16 Mart 2015 Pazartesi
Yitik Özgünlüğü Aramak-5
Özne olmak sadece bireye değil,
topluluklara hatta insan tarafından kurulan yönetim-yürütme kurumlarına
–örneğin devlet aygıtlarına- dahi açıktır. Kişinin bilinç düzeyini yükseltmek
için iradesinden güç alarak, bağımsız bir tarzda özneleşmesi yaşam içindeki
çeşitli politik, sosyo-ekonomik ve kültürel, psikolojik boyutlu süreçlere hâkim
olması açısından pozitif bir gelişimdir. Ancak, özne olma süreci dış etkenlerin
manipülasyonu ile gerçekleşiyorsa, yani söz konusu olan öznelleştirme ise, bunun üzerinden oluşturulan tek biçimliliklerin
ürettiği düşünme kaynaklı davranış, olgular ve diğerlerine merkezlenmesi hasebiyle
özden oluşturucu rolünü kişinin elde edebilmesine engel olur. Aslında,
öznelliğin belirgin özelliği maddi üretim ile olan karşılıklı etkileşimidir.
Maddi varlığın üretimi öznelliği, öznellik de maddi üretimin çeşitli
biçimlerini ortaya çıkarır. Ancak, nesneden özneye yönelik okuma, anlama, bilme
işlevleri genelde eksik kaldığından öznellik tek biçimliliği tarz olarak
türetir ve bunun üzerinden yürütmenin yolunu açar.
Bazı kritik
durumlarda, örneğin ağır toplumsal sarsıntılar sonrası bu türden tek biçimli
yönlenmeler sorunların aşılmasında önemli rol oynar (örneğin savaş, felaketler
vb. sonrası). İkinci Dünya Savaşı sonrası hemen hiç maddi varlığı kalmayan
Almanya ve Japonya’nın, 1999 depremi sonrası bilhassa Kocaeli ilinin inşa
ettiği “öznellik sermayesi (bilgi-birikim, kolektif yürütme zekası, yaşama
güdüsü vb.)” ve bundan hareketle ürettiği sinerji bu duruma iyi birer örnektir.
Fakat öznelliğin tek biçimliliğinin baskınlığı, olağan durumlarda gerilimlerin
ve sıkışmaların başlıca sebeplerindendir. Bu nedenle, öznelliğin ve bunun
üzerinden özgünlüğün zengin ve çok yönlü içeriğini fark eden bazı insanlar,
yaratıcılığın ve üretimin mana-manevi boyutunu yaşamayı mümkün olduğunca ihmal etmezler. Tefekkür ve bazı kişisel
pratikler vasıtasıyla olguların arka planını keşfetmeyi ve okumasını yapmaya
zaman ayırırlar.
Günümüzde
sosyo-kültürel, ekonomi ve siyaset alanlarındaki kopukluk ve bunalımlar aşırıya
kaçan bir şekilde yaşamın para ve haz üzerine odaklanmasından
kaynaklanmaktadır. Özellikle soğuk savaşın bitmesiyle birlikte ideolojilerin
dışlanmasının abartı düzeyine vardırılması fikir yoksulluğuna değin uzanmış;
mana yönüyle zayıflayan insanın bir yanda değer arayışı, diğer yanda bu
zayıflığın oluşturduğu karmaşayı fark etmekte gecikmesi insanın depresyonuna yol
açmıştır. Politik iktisada dayalı küreselleşme olgusunun hâkim konuma gelmesi,
geleneksel sanayi ile bilişim teknolojisinin üretim biçimleri arasındaki
çatışma, kültürler arası ilişkinin dahi sermayeye ve ranta tahvil edilmesi,
paranın sanallaşmasının getirdiği spekülasyona dayalı vurgunlar-yolsuzluklar,
gelir dengesindeki aşırı bozulma, borçlandırılmış birey, çevre sorunları, gelir
dağılımındaki aşırı bozulmalar, şişirilen ve yalana dayalı malumat üzerinden
algı manipülasyonları ile körüklenen ırkçılık, ayrımcılık ve düşman
yaratımları, tefekkürün moda kalıplamalara dayalı modellere indirgenmesi ve
bunun getirdiği düşünme erozyonu ve yozlaşması, nesnenin/eşyanın hakikati
yerine (eşyanın künhüne vakıf olmak) öznenin
nesneye bağımlı kılınarak nesneleşmesi ve hazzın özgürlük esamesi zannı, geniş
çaplı tahribat vb. bozulmalar ve alçalmalar, yeni zamanlarda insanın yolunu
çıkmazlara sokmaktadır. Mesela, daha önce bahsettiğimiz liderlik hususundaki
yaygın ve etkin yönlendirme, anlama-tanıma ve bilmekten ziyade algıya dayalı
bir çalışmanın ürünüdür. Şöyle ki, günümüzdeki moda söylemlerden bir olan
türetilmiş liderlik mevzusu aslında yöneticilik olgusunun kaçınılmaz mitosudur.
