, üretici ve tüketici arasındaki boşluk yapılandırma sistemi olarak adlandırılan teknoloji tarafından doldurulmuştur. Bunun sonucu ortaya gittikçe "üre-ketici" olmaya başlayan ve kendi gereksinimlerini karşılayabilen bireyler çıkmaktadır. Bilgi çağı-toplumu teriminde vurgu bulan düşünce, farklı bir zihniyetin yolunu açmakla kalmamış, bilişimin-bilişimcinin günümüzde eriştiği üst katman konumlanmasının da yolunu açmıştır. Bununla birlikte iki ana yansıma toplumsal yaşamda ön plana çıkmıştır: Yeni (ince) teknolojilerin üretici ve tüketicilerinin radikal bir biçimde üreketiciye dönüşmesi ve BT’nin toplumsal yapılanmalarda yarattığı etkinin klasik endüstrinin oluşturduğu etkideki dikeylik yerine yataylığı hâkim kılmaya başlaması. BT’ciler büyük ihtimalle bu etkiyi bir meydan okuma olarak düşünmedikleri halde, klasik sanayi bunu tam bir meydan okuma olarak algılamış ve bu meyanda büyük kar marjları elde eden silah sanayi dünya üzerindeki çatışmaların (bilhassa yan çatışmaların) artması için elinden geleni yapmaktadır. İki devasa sektör arasındaki mücadele son 10-15 yıldır daha da keskinleşerek devam etmektedir. BT’nin tutucu akımlar üzerinde olumsuz olarak nitelendirilen diğer bir etkisi, yukarıda bahsettiğimiz toplumsal yatay yaklaşım ve buna özgü sosyolojik okumalar ve bununla insanlarla neredeyse birebir gelişen yakın ilişki geliştirmesidir. Zira BT’nin ürünleri insanlara direkt ve yaygın sahip olunabilme kabiliyetine sahip iken, klasik endüstri buna malik olmadığı gibi pek çok alanda insana -özellikle yeni zamanlarda- soğuk ve itici gelmektedir.
Geçen zaman içinde insan yaşamında ve literatürde de iyice görülür-fark edilir olmaya başlayan istikrarlı büyüme ivmesi yaratmak, ekonomi, siyaset, sosyal mekanizmalar ve kültürü entegre eden, bilgi ekonomisine ve bilgi toplumuna geçişi hedefleyen politikalar önce devletler katmanında ulusal politikalar geliştirilmesi ile başlamıştır. Bu politikaların eksenini ise "ulusal bilgi politikası"nın geliştirilmesi teşkil eder. Ulusal bilgi politikasının oluşturulması ve daha da önemlisi uygulanabilmesi için, sosyo-ekonomik hayatın tüm örgütlü kesimlerinin ve siyasi iktidarın, bu politikaların üretileceği bir yönetişim platformu yaratıp ulusal iradeyi harekete geçirmesi gerekir. Ulusal fayda bilgiyi üretmek, işlemek, dolaşıma sokmak, erişmek, paylaşmak ve yönetmekten, yani küresel oyuncu olmaktan geçer. Ulusal bilgi politikası, rekabet avantajı yaratarak küresel ekonomiden optimal faydayı sağlayacak, dengeli büyümeyi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılacak politika ve eylem planlarının üzerinde temellendirileceği doğru bir zemindir.

Bilgi çağının yeni yönetsel paradigmaları, “rekabet” ve “işbirliği” kavramları arasındaki geleneksel karşıtlığı da ortadan kaldırmıştır. Bir ülkede bilgi ekonomisine geçişi sağlamanın ve bilgi toplumunu yaratmanın yolu katılım, birlikte karar verme, politika ve strateji geliştirme, iş yapma süreçlerinde çok taraflı ortaklıklardan geçmektedir: Hükümet, kamu sektörü, iş dünyası, tüm çeşitliliği içinde sivil toplum kuruluşları, yurttaş inisiyatifleri, sendikalar, üniversiteler, medya gibi birçok paydaşı, yani toplumun örgütlü tüm kesimlerini dâhil eden ve de giderek bütün yurttaşları örgütlenmeye cezbeden ve toplumun yapısını dönüştüren ortaklıklar.

*Ekonomi sözcüğü yerine daha kapsayıcı bir kavram olan ‘iktisat’ kelimesini tercih ediyorum.
1 Büyük Veri olgusu; toplumsal medya paylaşımları, ağ günlükleri, bloglar, fotoğraf, video, log dosyaları vb. gibi değişik kaynaklardan toparlanan tüm verinin, anlamlı ve işlenebilir biçime dönüştürülmüş biçimine denir. Büyük veri, doğru analiz metotları ile yorumlandığında şirketlerin stratejik kararlarını doğru bir biçimde almalarına, risklerini daha iyi yönetmelerine ve inovasyon yapmalarına imkân sağlayabilir.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...