İnsanın sosyalitesi
güçlüdür. İnsan türünün tarihsel gelişimine bakıldığında, hayatta kalmanın
daima grup çabasına dayandığı görülür. Tarımın keşfinden önce, avcılık ve
toplayıcılık dahi eşgüdümlü çalışma ve işbölümü gerektiriyordu. Yeni teknoloji,
grup oluşturmayı kolaylaştırmıştır. İletişim biçimlerinin değişimi ilişkileri
ve hatta toplumsallığı da değiştirmektedir. Günümüzde sosyal becerilerimizle
daha fazla uyum sağlayacak ölçüde esnek iletişim araçlarına sahibiz ve bilhassa
“sosyal medya” aracılığıyla geleneksel kurum ve örgütlerin çerçevesinin
dışında, birbirimizle paylaşma, işbirliği yapma ve kolektif hareket etme
becerimizde yüksek düzeyli bir gelişim sağlanmaktadır. Ama bu ilişkilerimizde
doğru orantılı bir gelişim sağladığımızın göstergesi değildir.
Artık sosyal yaşam
gittikçe ağırlıklı olarak yatay şebekeler ve ağlar vasıtasıyla
düzenlenmektedir. Bu ağlar, kendi kendini örgütleyen, otonom ve özyönetime
haiz, kendi politikalarını ve çevre ilişkilerini kendileri oluşturan,
örgütlenmeler arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisiyle karakterize edilen
yapılanmalardır. Bu temel özellikleriyle ağlar, bürokrasi tarzı hiyerarşik
örgütlenmelere ya da pazar koşullarına tabi çıkar temelli örgütlenmelere
alternatif oluşturan bir sosyal koordinasyon biçimidir. Ağlar günümüzde devam
eden tüm çabalara karşın henüz merkezi olarak örgütlenememekte ve
yönetilememekte, aynı şekilde merkezi olarak kontrol de edilememektedir; bu
sayede halen belli bir seviyede de olsa eşitler arası çok katmanlı
işbirliklerinin mekânlarından bahsedebiliriz.
Değişim içindeki
yönetsel paradigma çalışma birimlerini küçültmektedir. Dikkat edilecek olursa
büyük işletmeler küçülme yolunu seçmekte, küçük işletmeler çoğalmaktadır. Üretimin
ağırlıklı bölümü artık KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmektedir. Hızlı ve
esnek teknolojilere geçiş çeşitliliği teşvik etmektedir. Ölçek ekonomilerinin
yerini hız ekonomileri almaktadır. Sanayi çağı firmaları genelde benzer örgüt
yapılarına sahipti; bunlar piramit şeklinde, monolitik ve bürokratik
örgütlerdi. Günümüzde pazarlar, teknolojiler ve müşteri ihtiyaçları o kadar
hızlı değişmekte ki, bürokratik tekdüzeliğin ömrü dolmaktadır. Yeni
organizasyonlar mümkün olduğu kadar çok sayıda karar yetkisini tepeden alıp
çepere dağıtmakta ve öğrenen şirketler işgörenlerini yetkilendirmeye
çalışmaktadır. Bunu iyiliksever oldukları için değil, tabandaki insanların
genellikle daha iyi enformasyona sahip olduğu ve gerek krizlere gerekse
fırsatlara yukarıdakilerden çok daha hızlı tepki gösterebildiği için
yapmaktadırlar.
Yönetişimin
araçsallığında organize olan işletmelerde yönetsel odak noktası olabildiğince
güdümlemeyi dışarıda bırakan, bilgi kaynaklı ve karşılıklı etkileşime dayalı
yönetim tarzlarına doğru evirilmektedir. Bu tür şirketlerde çalışanların
denetimi ağırlıkla otokontrole dönüştürülmüş ve çalışanların açık, demokratik
ve özgür ortamlarda inovatif ve yaratıcı olacakları durumlar için şirketler
kaçınılmaz olarak kendi çalışanlarını daha özgür, daha katılımcı kılmak için
çaba sarf ederler. Çalışanları ile karşılıklı bağımlılığı sağlayamayan
şirketlerin döngüyü sağlayamayacakları aşikârdır. Bundan ötürü çalışanlara
güven vermek için şirketlerin onların önem verdikleri inanç ve değerlere saygı
duymaları gerekmektedir. Daha iyi bir dünya, daha iyi insan ilişkileri,
sürdürülebilir ekoloji gibi günümüz işletmelerinin sosyal sorumluluklar
konusunda artan duyarlılığının bir nedeni de budur.
Güç kavramının
yanında yapılanmanın temel ilkesi olarak sorumluluk da bir değer olarak önem
kazanmaktadır. Sorumluluğa dayalı karar verme yetkisi, “katılım” olgusunu
gündeme getirmektedir. Hızlı karar vermek zorunda olan bilgi toplumu
işletmelerinin, başarıya yakın, piyasaya yakın, teknolojiye yakın, toplumsal
değişimlere yakın, çevreye yakın, bilgiye yakın olması; değişimleri ve yenilik
fırsatlarını yakından izleyebilmesi gerekmektedir. Bu özellikler işletmelerin
özerk ve adem-i merkeziyetçi olmasını ister istemez zorunlu kılmaktadır.
İnternet geleneksel iş dünyasını, sektörleri dönüştürmekte ve ilişki biçimleri
ile düzeylerini farklılaştırmakta, oyunun kuralları da değişmektedir.
Örgüt kavramını artık, lider, hiyerarşi,
piramit, kutular, emir/komuta gibi kategorilerden maada; daha çok ekip
çalışması, özerklik, esneklik, eşit haklı katılım, ağ, yatay iletişim,
müzakere/tartışma ve işbirliği gibi katmansallıklar belirlemektedir. Bireylerin
örgütleriyle ilişkileri çeşitlenmekte, geleneksel örgüt yapılarının dışında hem
bireylerin, hem ekiplerin gücü artmakta, bireyler neredeyse sınırsız
enformasyon alma, yaratma, gündeme getirme ve gönderme olanağına
kavuşmaktadırlar. Dünya üzerindeki paradigmal geçişte diğer dikkat çeken bir
husus, kuşaklar olgusunun yarattığı kavramsallaşmadır. Y ve Z kuşağı gibi
adlandırmalarla tarif edilen günümüz gençliğinin, yaşanan köklü değişimin
etkisi altında önceki kuşaklara nazaran bir öncekilere kıyasla adeta zıplama
yapmış ve farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. İnternet kültürüyle
yoğrulmuş, sosyal medya araçlarıyla haşır neşir, günümüz teknolojisini yoğun
olarak tüketen bu gençler, “her şeyin doğrusunu bilen” ve önceki kuşaklara göre
apolitik ve bencil olarak nitelendirilmekte, hatta tuhaf bir şekilde
küçümsenerek sert biçimde eleştirilmektedir.
Yeni kuşaklar, daha
önceki “itaatkâr” kuşaklardan farklı olarak kendilerine dayatılan norm ve
değerleri kabullenmek istememektedirler. Baskı ve statükodan hoşlanmamakta ve
bu meyanda herkesi karşılarına alabilmektedirler. Eski köye yeni adet
getirmekten, doğru bildiklerini uygulamaktan çekinmemekte, yalnız yapılan işi
değil, sistemi de sorgulamaktadırlar. Bir şirkette çalışmaya başlamaları, o
şirketin tüm kurallarını kabul ettikleri anlamına gelmemektedir. Onlar için
yaşam tarzlarına dair değerlerin pek çoğu bırakın şirket kurallarını, kanunların
dahi önünde gelmektedir. Önceki kuşakların hâkim zihniyetinde para kazanmak
için iş yapma düsturu öncel iken, artık iş yapıldığı için para kazanıldığı
fikri baskındır. Para hâlâ önemli, fakat tek başına motive edici bir faktör
değildir. Günümüzde sürekli büyüyen ve gelişen, kâr amacı gütmeyen gönüllü
kuruluşların kadrolarında ağırlıklı olarak yeni kuşaklar görev almakta;
alışılmış politik partilerin dışında kendilerini özgürce ifade eden ve
internette elektronik toplulukları oluşturanlar da çoğunlukla yeni kuşaklardır.
Geleneksel
örgütlerde yönetimin gerekliliği olarak görülen otoriter ve komutçu
mekanizmalar da değişime uğramaktadır. Yönetici, piramidin en tepesinde oturan,
içine kapanık ve çalışanları arasında fazla “gezmeyen” egoist bireyci bir insan
tipiydi. Yeni yönetici başkalarıyla konuşup, diyalog kurmak, paylaşarak
işbirlikleri oluşturmak ve geliştirmek zorundadır. Bunun için de farklı
görüşlere açık ve saygılı olması, empati ve anlayış göstermesi gerekmektedir.
İşbirlikleri ancak ortak verilen kararlar varsa yürüyebilir. Çünkü sorumluluk
duymak ancak kararlara katılmakla mümkün olabilir. Katılımcılık bunun için
artık her türlü süreçte olmazsa olmaz bir ön koşul haline gelmiştir.
Günümüzde dikkat
çeken diğer bir husus, özellikle genç kadınların girişimciliği, çalışkanlığı ve
sebatlarıdır. Kadınların yöneticilik özellikleri arasında öne çıkan yaratma
eyleminin karşılıklı konuşmaya dayanması, bağlantılar oluşturmak için ilişkiye
ve sosyalleşmeye ihtiyaç duyması, tek bir doğru yanıt ve paradigma yerine birbirinden
farklı ve çelişen düşünceleri birlikte dikkate alan esneklikleriyle zamanın
zihniyetine daha kolay uyum sağladıkları görülmektedir.
Yeni sosyal
hareketler, üyelerinin heterojen yapılanmaları ve kimlik yönelimli olmaları
bakımından klasik sosyal hareketlerden farklılaşmaktadır. Kendilerini devlet
gücünü kontrol etme fikrinden ayrıştırdıkları ve sivil ilişkileri dönüştürmeyi
amaçladıkları için ve lider eksenli hareket niteliğinden çok birey eksenli
oldukları için yenidirler. Bu çerçevede yeni sosyal hareketlerin ekonomik
olmayan taleplere de yöneldikleri, eski bürokratik örgütlenmelerden farklı
olarak yapılandıkları, gönüllülük temelinde eşit yönetim hakkına sahip aktivist
birliktelikleri olarak ortaya çıktıkları ve iletişim teknolojilerindeki
gelişmelerden sonuna kadar faydalandıkları dikkat çekmektedir.
Bu hareketler
siyasal katılmanın içeriğinde de değişikliğe yol açmaktadır. Siyasal partilerle
yakından bağlantılı daha önceki sosyal hareketlerden, siyasal katılımın
alışıldık olmayan ve parlamento dışı biçimlerinde artışla farklılaşmaktadır.
Eski toplumsal hareketlerde bir araya gelmeyi sağlayan sınıfsal nitelemeli
temel iken, yeni toplumsal hareketler sosyal ya da kişisel, bütün tahakküm
tarzlarına karşı değerler temelindeki paylaşımın ürünü katmansal olarak ortaya
çıkmaktadır. Eski toplumsal hareketlerin ve geleneksel çıkar gruplarının amacı,
hükümeti ve siyasal süreci etkilemeye yönelik iken, yeni toplumsal hareketler
yaşam biçimlerini etkilemeye ve doğrudan eylem aracılığıyla toplumsal değişimi
gerçekleştirmeye odaklanmaktadır. Yeni genç kuşaklar, bu hareketlerin en aktif
katılımcılarıdır. Ekolojik hareket, küreselleşme karşıtı hareketler, anti
nükleer ve savaş karşıtı hareketler, her türlü şiddet ve tahakküm karşıtı
hareketler, sosyal adalet ve sivil haklar hareketi, kadın hakları hareketi,
öğrenci hareketi ve eşcinsel hakları hareketi gibi biçimlerde ortaya çıkan yeni
sosyal hareketler, son 40 yıldır Batı dünyasında gerçek anlamda yeni bir
kültürün yaratılmasını sağlamıştır.1
1 Gerçekten de yeni
kültürün izdüşümünde uygarlık anlayışımızı güncelleştirme değil, değişim ve
dönüştürme bulunmakla beraber zaafımızın, gelmekte olanın öncel ipuçlarını bir
derece de olsa fark etmekteyiz. Ancak, çok fazla enformasyon, işlenmeye
çalışılan bilgi “yeni kültürü” anlamamız için henüz yeterli değildir. Diğer
yandan dikkat çeken bir husus, iyi niyet barındıran bazı sosyal hareketlerin
belli bir aşamayı müteakip, siyasi manipülasyonlar tarafından çeşitli yönlerden
bozunuma uğratılması ve tipik iktidar mücadelelerinin aygıtı haline
gelmesidir. Bir şeyler değişip
dönüşmekte ama yitik olan bir şey var ve karşımızda duran karmaşıklığın belki
de en büyük sebebi budur. Aslında yitik olan gök kubbe altında binlerce yıldır
hemen hiç değişmeden kalan ve Yaratıcının bizlere sunduğu güzelliklerin ve
erdemin kaynağı olan şey… O da güzel ahlak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder