13 Temmuz 2017 Perşembe

Bilişimin Analojisi: Yönetime Yönelik Kodlar

Yazılım ve kod enformasyonu; kimya ya da ulaşım, sağlık ya da tarım, eğlence veya imalat, hangi sektörde olursa olsun, zenginlik yaratmanın başlıca yolu olarak belirtilmektedir. Büyük verinin toplanması, işlenmesi, yönetilmesi ve yeniden düzenlenmesi bunun en temel unsuru haline gelmiştir. Atomların yeniden düzenlenmesine dayalı sanayi uygarlığından verinin yeniden düzenlenmesine dayalı yeni bir uygarlığa geçilmektedir.1
Yeni sermaye yapısını şekillendiren önemli unsurlardan biri verinin mülkiyeti ve hâkimiyetidir. Verinin gizliliğinin/özelliğinin korunması rekabete de yeni bir özellik sağlamaktadır. Bilgiye ilişkin sermaye birikimi olgusu ağ yönetimini öne çıkarırken, ağ yönetiminde bilginin depolanmasının yanı sıra tipik sermayeyle ilgili unsurlardaki gibi sermayenin akışı bilginin akışının karşılığıdır. Bu noktada tescilli bilgi elde edip stoklama, bunları titizlikle koruma ve içlerinden değer süzüp pazara sürme dönemi sona ermektedir. Değişimin hızlandığı bir dünyada bilgi stoklarının değeri hızla aşınmaktadır. Mesele, çok çeşitli bilgi akışlarına uyum sağlayıp bunların içinden değer süzmektir. Paylaşılan bilgi zenginlik yaratmanın temeli haline gelmektedir.
Şirket ve kuruluşlar artık e-şirket olmanın da ötesine geçip sosyal-şirket/sosyal-kuruluş olmak, müşteri ve üyeleriyle tümden yeni şekillerde etkileşime girmek ve ilgilenmek zorunda olduklarını görmektedirler. Bu süreç içinde, imalattan hizmet üretiminin ağır bastığı koşullara geçilmesi ve tüketimin mantığının değişmesiyle birlikte değer yaratımının doğası ve çapı da değişmektedir. Değer, işletmede üretilen, piyasa fiyatları ve maliyetler tarafından belirlenen ilişkisel bir özellik olmaktan uzaklaşmakta, işletme ile onun müşteri ve çalışanları, tüm iç ve dış sosyal paydaşları tarafından birlikte yaratılan bir etkileşim, insan deneyimlerinde cisimleşen bir nitelik haline gelmektedir. Bu bağlamda, cisimleşen niteliğin ne olduğuna ve onun ne ürettiğine dair bakış açılarının durumu önem kazanmaktadır. Söz konusu nitelik bazılarının görüşüne göre yeni bir sevk ve idare formu, ismen yönetim olgusunun yerini alan yönetişim. Bize göre ise politikanın araçlarından biri olan yönetim için kullanılabilecek potansiyele haiz bir araçsallığı içeren yönetişim…
Görüşümüze göre yönetişim aygıtı aynı zamanda bilişimin ürettiği bir aygıttır. Şöyle ki, “Corporate Governance” her ne kadar idari yönlü bir kavram olsa da, liberal ekonominin hem dönüştürülmesinde hem de tüm piyasayı ilgilendiren kamu ve özel sektör açısından kontrol ve riskin yönetilmesine yönelik oluş(turul)an Corporate Governance’in dayandığı zeminin yapılanmasında bilişim teknolojileri en önemli rolü oynayan unsurların başında gelmektedir. Yönetişim kavramı, risk ve kontrolle beraber bilişim sistemlerinde programlanabilir ve GRC (İng. ‘Governance, Risk and Compliance’ kelimelerinin kısaltılmışı) olarak adlandırılan işletme kültürünün yansımasıdır. ‘Compliance’ kelimesi her ne kadar ‘uyum’ anlamına gelse de, sözcüğün arka planındaki gerçeklik kontrol ile alakalıdır.

    GRC bilişim programlamaları aşağıdaki şekil de gösterildiği üzere çok katmanlı bir yapıda disipline edilmiştir:2
Bu şekilden yüklemesi yapılan analoji yönetişimi risk yönetimi ve kontrol/uyum öğeleriyle etkileşimli olarak yansıtsa da, söz konusu refleksiyon yönetişimin daha alt katmanlarında yer alan -ancak önemli olan- bir fonksiyondur. Ama her hâlükârda yönetsel kod açılımına yönelik faydalı bir esinlendirmedir. Gerek risk yönetimi gerekse uyum iki ana kol olarak uyarlanabilirlik, inovasyon ve insan potansiyellerinin serbest bırakılması ihtiyacı gibi dönüşüm araçlarının öne çıkmasına vesile olurlar. Bu sayede bazı yönetsel engellerin giderek azaldığı, gücün müşteriye geçmekte ve müşterinin aynı zamanda birincil girdi olduğu süreç kavramının dönüştüğü yaratıcı düşüncenin merkeziyetçi, hiyerarşik, sıkı disipline edici düşünceler karşı alternatifler olmasını sağlarlar. Bunun yanı sıra bunların, imalatta teknolojinin rolü arttıkça sanayinin istihdam olanakları daraldığını göstermeleri ve koşut olarak serbest çalışma, esnek çalışma, çok meslekli çalışma ve girişimcilik (bireysel ve sosyal) gibi alanların açılmasında da rol oynadığını belirtmeliyiz.
Bilişimin kod açılımları sağlamasının bir yararı da sıkça dillendirilen karmaşıklığın betimlenmesine ve söz konusu karışıklığın derlenmesine yönelik olarak yönetişim fikri ile getirdiği çözüm önerisidir. Şöyle ki, bir yandan kitlesel çalışmadan ve büyük ölçekli işyerlerinden dağınık ve küçük ölçekli çalışmaya ve girişimlere geçilirken, bir yandan da sosyal medya bütün bu dağınık birey ve grupları (ve dağıtık aklı) yeni tarzlarda bir araya getirmektedir. Birey bu ağlarda başkalarından belirli ölçüde bağımsız ama aynı zamanda onlarla uyum halinde olurken, diğer yandan bireysel eylem için geniş bir alana sahip olmaktadır. Böylece insan, sosyal ağlar ve bağlantılar içinde bilim, kültür ve sanatın pasif alıcısı olmaktan çıkıp aktif yaratıcısı haline gelmekte ve kişinin bilim, kültür ve sanat insanı, imalatçı ya da girişimci olmasının önündeki engeller azalmaktadır (fark edenler için).
Son otuz yıldır hızlanan değişimler ve dönüşümler aslında gerek algılarımız gerekse gelişen ince teknolojinin aracılığıyla gerçekliklerimizdeki değişimleri de keşfetmemize imkân sağlamaktadır. Bu değişimler paradigmalarımızın da değişimini beraberinde getirmektedir. Bu durum dünyayı okumamızı, yorumlayışımızı, anlamamızı ve ona dair öğrenmelerimizi de etkilemekte, daha açık ortamları bizlere sunmaktadır. Sanayi toplumunun bakış açısından gördüğümüz dünya mekanik bağlantıları, biçimsel düzeni, tahrik gücü, basit geometrisi, temiz yüzeyleri ve harika saat aksamı kesinliği olan bir dünyaydı. Bu nitelikler, açıklama ve benzetmede kullanılacak idealler olarak kendilerini kültüre ve düşünceye de yansıtmıştır. Galileci ve Newtoncu bilim bize parçalardan oluşan, rasyonel olan, akıl ve basitliğin dominant olduğu bir dünya görüşü sunmaktaydı.
Son üç yüz yıl tekniğe, makinelere duyulan hayranlık ve şeylerin kusursuz düzenine ilişkin hayallerle dolu bir dönem olmuştur. Bu mekanikçi görüş ağır basmaya başladıkça, 20. yüzyıl bunun en yüksek ifadelerine tanıklık etmiştir. Pek çok akademik alanda -örneğin psikolojide ve iktisatta- mekanik yorumlama iç görülü düşünmeyi teknoloji hayranlığına tabi kılmıştır. Felsefe ve bilim rasyonalite ve mantığın, daha sonra da dilin unsurlarından bir dünyanın kurulabileceğine -bunlardan inşa edilebileceğine- dair umutlara neden olmuştur.
Siyasette kontrol anlayışı, mühendisliği yapılan toplum ideallerini dolayısıyla sosyalizmin, komünizmin ve faşizmin çeşitli biçimlerinin baskıcı ve kontrolcü yapılarını getirmiştir. Ne var ki bütün 20. yüzyıl boyunca saf düzene dair mekanik hayallere dayalı hemen tüm hareketlerin yetersizliği ortadadır. Bunun yerine günümüzde dünyanın mekanizmalarının toplamından daha fazlasını yansıttığına dair bir anlayış gelişmektedir. Köşeli evrimcilik parçalara bakarak tahmin edilmesi mümkün olmayan özellikler oluşturmaktalar. Düzen, kapalılık ve dengenin yerini açık uçluluk, belirsizlik ve biteviye yenilik belirişi almaktadır.
Ancak içinde yaşadığımız geçiş döneminde eski ve yeni paradigmaların yan yana, hatta iç içe var olduklarını, eski paradigmaların birçok alanda egemenliklerini henüz yitirmediğini de unutmamamız gerekiyor. Bu dönemde; para, petrol ve silahın sert ve kaba gücü (eril güç tezi) ile bilgi ve yeteneğin yumuşak gücü (dişil güç tezi) bir arada var oluyor. Ağların yatay çoktan-çoka karşılıklı etkileşimi aynı anda yürüyor. Biricik, kesin ve mutlak hakikatler ile çoğulcu, yanılabilirliğe her zaman açık doğrular karşı karşıya geliyor. İnsan ve doğayı azami sömürme hırsı ile insan ve doğayla birlikte yaşama, birlikte yaratma arzusunun bir arada var olduğu bir dönem bu. Geçiş dönemleri kaybedenlerle kazananların birlikte var olduğu dönemlerdir, o nedenle karamsarlık kadar umudu da beslerler. Bugünün sorunlarının temelinde büyük ölçüde dünün paradigmalarının ağır basmaya devam etmesi yatmaktadır. Gene de yeni paradigmaların öne çıkmasını hızlandıran dinamikler de iş başındadır. Bugün milenyum kuşağı genellikle diğer ülkelerdeki yaşıtlarıyla kendi ülkesindeki daha yaşlı kuşaklara kıyasla daha çok ortak yanı olduğunu düşünmektedir. Şimdi, kadının tüm dünyada önlenemez yükselişi, insanların, Alvin Toffler’in geliştirdiği deyimle, prosumer (üretici-tüketici) haline gelmesi, tekno-okuryazarlığa dayalı yapıcılar hareketinin ve sosyal üretimin tüm ülkelerde boy atmaya başlaması, yeni tür işçi/uzman ağları, çok çeşitli ekolojik hareketler, perma kültür hareketi, paylaşım ekonomisi hareketi, küresel çözüm ağları, sosyal girişimcilik, dünyanın çok çeşitli köşelerinden yükselen toplumsal hareketler gibi sınıflar ve ideolojiler ötesi, kendi kendini örgütleyen, uyarlanabilir yeni küresel hareketlerin yaygınlaşmasıyla aranan yeni uygarlığın dönüştürücü sosyal kuvvetlerinin ilk biçimleri ortaya çıkmaktadır.
Özetle, bireysel yaşantımızdan, çalışma hayatımızdan, kuruluşumuzun, kentimizin, ülkemizin ve tüm dünyanın yaşamına kadar bizi ilgilendiren ve belirleyen tüm gerçeklikler eğer ilişki ve bağlantı ağları, belli ekosistemler olarak beliriyorsa, bu gerçekliğe de gerektiği gibi tepki verilmesi gerekmektedir.
Dikey hiyerarşilerin yukarıdan aşağı, birden-çoka tek yönlü iletişimi gücü, disiplini, tekdüzeliği, tekfikirliliği temel alan; bunu korumak için korku ve endişeyi yaygınlaştıran, ötekine, farklılıklara, sıradışılıklara, çeşitliliğe tahammülü olmayan, insanı tek boyuta indirgeyen bir zihniyeti besler. Buna karşılık –kadimin umranından kaynak alan- yeniden oluşturulmaya çalışılan medeniyet tasavvuru gelişebilmek için çok sesliliğe, çoğulculuğa, çeşitliliğe saygı göstermeye, insanı bütün yönleriyle kucaklamaya, dolayısıyla sevgi ve neşeye ve aynı zamanda hüzne dayanmaktadır. Birey, topluluk, şirket, parti, ülke vb olarak ilişki, örgütlenme ve davranış tarzlarımızı, sosyal ekosistemlerimizi özgürce -birbirimizle ve doğayla- birlikte yaşamanın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemeliyiz. Birlikte öğrenme, birlikte yapma, birlikte yaratma. Açık toplum fikri doğrultusunda demokratik yönetimlerin devri başlamalıdır. Burada soru; katılımcı, karşılıklı etkileşim içinde birlikte belirleme, karar alma ve bunlara göre interaktif bir yönetim için endüstriyel demokrasi fikrinin açtığı yolda yeni zamanların etkili yönetsel aracı yönetişim çok katmanlı sistemlerin de farkına varılarak kullanılabilecek oldukça elverişli yönetsel bir aygıttır. Bu bağlamda kendimize yönelttiğimiz kritik soru yönetişim için işletmelerin hazır olup olmadığıdır. Bu soruya getireceğimiz samimi cevap sorumluluk bilincini içselleştirmemizle ve icraatımızla yakından ilgilidir.   
Bakış tarzımızı değiştirebilmek için şeyleri (evreni, ekosistemleri, insan beynini, medyayı, interneti…) şimdiye değin olduğu gibi merkezi, hiyerarşik, duvar sınırlı sistemler olarak değil, ilişki ve bağlantı ağları olarak görmek, algılamak ve düşünmek gerekir; yatay, merkezsiz, kendi başına örgütlenen ve geçirgen zar sınırlı ağ sistemleri olarak… ÇKS’nin sunduğu bilgi potansiyelinin farkına varmalı ve dünyamızın her yönüyle çok katmanlı yapısını ve bunun şifrelerini öğrenmemiz gerekmektedir.3
Bu bakışla bilmek için denemek, deneyimlemek, eylem içinde anlamak ve öğrenmek, yapmak öne çıkmaktadır. İnsanı insan yapan sosyal bağlantıları, ağlar içindeki ilişkileridir.  Benlik her zaman başkalarıyla bağlantılı bir bireyselliktir. O nedenle öğrenmek ancak birlikte öğrenmek, yapmak ancak birlikte yapmak, yaratmak ancak birlikte yaratmak olabilir. Özgürlük rekabet kadar işbirliği yapabilme özgürlüğüdür, dolayısıyla çoğulculuktur. Değişim ve dönüşümün oluşabilmesi de doğası itibarıyla çokluğa, farklılıklara, çeşitliliğe ve hemen her sahada katmansallığa dayanır. Öyle ki, bu taban buluş doğallığının bir hususiyeti olup, aynı zamanda çokluk ve çeşitliliğin de meydana gelmesinde başat bir role sahiptir. Yani değişim ve dönüşüm etkileşimli ve muhteva olabilme nitelikli süreçleri de kendinde barındırır. Bu meyanda, küreselleşme bir değişim sürecidir ve teknolojik, ekonomik, politik, sosyal, kültürel, hemen her alandaki değişimi ifade etmek için kullanılan bir sözcük haline gelmiştir. Dünyadaki gelişmeler doğrultusunda makro ve mikro düzeyde tüm örgütlerde değişimin kaçınılmaz olduğundan söz edilmektedir. Günümüzde örgütler eskiye oranla daha hızlı, kompleks ve değişken bir yapıya sahiptir. Küreselleşen dünyada acımasız rekabet koşullarına rağmen ayakta kalmaya, büyümeye çalışan işletmelerden değişen dünya koşullarında yeni yerini almaya çalışan ülkelere kadar bütün sistemler değişim halindedir.
Değişim, herhangi bir sistemin, bir ortam veya sürecin belli bir durumdan farklı bir duruma dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Kısaca işlerin farklı şekilde yapılmasıdır. Heraklitos’un “her sey akıştadır ve hiçbir sey duruşta değildir” sözü ile insanlığın değişimi anlama, algılama ve ona uyum sağlama sürecinin başladığı varsayılır. Değişim denen bu karmaşık olgu, günümüzde bütün sosyal sistemlerin yaşama ilişkin kültürlerini ve yönetim biçimlerini hızlı bilgi artısı, hızlı gelişme ve hızlı iletişim ile birlikte derinden etkilemektedir. Sıkça sözü edilen karmaşıklığın zaman ve mekâna göre ortaya çıkan bir zorunluluk durumu olduğu unutulmamalıdır. Kaos, yönetimde karşılıklı etkileşimin düzeyine bağımlıdır. Taraflar ve katmanlar arasında mesafe arttığı takdirde “yönetsel uçurum” ve artan karmaşıklık kaçınılmazdır. Espas katmansallığın ve dolayısıyla çeşitliliğin, çokluğun geçişken olduğunun fark edilmesi, hiyerarşilerde tavan-taban ve ara katmanların ayrım yapılmaksızın esnetilmesi, işletme sahasının işin oluştuğu asli ve temel mekân olduğunun anlaşılması ve yönetim gücünün demokratik ilişkiler içinde tüm düzeyler ile iç içe geçmesi ve birlikte belirleme düsturu uyarınca karar almalarda katmanlar arası dengenin gözetilerek sağlanması ile kapatılabilir ki, bu bağlamda yönetişim demokratik katılımcı yönetimin kullanılabilir aracı olarak yönetim zihniyetinin şekillenmesine vesile olur.   
1 R., T. Bos, “Business process redesign: the wheel of Ixion”Employee Relations, V. 19 Is. 3, 1997, s. 14
2 R., T. Bos, a.g.e., s. 19
3 “Allah, yedi göğü ve aynı şekilde yeri(n sayısız parçasını) yaratandır. O'nun (yaratıcı) iradesi, bütün bu (yarattık)ları aracılığıyla kesintisiz tecelli eder ki Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi bilgisiyle kuşattığını göresiniz.” (Kur’an-ı Kerim, 65/12) Kur’anda da belirtildiği gibi yaradılış Allah’ın teklik ve birliğinin sınırsız gücünün tecellisi doğrultusunda yarattıklarını katmanlara ve çokluğa/kesrete tabi kılmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...