13 Haziran 2017 Salı

Sosyal Değişimlerin Parçası Olarak Organizasyonel Biçimlenme

İnsanın sosyalitesi güçlüdür. İnsan türünün tarihsel gelişimine bakıldığında, hayatta kalmanın daima grup çabasına dayandığı görülür. Tarımın keşfinden önce, avcılık ve toplayıcılık dahi eşgüdümlü çalışma ve işbölümü gerektiriyordu. Yeni teknoloji, grup oluşturmayı kolaylaştırmıştır. İletişim biçimlerinin değişimi ilişkileri ve hatta toplumsallığı da değiştirmektedir. Günümüzde sosyal becerilerimizle daha fazla uyum sağlayacak ölçüde esnek iletişim araçlarına sahibiz ve bilhassa “sosyal medya” aracılığıyla geleneksel kurum ve örgütlerin çerçevesinin dışında, birbirimizle paylaşma, işbirliği yapma ve kolektif hareket etme becerimizde yüksek düzeyli bir gelişim sağlanmaktadır. Ama bu ilişkilerimizde doğru orantılı bir gelişim sağladığımızın göstergesi değildir.  
Artık sosyal yaşam gittikçe ağırlıklı olarak yatay şebekeler ve ağlar vasıtasıyla düzenlenmektedir. Bu ağlar, kendi kendini örgütleyen, otonom ve özyönetime haiz, kendi politikalarını ve çevre ilişkilerini kendileri oluşturan, örgütlenmeler arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisiyle karakterize edilen yapılanmalardır. Bu temel özellikleriyle ağlar, bürokrasi tarzı hiyerarşik örgütlenmelere ya da pazar koşullarına tabi çıkar temelli örgütlenmelere alternatif oluşturan bir sosyal koordinasyon biçimidir. Ağlar günümüzde devam eden tüm çabalara karşın henüz merkezi olarak örgütlenememekte ve yönetilememekte, aynı şekilde merkezi olarak kontrol de edilememektedir; bu sayede halen belli bir seviyede de olsa eşitler arası çok katmanlı işbirliklerinin mekânlarından bahsedebiliriz.
Değişim içindeki yönetsel paradigma çalışma birimlerini küçültmektedir. Dikkat edilecek olursa büyük işletmeler küçülme yolunu seçmekte, küçük işletmeler çoğalmaktadır. Üretimin ağırlıklı bölümü artık KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmektedir. Hızlı ve esnek teknolojilere geçiş çeşitliliği teşvik etmektedir. Ölçek ekonomilerinin yerini hız ekonomileri almaktadır. Sanayi çağı firmaları genelde benzer örgüt yapılarına sahipti; bunlar piramit şeklinde, monolitik ve bürokratik örgütlerdi. Günümüzde pazarlar, teknolojiler ve müşteri ihtiyaçları o kadar hızlı değişmekte ki, bürokratik tekdüzeliğin ömrü dolmaktadır. Yeni organizasyonlar mümkün olduğu kadar çok sayıda karar yetkisini tepeden alıp çepere dağıtmakta ve öğrenen şirketler işgörenlerini yetkilendirmeye çalışmaktadır. Bunu iyiliksever oldukları için değil, tabandaki insanların genellikle daha iyi enformasyona sahip olduğu ve gerek krizlere gerekse fırsatlara yukarıdakilerden çok daha hızlı tepki gösterebildiği için yapmaktadırlar.
Yönetişimin araçsallığında organize olan işletmelerde yönetsel odak noktası olabildiğince güdümlemeyi dışarıda bırakan, bilgi kaynaklı ve karşılıklı etkileşime dayalı yönetim tarzlarına doğru evirilmektedir. Bu tür şirketlerde çalışanların denetimi ağırlıkla otokontrole dönüştürülmüş ve çalışanların açık, demokratik ve özgür ortamlarda inovatif ve yaratıcı olacakları durumlar için şirketler kaçınılmaz olarak kendi çalışanlarını daha özgür, daha katılımcı kılmak için çaba sarf ederler. Çalışanları ile karşılıklı bağımlılığı sağlayamayan şirketlerin döngüyü sağlayamayacakları aşikârdır. Bundan ötürü çalışanlara güven vermek için şirketlerin onların önem verdikleri inanç ve değerlere saygı duymaları gerekmektedir. Daha iyi bir dünya, daha iyi insan ilişkileri, sürdürülebilir ekoloji gibi günümüz işletmelerinin sosyal sorumluluklar konusunda artan duyarlılığının bir nedeni de budur.
Güç kavramının yanında yapılanmanın temel ilkesi olarak sorumluluk da bir değer olarak önem kazanmaktadır. Sorumluluğa dayalı karar verme yetkisi, “katılım” olgusunu gündeme getirmektedir. Hızlı karar vermek zorunda olan bilgi toplumu işletmelerinin, başarıya yakın, piyasaya yakın, teknolojiye yakın, toplumsal değişimlere yakın, çevreye yakın, bilgiye yakın olması; değişimleri ve yenilik fırsatlarını yakından izleyebilmesi gerekmektedir. Bu özellikler işletmelerin özerk ve adem-i merkeziyetçi olmasını ister istemez zorunlu kılmaktadır. İnternet geleneksel iş dünyasını, sektörleri dönüştürmekte ve ilişki biçimleri ile düzeylerini farklılaştırmakta, oyunun kuralları da değişmektedir.
 Örgüt kavramını artık, lider, hiyerarşi, piramit, kutular, emir/komuta gibi kategorilerden maada; daha çok ekip çalışması, özerklik, esneklik, eşit haklı katılım, ağ, yatay iletişim, müzakere/tartışma ve işbirliği gibi katmansallıklar belirlemektedir. Bireylerin örgütleriyle ilişkileri çeşitlenmekte, geleneksel örgüt yapılarının dışında hem bireylerin, hem ekiplerin gücü artmakta, bireyler neredeyse sınırsız enformasyon alma, yaratma, gündeme getirme ve gönderme olanağına kavuşmaktadırlar. Dünya üzerindeki paradigmal geçişte diğer dikkat çeken bir husus, kuşaklar olgusunun yarattığı kavramsallaşmadır. Y ve Z kuşağı gibi adlandırmalarla tarif edilen günümüz gençliğinin, yaşanan köklü değişimin etkisi altında önceki kuşaklara nazaran bir öncekilere kıyasla adeta zıplama yapmış ve farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. İnternet kültürüyle yoğrulmuş, sosyal medya araçlarıyla haşır neşir, günümüz teknolojisini yoğun olarak tüketen bu gençler, “her şeyin doğrusunu bilen” ve önceki kuşaklara göre apolitik ve bencil olarak nitelendirilmekte, hatta tuhaf bir şekilde küçümsenerek sert biçimde eleştirilmektedir.
Yeni kuşaklar, daha önceki “itaatkâr” kuşaklardan farklı olarak kendilerine dayatılan norm ve değerleri kabullenmek istememektedirler. Baskı ve statükodan hoşlanmamakta ve bu meyanda herkesi karşılarına alabilmektedirler. Eski köye yeni adet getirmekten, doğru bildiklerini uygulamaktan çekinmemekte, yalnız yapılan işi değil, sistemi de sorgulamaktadırlar. Bir şirkette çalışmaya başlamaları, o şirketin tüm kurallarını kabul ettikleri anlamına gelmemektedir. Onlar için yaşam tarzlarına dair değerlerin pek çoğu bırakın şirket kurallarını, kanunların dahi önünde gelmektedir. Önceki kuşakların hâkim zihniyetinde para kazanmak için iş yapma düsturu öncel iken, artık iş yapıldığı için para kazanıldığı fikri baskındır. Para hâlâ önemli, fakat tek başına motive edici bir faktör değildir. Günümüzde sürekli büyüyen ve gelişen, kâr amacı gütmeyen gönüllü kuruluşların kadrolarında ağırlıklı olarak yeni kuşaklar görev almakta; alışılmış politik partilerin dışında kendilerini özgürce ifade eden ve internette elektronik toplulukları oluşturanlar da çoğunlukla yeni kuşaklardır.
Geleneksel örgütlerde yönetimin gerekliliği olarak görülen otoriter ve komutçu mekanizmalar da değişime uğramaktadır. Yönetici, piramidin en tepesinde oturan, içine kapanık ve çalışanları arasında fazla “gezmeyen” egoist bireyci bir insan tipiydi. Yeni yönetici başkalarıyla konuşup, diyalog kurmak, paylaşarak işbirlikleri oluşturmak ve geliştirmek zorundadır. Bunun için de farklı görüşlere açık ve saygılı olması, empati ve anlayış göstermesi gerekmektedir. İşbirlikleri ancak ortak verilen kararlar varsa yürüyebilir. Çünkü sorumluluk duymak ancak kararlara katılmakla mümkün olabilir. Katılımcılık bunun için artık her türlü süreçte olmazsa olmaz bir ön koşul haline gelmiştir.
Günümüzde dikkat çeken diğer bir husus, özellikle genç kadınların girişimciliği, çalışkanlığı ve sebatlarıdır. Kadınların yöneticilik özellikleri arasında öne çıkan yaratma eyleminin karşılıklı konuşmaya dayanması, bağlantılar oluşturmak için ilişkiye ve sosyalleşmeye ihtiyaç duyması, tek bir doğru yanıt ve paradigma yerine birbirinden farklı ve çelişen düşünceleri birlikte dikkate alan esneklikleriyle zamanın zihniyetine daha kolay uyum sağladıkları görülmektedir.
Yeni sosyal hareketler, üyelerinin heterojen yapılanmaları ve kimlik yönelimli olmaları bakımından klasik sosyal hareketlerden farklılaşmaktadır. Kendilerini devlet gücünü kontrol etme fikrinden ayrıştırdıkları ve sivil ilişkileri dönüştürmeyi amaçladıkları için ve lider eksenli hareket niteliğinden çok birey eksenli oldukları için yenidirler. Bu çerçevede yeni sosyal hareketlerin ekonomik olmayan taleplere de yöneldikleri, eski bürokratik örgütlenmelerden farklı olarak yapılandıkları, gönüllülük temelinde eşit yönetim hakkına sahip aktivist birliktelikleri olarak ortaya çıktıkları ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerden sonuna kadar faydalandıkları dikkat çekmektedir.
Bu hareketler siyasal katılmanın içeriğinde de değişikliğe yol açmaktadır. Siyasal partilerle yakından bağlantılı daha önceki sosyal hareketlerden, siyasal katılımın alışıldık olmayan ve parlamento dışı biçimlerinde artışla farklılaşmaktadır. Eski toplumsal hareketlerde bir araya gelmeyi sağlayan sınıfsal nitelemeli temel iken, yeni toplumsal hareketler sosyal ya da kişisel, bütün tahakküm tarzlarına karşı değerler temelindeki paylaşımın ürünü katmansal olarak ortaya çıkmaktadır. Eski toplumsal hareketlerin ve geleneksel çıkar gruplarının amacı, hükümeti ve siyasal süreci etkilemeye yönelik iken, yeni toplumsal hareketler yaşam biçimlerini etkilemeye ve doğrudan eylem aracılığıyla toplumsal değişimi gerçekleştirmeye odaklanmaktadır. Yeni genç kuşaklar, bu hareketlerin en aktif katılımcılarıdır. Ekolojik hareket, küreselleşme karşıtı hareketler, anti nükleer ve savaş karşıtı hareketler, her türlü şiddet ve tahakküm karşıtı hareketler, sosyal adalet ve sivil haklar hareketi, kadın hakları hareketi, öğrenci hareketi ve eşcinsel hakları hareketi gibi biçimlerde ortaya çıkan yeni sosyal hareketler, son 40 yıldır Batı dünyasında gerçek anlamda yeni bir kültürün yaratılmasını sağlamıştır.1


1 Gerçekten de yeni kültürün izdüşümünde uygarlık anlayışımızı güncelleştirme değil, değişim ve dönüştürme bulunmakla beraber zaafımızın, gelmekte olanın öncel ipuçlarını bir derece de olsa fark etmekteyiz. Ancak, çok fazla enformasyon, işlenmeye çalışılan bilgi “yeni kültürü” anlamamız için henüz yeterli değildir. Diğer yandan dikkat çeken bir husus, iyi niyet barındıran bazı sosyal hareketlerin belli bir aşamayı müteakip, siyasi manipülasyonlar tarafından çeşitli yönlerden bozunuma uğratılması ve tipik iktidar mücadelelerinin aygıtı haline gelmesidir.  Bir şeyler değişip dönüşmekte ama yitik olan bir şey var ve karşımızda duran karmaşıklığın belki de en büyük sebebi budur. Aslında yitik olan gök kubbe altında binlerce yıldır hemen hiç değişmeden kalan ve Yaratıcının bizlere sunduğu güzelliklerin ve erdemin kaynağı olan şey… O da güzel ahlak.     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...