Yeni zamanların iktisadi değerler dizini olan neoliberal modeller yumağı,
oluşturduğu tüm bunalımları ve aşırı sömürü düzenini bilgi-bilgi toplumu-bilgi
işçisi, büyük veri, sosyal sorumluluk, ılımlı kapitalizm, strateji ile başlayıp
yönetim ile tamladığı programlar vb. retoriklerle parlatarak, bu tür
öznelleştirmeler vasıtasıyla hem örter hem de yeniden türetmeye yönlendirir.
Lider-yönetici “yapay ikilemi” de
bunlardan biridir ve bu dilemma asli olanı, borçlandırılmış insanı-çalışanı
aşina kılmanın aracıdır.
Neoliberal
düzende öznelleştirmenin hedefi üretimin tarzını belirlemektir. Üretimin tarzı ise
yönetimin modelini biçimlendirir. İş'e-çalışmaya dayalı sistematiğin özü
kapitalden hareketle yaratılır. Bu bağlamda emeği temel alan tüm yönetim
sistemleri, onu artı-değer üretiminin güvence altına alınması yönünde
araçsallaştırır. Tam da bu nedenle, insan hem doğrudan üreten hem de tüketen
olarak sömürenin ve sömürülenin kaynağıdır. Genel amaç artı-değerin güvencesi
olduğu halde, insana konulan hedeflerin büyük bölümü onu, yine kendisinin
ürettiğine yabancı kılarak yapay karmaşalarla uyutmaktır.
Sanayi
devriminden bu yana politik iktisadın sürekli genleşen teorisindeki medeniyet
tasavvurunun yansıması, durumsallığa bağlı olarak değişimler arz etse de, temel
gayeler, bilhassa gelişmiş ülkelerde sosyal demokrat, sosyalist hareketler
sayesinde gerçekleştirilen refah toplumuna yönelik iyileşmeler ve bazı
düzeltmeler haricinde, çok da fazla değişiklik göstermemiştir. Bu problematiğin
dışında, genel anlamda medeniyet ile ilgili şablonlarımızdaki algı çarpıtması
ve kıstasları tam olarak ortaya konmayan, hayranlığa dayalı moderniteye ilişkin
abartılı anlayışımız da ayrı bir sorundur. Özgünlüğü anlamamız ve
çıkarımlarımızdaki aksaklığın başlıca sebeplerinden biri de bu tuhaf sığlığımızdır.
Hâlbuki kültürel süreçlerin son aşaması olan medeniyetlerin yaşam döngüsü
birkaç yüzyıldır; modernite denilen olgu ise kendisini transfer edecek
toplumlara ağırlıklı olarak taklit ile beraber aktarılır. Çağdaşlık içinde yer
alan insana dönük kadim kökenli uygulamalar toplumsal dokuda
içselleştirilebilir iken, uyumsuzlar süreç içinde bozunuma neden olurlar. Bu
noktada uyumsuzluğun ana nedeni çağdaşlık kavramının aslında batılılaşma
mitinin daha yaygın ve baskın etki alanı oluşturması için uydurulmuş olmasından
kaynaklanmaktadır. İçerik açısından gerçekçi ve kültürleri aynı değer tabanı
üzerinden içselleştirmeyen hareketlerin uydurukluğu zaten er geç ortaya
çıkacaktır. Örneğin kültürün, harsın
toprak ile olan ilişkisini zayıflatan, dolayısıyla insanın yaratılışı, doğası
ile kopukluğa yol açan ve özellikle sanayi devriminden bu yana hızlı adımlarla
insanı ve yoldaşı olan çevreyi, eko sistemi maddi ve manevi anlamda alt üst
eden sıra dışı devinim estetiksiz yapılanmanın ve bunun ürettiği kaba
medeniyetin kirletilmiş membaı olmuştur.
Modernite ile
insan yaşamına sızan ideolojiler insanlığın en etkili uygulanır kuramı olan
maddi pragmatizmi imal ederek insanın yarım
yamalak parçalamacılığa indirgenen değerler zincirini inşa etmiş, ayrıca
gerçekliği saptıran mitleri de üretmiştir. Mitler pragmatizm vasıtasıyla
erişilmek istenen hedefleri örterek batılın yolunu açan mihenk taşlarıdır. Bu ölçütler
daha önce sözünü ettiğimiz gibi, kapitalin yarattığı öznelleştirme araçlarının
dayanağıdır da aynı zamanda. Unutulmamalı ki, gerçekliği biraz ucundan dahi çarpıtmak
batılın devreye girerek domino taşı etkisine sebep olur; sıradanlığın ve
sahtenin değerinden söz edilmeye başlar. Bu hal en önce bireyin kendisine dair
gerçekliği örterek, doğruyu perdelemesine ve kendini öz beyanına inanmaya
başlamaya iter. Bireydeki gelişim eksikliklerinin başında kavramsallığı
önemsememesi, öğrenmeye ve istişareye üşenmesi, asgari uzlaşmadan inatla
kaçması geldiği halde; o bir takım kişisel gelişim aygıtları vasıtasıyla
eksikliği gidermek yerine, onu görünür kılmamayı tercih ederek, etki ve yan
etkilerini bilmediği hazır tabletleri yutmayı yeğler. Günümüzde genelde
yaşamda, özelde de iş yaşamında sakız gibi çiğnenen deyişlerden birinin değerler sözcüğü olduğuna sıklıkla tanık
olmaktayız. Bu denli sık zikredilmesine rağmen şahit olduğumuz husus, bu
kelimenin manası üzerine birçok kişinin tam olarak bilgi ve fikir sahibi
olmadığı, buna rağmen bir takım sentetik yazınlarla değerleri dillendirdiği, onları yaşamadığı ve yaşatmadığı, dilden
gönüle nakşedemediği ironik ve traji komik bir durumun sergilenmesidir. Hal
böyle iken değerlere ilişkin beyanlar, onları neyin oluşturduğunu bil(e)memenin
dayanılmaz hafifliği içinde, su üzerine yazı yazmak misali, onlara dair sürüyle
cümleyi artarda sıralamaktır ve kişiyi aydınlatmak bir yana, iyi bir imaj palavracısı yapmaktan öteye gitmez.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3
Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...
-
Çok Katmanlı Sistematik (ÇKS) temelli y önetişim kapsamı doğrultusunda organizasyonu ve yönetim tarzlarını birlikte esnetebilen yönetsel b...
-
Hali hazırda dahi yönetişime dair hâkim görüşler çok katmanlı sistemler kuramından kopuk bir biçimde tanıtılır. Ayrıca, bir yanda ağırlıklı...
-
“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder