Yazılım ve kod
enformasyonu; kimya ya da ulaşım, sağlık ya da tarım, eğlence veya imalat,
hangi sektörde olursa olsun, zenginlik yaratmanın başlıca yolu olarak
belirtilmektedir. Büyük verinin toplanması, işlenmesi, yönetilmesi ve yeniden
düzenlenmesi bunun en temel unsuru haline gelmiştir. Atomların yeniden
düzenlenmesine dayalı sanayi uygarlığından verinin yeniden düzenlenmesine
dayalı yeni bir uygarlığa geçilmektedir.1
Yeni sermaye
yapısını şekillendiren önemli unsurlardan biri verinin mülkiyeti ve
hâkimiyetidir. Verinin gizliliğinin/özelliğinin korunması rekabete de yeni bir
özellik sağlamaktadır. Bilgiye ilişkin sermaye birikimi olgusu ağ yönetimini
öne çıkarırken, ağ yönetiminde bilginin depolanmasının yanı sıra tipik
sermayeyle ilgili unsurlardaki gibi sermayenin akışı bilginin akışının
karşılığıdır. Bu noktada tescilli bilgi elde edip stoklama, bunları titizlikle
koruma ve içlerinden değer süzüp pazara sürme dönemi sona ermektedir. Değişimin
hızlandığı bir dünyada bilgi stoklarının değeri hızla aşınmaktadır. Mesele, çok
çeşitli bilgi akışlarına uyum sağlayıp bunların içinden değer süzmektir.
Paylaşılan bilgi zenginlik yaratmanın temeli haline gelmektedir.
Şirket ve kuruluşlar
artık e-şirket olmanın da ötesine geçip sosyal-şirket/sosyal-kuruluş olmak,
müşteri ve üyeleriyle tümden yeni şekillerde etkileşime girmek ve ilgilenmek
zorunda olduklarını görmektedirler. Bu süreç içinde, imalattan hizmet
üretiminin ağır bastığı koşullara geçilmesi ve tüketimin mantığının
değişmesiyle birlikte değer yaratımının doğası ve çapı da değişmektedir. Değer,
işletmede üretilen, piyasa fiyatları ve maliyetler tarafından belirlenen
ilişkisel bir özellik olmaktan uzaklaşmakta, işletme ile onun müşteri ve
çalışanları, tüm iç ve dış sosyal paydaşları tarafından birlikte yaratılan bir
etkileşim, insan deneyimlerinde cisimleşen bir nitelik haline gelmektedir. Bu
bağlamda, cisimleşen niteliğin ne olduğuna ve onun ne ürettiğine dair bakış
açılarının durumu önem kazanmaktadır. Söz konusu nitelik bazılarının görüşüne
göre yeni bir sevk ve idare formu, ismen yönetim olgusunun yerini alan
yönetişim. Bize göre ise politikanın araçlarından biri olan yönetim için
kullanılabilecek potansiyele haiz bir araçsallığı içeren yönetişim…
Görüşümüze göre
yönetişim aygıtı aynı zamanda bilişimin ürettiği bir aygıttır. Şöyle ki,
“Corporate Governance” her ne kadar idari yönlü bir kavram olsa da, liberal
ekonominin hem dönüştürülmesinde hem de tüm piyasayı ilgilendiren kamu ve özel
sektör açısından kontrol ve riskin yönetilmesine yönelik oluş(turul)an
Corporate Governance’in dayandığı zeminin yapılanmasında bilişim teknolojileri
en önemli rolü oynayan unsurların başında gelmektedir. Yönetişim kavramı, risk
ve kontrolle beraber bilişim sistemlerinde programlanabilir ve GRC (İng.
‘Governance, Risk and Compliance’ kelimelerinin kısaltılmışı) olarak
adlandırılan işletme kültürünün yansımasıdır. ‘Compliance’ kelimesi her ne
kadar ‘uyum’ anlamına gelse de, sözcüğün arka planındaki gerçeklik kontrol ile
alakalıdır.
GRC bilişim programlamaları aşağıdaki şekil
de gösterildiği üzere çok katmanlı bir yapıda disipline edilmiştir:2
Bu şekilden yüklemesi
yapılan analoji yönetişimi risk yönetimi ve kontrol/uyum öğeleriyle etkileşimli
olarak yansıtsa da, söz konusu refleksiyon yönetişimin daha alt katmanlarında
yer alan -ancak önemli olan- bir fonksiyondur. Ama her hâlükârda yönetsel kod
açılımına yönelik faydalı bir esinlendirmedir. Gerek risk yönetimi gerekse uyum
iki ana kol olarak uyarlanabilirlik, inovasyon ve insan potansiyellerinin
serbest bırakılması ihtiyacı gibi dönüşüm araçlarının öne çıkmasına vesile
olurlar. Bu sayede bazı yönetsel engellerin giderek azaldığı, gücün müşteriye
geçmekte ve müşterinin aynı zamanda birincil girdi olduğu süreç kavramının dönüştüğü yaratıcı
düşüncenin merkeziyetçi, hiyerarşik, sıkı disipline edici düşünceler karşı
alternatifler olmasını sağlarlar. Bunun yanı sıra bunların, imalatta
teknolojinin rolü arttıkça sanayinin istihdam olanakları daraldığını
göstermeleri ve koşut olarak serbest çalışma, esnek çalışma, çok meslekli
çalışma ve girişimcilik (bireysel ve sosyal) gibi alanların açılmasında da rol
oynadığını belirtmeliyiz.
Bilişimin kod
açılımları sağlamasının bir yararı da sıkça dillendirilen karmaşıklığın betimlenmesine
ve söz konusu karışıklığın derlenmesine yönelik olarak yönetişim fikri ile
getirdiği çözüm önerisidir. Şöyle ki, bir yandan kitlesel çalışmadan ve büyük
ölçekli işyerlerinden dağınık ve küçük ölçekli çalışmaya ve girişimlere
geçilirken, bir yandan da sosyal medya bütün bu dağınık birey ve grupları (ve
dağıtık aklı) yeni tarzlarda bir araya getirmektedir. Birey bu ağlarda
başkalarından belirli ölçüde bağımsız ama aynı zamanda onlarla uyum halinde
olurken, diğer yandan bireysel eylem için geniş bir alana sahip olmaktadır.
Böylece insan, sosyal ağlar ve bağlantılar içinde bilim, kültür ve sanatın
pasif alıcısı olmaktan çıkıp aktif yaratıcısı haline gelmekte ve kişinin bilim,
kültür ve sanat insanı, imalatçı ya da girişimci olmasının önündeki engeller
azalmaktadır (fark edenler için).
Son otuz yıldır
hızlanan değişimler ve dönüşümler aslında gerek algılarımız gerekse gelişen
ince teknolojinin aracılığıyla gerçekliklerimizdeki değişimleri de keşfetmemize
imkân sağlamaktadır. Bu değişimler paradigmalarımızın da değişimini beraberinde
getirmektedir. Bu durum dünyayı okumamızı, yorumlayışımızı, anlamamızı ve ona
dair öğrenmelerimizi de etkilemekte, daha açık ortamları bizlere sunmaktadır.
Sanayi toplumunun bakış açısından gördüğümüz dünya mekanik bağlantıları,
biçimsel düzeni, tahrik gücü, basit geometrisi, temiz yüzeyleri ve harika saat
aksamı kesinliği olan bir dünyaydı. Bu nitelikler, açıklama ve benzetmede
kullanılacak idealler olarak kendilerini kültüre ve düşünceye de yansıtmıştır.
Galileci ve Newtoncu bilim bize parçalardan oluşan, rasyonel olan, akıl ve
basitliğin dominant olduğu bir dünya görüşü sunmaktaydı.
Son üç yüz yıl
tekniğe, makinelere duyulan hayranlık ve şeylerin kusursuz düzenine ilişkin
hayallerle dolu bir dönem olmuştur. Bu mekanikçi görüş ağır basmaya başladıkça,
20. yüzyıl bunun en yüksek ifadelerine tanıklık etmiştir. Pek çok akademik
alanda -örneğin psikolojide ve iktisatta- mekanik yorumlama iç görülü düşünmeyi
teknoloji hayranlığına tabi kılmıştır. Felsefe ve bilim rasyonalite ve mantığın,
daha sonra da dilin unsurlarından bir dünyanın kurulabileceğine -bunlardan inşa
edilebileceğine- dair umutlara neden olmuştur.
Siyasette kontrol
anlayışı, mühendisliği yapılan toplum ideallerini dolayısıyla sosyalizmin,
komünizmin ve faşizmin çeşitli biçimlerinin baskıcı ve kontrolcü yapılarını
getirmiştir. Ne var ki bütün 20. yüzyıl boyunca saf düzene dair mekanik
hayallere dayalı hemen tüm hareketlerin yetersizliği ortadadır. Bunun yerine
günümüzde dünyanın mekanizmalarının toplamından daha fazlasını yansıttığına
dair bir anlayış gelişmektedir. Köşeli evrimcilik parçalara bakarak tahmin
edilmesi mümkün olmayan özellikler oluşturmaktalar. Düzen, kapalılık ve
dengenin yerini açık uçluluk, belirsizlik ve biteviye yenilik belirişi
almaktadır.
Ancak içinde
yaşadığımız geçiş döneminde eski ve yeni paradigmaların yan yana, hatta iç içe
var olduklarını, eski paradigmaların birçok alanda egemenliklerini henüz
yitirmediğini de unutmamamız gerekiyor. Bu dönemde; para, petrol ve silahın
sert ve kaba gücü (eril güç tezi) ile bilgi ve yeteneğin yumuşak gücü (dişil
güç tezi) bir arada var oluyor. Ağların yatay çoktan-çoka karşılıklı
etkileşimi aynı anda yürüyor. Biricik, kesin ve mutlak hakikatler ile çoğulcu,
yanılabilirliğe her zaman açık doğrular karşı karşıya geliyor. İnsan ve doğayı
azami sömürme hırsı ile insan ve doğayla birlikte yaşama, birlikte yaratma
arzusunun bir arada var olduğu bir dönem bu. Geçiş dönemleri kaybedenlerle
kazananların birlikte var olduğu dönemlerdir, o nedenle karamsarlık kadar umudu
da beslerler. Bugünün sorunlarının temelinde büyük ölçüde dünün
paradigmalarının ağır basmaya devam etmesi yatmaktadır. Gene de yeni
paradigmaların öne çıkmasını hızlandıran dinamikler de iş başındadır. Bugün
milenyum kuşağı genellikle diğer ülkelerdeki yaşıtlarıyla kendi ülkesindeki
daha yaşlı kuşaklara kıyasla daha çok ortak yanı olduğunu düşünmektedir. Şimdi,
kadının tüm dünyada önlenemez yükselişi, insanların, Alvin Toffler’in
geliştirdiği deyimle, prosumer (üretici-tüketici) haline gelmesi, tekno-okuryazarlığa
dayalı yapıcılar hareketinin ve sosyal üretimin tüm ülkelerde boy atmaya
başlaması, yeni tür işçi/uzman ağları, çok çeşitli ekolojik hareketler, perma
kültür hareketi, paylaşım ekonomisi hareketi, küresel çözüm ağları, sosyal
girişimcilik, dünyanın çok çeşitli köşelerinden yükselen toplumsal hareketler
gibi sınıflar ve ideolojiler ötesi, kendi kendini örgütleyen, uyarlanabilir
yeni küresel hareketlerin yaygınlaşmasıyla aranan yeni uygarlığın dönüştürücü
sosyal kuvvetlerinin ilk biçimleri ortaya çıkmaktadır.
Özetle, bireysel
yaşantımızdan, çalışma hayatımızdan, kuruluşumuzun, kentimizin, ülkemizin ve
tüm dünyanın yaşamına kadar bizi ilgilendiren ve belirleyen tüm gerçeklikler
eğer ilişki ve bağlantı ağları, belli ekosistemler olarak beliriyorsa, bu gerçekliğe
de gerektiği gibi tepki verilmesi gerekmektedir.
Dikey hiyerarşilerin
yukarıdan aşağı, birden-çoka tek yönlü iletişimi gücü, disiplini, tekdüzeliği,
tekfikirliliği temel alan; bunu korumak için korku ve endişeyi yaygınlaştıran,
ötekine, farklılıklara, sıradışılıklara, çeşitliliğe tahammülü olmayan, insanı
tek boyuta indirgeyen bir zihniyeti besler. Buna karşılık –kadimin umranından
kaynak alan- yeniden oluşturulmaya çalışılan medeniyet tasavvuru gelişebilmek
için çok sesliliğe, çoğulculuğa, çeşitliliğe saygı göstermeye, insanı bütün
yönleriyle kucaklamaya, dolayısıyla sevgi ve neşeye ve aynı zamanda hüzne
dayanmaktadır. Birey, topluluk, şirket, parti, ülke vb olarak ilişki,
örgütlenme ve davranış tarzlarımızı, sosyal ekosistemlerimizi özgürce -birbirimizle
ve doğayla- birlikte yaşamanın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemeliyiz.
Birlikte öğrenme, birlikte yapma, birlikte yaratma. Açık toplum fikri
doğrultusunda demokratik yönetimlerin devri başlamalıdır. Burada soru;
katılımcı, karşılıklı etkileşim içinde birlikte belirleme, karar alma ve
bunlara göre interaktif bir yönetim için endüstriyel demokrasi fikrinin açtığı
yolda yeni zamanların etkili yönetsel aracı yönetişim çok katmanlı sistemlerin
de farkına varılarak kullanılabilecek oldukça elverişli yönetsel bir aygıttır.
Bu bağlamda kendimize yönelttiğimiz kritik soru yönetişim için işletmelerin
hazır olup olmadığıdır. Bu soruya getireceğimiz samimi cevap sorumluluk
bilincini içselleştirmemizle ve icraatımızla yakından ilgilidir.
Bakış tarzımızı değiştirebilmek
için şeyleri (evreni, ekosistemleri, insan beynini, medyayı, interneti…)
şimdiye değin olduğu gibi merkezi, hiyerarşik, duvar sınırlı sistemler olarak
değil, ilişki ve bağlantı ağları olarak görmek, algılamak ve düşünmek gerekir;
yatay, merkezsiz, kendi başına örgütlenen ve geçirgen zar sınırlı ağ sistemleri
olarak… ÇKS’nin sunduğu bilgi potansiyelinin farkına varmalı ve dünyamızın her
yönüyle çok katmanlı yapısını ve bunun şifrelerini öğrenmemiz gerekmektedir.3
Bu bakışla bilmek
için denemek, deneyimlemek, eylem içinde anlamak ve öğrenmek, yapmak öne
çıkmaktadır. İnsanı insan yapan sosyal bağlantıları, ağlar içindeki
ilişkileridir. Benlik her zaman
başkalarıyla bağlantılı bir bireyselliktir. O nedenle öğrenmek ancak birlikte
öğrenmek, yapmak ancak birlikte yapmak, yaratmak ancak birlikte yaratmak
olabilir. Özgürlük rekabet kadar işbirliği yapabilme özgürlüğüdür, dolayısıyla
çoğulculuktur. Değişim ve dönüşümün oluşabilmesi de doğası itibarıyla çokluğa,
farklılıklara, çeşitliliğe ve hemen her sahada katmansallığa dayanır. Öyle ki, bu
taban buluş doğallığının bir hususiyeti olup, aynı zamanda çokluk ve
çeşitliliğin de meydana gelmesinde başat bir role sahiptir. Yani değişim ve
dönüşüm etkileşimli ve muhteva olabilme nitelikli süreçleri de kendinde
barındırır. Bu meyanda, küreselleşme bir değişim sürecidir ve teknolojik,
ekonomik, politik, sosyal, kültürel, hemen her alandaki değişimi ifade etmek
için kullanılan bir sözcük haline gelmiştir. Dünyadaki gelişmeler doğrultusunda
makro ve mikro düzeyde tüm örgütlerde değişimin kaçınılmaz olduğundan söz
edilmektedir. Günümüzde örgütler eskiye oranla daha hızlı, kompleks ve değişken
bir yapıya sahiptir. Küreselleşen dünyada acımasız rekabet koşullarına rağmen
ayakta kalmaya, büyümeye çalışan işletmelerden değişen dünya koşullarında yeni
yerini almaya çalışan ülkelere kadar bütün sistemler değişim halindedir.
Değişim, herhangi
bir sistemin, bir ortam veya sürecin belli bir durumdan farklı bir duruma
dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Kısaca işlerin farklı şekilde yapılmasıdır.
Heraklitos’un “her sey akıştadır ve hiçbir sey duruşta değildir” sözü ile
insanlığın değişimi anlama, algılama ve ona uyum sağlama sürecinin başladığı
varsayılır. Değişim denen bu karmaşık olgu, günümüzde bütün sosyal sistemlerin
yaşama ilişkin kültürlerini ve yönetim biçimlerini hızlı bilgi artısı, hızlı
gelişme ve hızlı iletişim ile birlikte derinden etkilemektedir. Sıkça sözü
edilen karmaşıklığın zaman ve mekâna göre ortaya çıkan bir zorunluluk durumu
olduğu unutulmamalıdır. Kaos, yönetimde karşılıklı etkileşimin düzeyine bağımlıdır.
Taraflar ve katmanlar arasında mesafe arttığı takdirde “yönetsel uçurum” ve
artan karmaşıklık kaçınılmazdır. Espas katmansallığın ve dolayısıyla
çeşitliliğin, çokluğun geçişken olduğunun fark edilmesi, hiyerarşilerde
tavan-taban ve ara katmanların ayrım yapılmaksızın esnetilmesi, işletme
sahasının işin oluştuğu asli ve temel mekân olduğunun anlaşılması ve yönetim
gücünün demokratik ilişkiler içinde tüm düzeyler ile iç içe geçmesi ve birlikte
belirleme düsturu uyarınca karar almalarda katmanlar arası dengenin gözetilerek
sağlanması ile kapatılabilir ki, bu bağlamda yönetişim demokratik katılımcı
yönetimin kullanılabilir aracı olarak yönetim zihniyetinin şekillenmesine
vesile olur.
1 R., T. Bos,
“Business process redesign: the wheel of Ixion”Employee Relations, V. 19 Is. 3,
1997, s. 14
2 R., T. Bos, a.g.e.,
s. 19
3 “Allah, yedi göğü
ve aynı şekilde yeri(n sayısız parçasını) yaratandır. O'nun (yaratıcı) iradesi,
bütün bu (yarattık)ları aracılığıyla kesintisiz tecelli eder ki Allah'ın her
şeye kadir olduğunu ve her şeyi bilgisiyle kuşattığını göresiniz.” (Kur’an-ı
Kerim, 65/12) Kur’anda da belirtildiği gibi yaradılış Allah’ın teklik ve birliğinin
sınırsız gücünün tecellisi doğrultusunda yarattıklarını katmanlara ve çokluğa/kesrete
tabi kılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder