Çok Katmanlı Sistemlerin (ÇKS) dominant özelliği üretilen ve sunulan
bilginin sadece üretimi, işlenmesi, yayımı değil; aynı zamanda yönetim amaçlı erişimi, paylaşımı ve
kullanımıdır. Bilginin dolaşımı vasıtasıyla açığa çıkan katma değer alışılmış
sistem düşüncesindeki gibi çok kez kaynak olarak değil, kullanım temelli bir
dolaşım ağında katmansal bir sistematik içinde oluşan süreçsel bir dolaşımdır.
Bilginin dolaşım süreci katma değeri besleyen asıl kaynaktır ve ÇKS’nin
yapıları tanımlaması ve açıklaması doğrultusunda bir muhtevadır. Bu dolaşım ağı
küresel, kesintisiz ve gayri merkezidir. Küresel bilgi ağı bir merkezden
yönetilmez. Ağ, merkez fikrinin kendisini dışlar. Ama bir yandan da, bilginin
ancak diğer bilgilerle ilişkilendirildiği, senkronize ve koordine edildiği,
yani “yönetildiği” zaman katma değer yaratabileceği açıktır. Bu yönetim merkezi
değil, ağırlıkla “yatay koordinasyona” dayalı bir ağ yönetimidir ve etkileşim
içinde yönetim, paydaşların katılımcı yönetimi, ya da kısaca “yönetişim” olarak
adlandırılabilir. Yeni yüzyılın yönetsel paradigması, çok katmanlı,
gayri-merkezi, katılımcı-birlikte karar alıcı, paylaşımcı ağsal ve araçsal
karakterli yönetişim üzerinden şekillenmektedir.
Bilginin yarattığı katma değer paylaşım
imkânı ile doğru orantılı bir gelişim seyri izler. Bir bireyin, firmanın,
ortaklığın, grubun, kooperatifin, kentin, bölgenin, ulusun, doğru bilgi
yönetimi ile bilgi ağından optimal katma değer sağlayarak rekabet avantajı
yaratması; kısacası “bilgi ekonomisi”, 21. Yy. ın baskın politik iktisadi ve
temel koyucu zihniyeti, hatta “dünya görüşü”dür diyebiliriz. Söz konusu
ekonomik paradigma, doğrudan yönetsel ve araçsal paradigmaya, yani ağ
yönetişimine dayanır. Çünkü bilgi ekonomisi, işbirliği ve rekabet ilişkilerini
dönüştürüp esneterek, rekabet avantajının temeline, katılımcı bilgi yönetişimi
ile optimal bilgi paylaşımından doğan değeri yerleştirmiştir. Rekabet avantajı
ulusal ölçekte konumlandığında, ulusun küresel bilgi ağına entegre edilmiş
bilgi ağının doğru yönetilmesi gerekir. Bu da, bilginin üretimi ve dolaşımının
inovasyonuna ve bilgi ekonomisine uygun sosyal ve entelektüel sermaye, yani
nitelikli istihdam yaratılmasına kaynak ayrılmasını zorunlu kılar. Çünkü başka
türlü ulusal rekabet avantajı sürekli kılınamaz ve istikrarlı büyüme
gerçekleştirilemez. Küresel ekonominin yönetsel paradigmalarına aykırı,
merkeziyetçi bir “ulusal” bilgi yönetimi düşünülemez. Bilgi yönetimi olgusu
doğası gereği açık toplum fikrine meyillidir. Yönetimi katılıma-birlikte karar
almaya ve paylaşıma kapalı bilgi; totalitenin en belirgin silahıdır.
Bilginin olabildiğince adil paylaşımı ve
özgür dolaşımına dayanan, herkesin erişimine açık, demokratik teknoloji
kullanımı ise, ekonomik ve insani refah için çeşitli imkanların vasıtası
olabilir. Bilgi, günümüzde ekonominin en önemli “üretim faktörü”, üretimdeki en
önemli iktisadi ve mental girdi, eş zamanlı olarak da çıktı haline gelmiştir.
Bilgi-temelli iktisat ya da yaygın kullanımıyla "Bilgi Ekonomisi"*,
bilginin iktisadi ve insani gelişim için etkili bir biçimde kullanıldığı bir
ortam olarak tanımlanabilir. Nitelikli bilginin yarattığı katma değer üzerinde
temellenen bilgi ekonomisinin gelişimi, ulusal ölçekte ekonomik büyüme ve
verimliliğin sürdürülebilir kılınması ile doğrudan bağlantılıdır.
Yeni iktisadi paradigma olan “Bilgi
İktisadı”, aynı zamanda bilgi toplumunun somut ve ölçülebilir parametresidir.
Paradigma değişikliği, fiziksel girdilerin (hammadde, işçilik, makine, satın
alma gücü vs.) yerini fiziksel olmayan girdilerin (bilgi, içerik, süreç, sosyal
sermaye, zihinsel üretim, pazarlama yöntemleri; bahusus nöro-pazarlama vd.)
ikame etmeye başlamasıyla ortaya çıkar. Bilgi ancak; üretimi, paylaşımı ve
dolaşımı küresel, kesintisiz, hızlı ve entegre olduğunda; yani birbirleriyle
“anlaşan” ağlar üzerinde senkronize edilerek yönetildiğinde değer yaratır. Ağ
yönetimi, paylaşım olmasının yanı sıra mündemiç kıldığı katmansallık kavrandığı
takdirde içinde bulunduğumuz karmaşık ilişkiler ağının da anlaşılmasına ve
açıklanmasına olanak tanır.
Teknolojinin ekonomik fayda üretme dinamiği
olan inovasyonun küresel rekabet avantajı yaratması da ancak bilginin
yönetimiyle mümkündür. Bilgiyi yöneten, teknolojinin hangi alanlarda
ilerleyeceğini ve ekonomik sistemde yerini nasıl alacağına da daha sağlıklı
karar verir. Bu bağlamda bilginin küresel yönetimi, teknoloji de dâhil olmak
üzere birçok alanda politik iktisadi rekabet avantajının kaynağı haline
gelmiştir. Devletler için geçerli olan bu durum şirketler için de söz
konusudur. Aslında dünya üzerinde bazı devletlerin anlaşmalar sonucu oluşturdukları
birliklerin ana amacı da rekabete karşı ortak sinerji oluşturmak ve
potansiyelin salınımı vasıtasıyla kullanımı için genleşmiş alanlar açmaktır. Bu
meyanda bilgi de genleşmekte ve yürütümlerde karar alma süreçlerinin
desteklenmesi amacına yönelik bilginin yönetimi de bundan dolayı
zorlaşmaktadır. Günümüzde “büyük veri yönetimi” olarak adlandırılan temayı
oluşturan sebep, genleşen bilginin kapsamının içeriğin önüne geçmesi ve hangi
bilginin verim ve erinç adına kullanılabileceği ile ilgilidir. Sorun çözmenin
başat vasıtası olan bilginin insan tarafından nasıl, nerede ve niçin
kullanılacağı, yönetimindeki zorluk nedeniyle kendisi bizzat çözülmesi gereken
bir problem yumağına dönüşmüştür. Öyle ki, büyük verinin yönetimi (İng. big
data management) üniversitelerde de üzerine yüksek lisans yapılan bir alan
haline dönüşmüştür.1 Bu durumun çok dillendirilmese de bilginin
(insanı) yönetir bir faktör haline gelmesi olduğu kanısındayım.
Günümüzde bilgi küresel ağlar üzerinde
dolaşmaktadır. Ancak bilginin optimal katma değer yaratmak için yönetimi, mikro
ölçekte firma ve firmaların kurdukları ortaklıklardan ya da girişimci
kooperatifleri ve diğer işbirliği platformlarından yerel veya bölgesel kalkınma
projelerine, oradan da makro ölçekte ulusal bilgi ağlarının yönetimine uzanan
çok katmanlı bir süreçtir. Bilgi yönetimi, özünde çok taraflı bir yönetişim
platformunu gerektirir. Ulusal rekabet avantajı yaratmak için, bilginin ulusal
ölçekte ve küresel uyumlu bir platformda yönetilmesi lüzumludur. Bilginin bu
bağlamda yönetimi için bir “ulusal bilgi politikası” geliştirmek ve bu politika
uyarınca stratejik bir çerçeve oluşturmak zorunludur.
1980’li yıllarla birlikte ünlü Fütürist Alvin
Toffler’in etkileyici kitabı “Üçüncü Dalga (The Third Wave, 1980) ile
yaygınlaşan “Bilgi Çağı (ya da diğer adlarıyla süper-sanayi toplumu, Uzay Çağı,
Elektronik Çağ, Global Köy, Teknetronik Çağ, tekno-bilimsel devrim) terimi
siyasetçiler, ekonomistler, bilim insanları ve kanaat önderleri açısından ufuk
açıcı olmuştur. Bu eser sayesinde sanayi sonrası toplumda, yaşam biçimlerindeki
"altkültürlülük" ve çeşitlilik belirginleşmiş; toplumlardaki melez
yapılanma kümelerinin farkına varılmıştır. Bu durum süreç içinde gerek kamu
gerekse özel sektörde esnek örgütlenmelerin (İng. adhocracy) kısmen de olsa
önünü açmıştır. Çalışmanın merkezine yerleşen emek kavramının yanına kaçınılmaz
değişimlere daha kolay uyum göstermenin aracı olarak yerleşen bilgi, birçok
kaynağın yerine geçebilme özelliğiyle birbirine gevşek olarak bağlı olan
çalışanlar için temel araç konumuna gelmiştir. Diğer yandan, üretici ve
tüketici arasındaki boşluk yapılandırma sistemi olarak adlandırılan teknoloji
tarafından doldurulmuştur. Bunun sonucu ortaya gittikçe "üre-ketici"
olmaya başlayan ve kendi gereksinimlerini karşılayabilen bireyler çıkmaktadır.
Bilgi çağı-toplumu teriminde vurgu bulan düşünce, farklı bir zihniyetin yolunu
açmakla kalmamış, bilişimin-bilişimcinin günümüzde eriştiği üst katman
konumlanmasının da yolunu açmıştır. Bununla birlikte iki ana yansıma toplumsal
yaşamda ön plana çıkmıştır: Yeni (ince) teknolojilerin üretici ve
tüketicilerinin radikal bir biçimde üreketiciye dönüşmesi ve BT’nin toplumsal
yapılanmalarda yarattığı etkinin klasik endüstrinin oluşturduğu etkideki
dikeylik yerine yataylığı hâkim kılmaya başlaması. BT’ciler büyük ihtimalle bu
etkiyi bir meydan okuma olarak düşünmedikleri halde, klasik sanayi bunu tam bir
meydan okuma olarak algılamış ve bu meyanda büyük kar marjları elde eden silah
sanayi dünya üzerindeki çatışmaların (bilhassa yan çatışmaların) artması için
elinden geleni yapmaktadır. İki devasa sektör arasındaki mücadele son 10-15
yıldır daha da keskinleşerek devam etmektedir. BT’nin tutucu akımlar üzerinde
olumsuz olarak nitelendirilen diğer bir etkisi, yukarıda bahsettiğimiz
toplumsal yatay yaklaşım ve buna özgü sosyolojik okumalar ve bununla insanlarla
neredeyse birebir gelişen yakın ilişki geliştirmesidir. Zira BT’nin ürünleri
insanlara direkt ve yaygın sahip olunabilme kabiliyetine sahip iken, klasik
endüstri buna malik olmadığı gibi pek çok alanda insana -özellikle yeni
zamanlarda- soğuk ve itici gelmektedir.
Geçen zaman içinde insan yaşamında ve
literatürde de iyice görülür-fark edilir olmaya başlayan istikrarlı büyüme
ivmesi yaratmak, ekonomi, siyaset, sosyal mekanizmalar ve kültürü entegre eden,
bilgi ekonomisine ve bilgi toplumuna geçişi hedefleyen politikalar önce
devletler katmanında ulusal politikalar geliştirilmesi ile başlamıştır. Bu
politikaların eksenini ise "ulusal bilgi politikası"nın
geliştirilmesi teşkil eder. Ulusal bilgi politikasının oluşturulması ve daha da
önemlisi uygulanabilmesi için, sosyo-ekonomik hayatın tüm örgütlü kesimlerinin
ve siyasi iktidarın, bu politikaların üretileceği bir yönetişim platformu
yaratıp ulusal iradeyi harekete geçirmesi gerekir. Ulusal fayda bilgiyi
üretmek, işlemek, dolaşıma sokmak, erişmek, paylaşmak ve yönetmekten, yani
küresel oyuncu olmaktan geçer. Ulusal bilgi politikası, rekabet avantajı
yaratarak küresel ekonomiden optimal faydayı sağlayacak, dengeli büyümeyi ve
kalkınmayı sürdürülebilir kılacak politika ve eylem planlarının üzerinde
temellendirileceği doğru bir zemindir.
Bilgi çağının yeni yönetsel paradigmaları,
“rekabet” ve “işbirliği” kavramları arasındaki geleneksel karşıtlığı da ortadan
kaldırmıştır. Bir ülkede bilgi ekonomisine geçişi sağlamanın ve bilgi toplumunu
yaratmanın yolu katılım, birlikte karar verme, politika ve strateji geliştirme,
iş yapma süreçlerinde çok taraflı ortaklıklardan geçmektedir: Hükümet, kamu
sektörü, iş dünyası, tüm çeşitliliği içinde sivil toplum kuruluşları, yurttaş
inisiyatifleri, sendikalar, üniversiteler, medya gibi birçok paydaşı, yani
toplumun örgütlü tüm kesimlerini dâhil eden ve de giderek bütün yurttaşları
örgütlenmeye cezbeden ve toplumun yapısını dönüştüren ortaklıklar.
*Ekonomi sözcüğü yerine daha kapsayıcı bir
kavram olan ‘iktisat’ kelimesini tercih ediyorum.
1 Büyük Veri olgusu; toplumsal medya paylaşımları, ağ günlükleri,
bloglar, fotoğraf, video, log dosyaları vb. gibi değişik kaynaklardan
toparlanan tüm verinin, anlamlı ve işlenebilir biçime dönüştürülmüş biçimine
denir. Büyük veri, doğru analiz metotları ile yorumlandığında şirketlerin
stratejik kararlarını doğru bir biçimde almalarına, risklerini daha iyi
yönetmelerine ve inovasyon yapmalarına imkân sağlayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder