Yönetişim için yönetsel bir araç olarak etkin olabilmesi, belirli düzeyde
de olsa işletmesel demokratikleşmenin gerçekleştirilmesine bağlıdır. 20. Yy.da
şirketlerin gündemine giren konunun, karşılıklı etkileşim çerçevesinde katılıma
dayalı yönetim biçimlendirmeleri açısından özellikle Almanya gibi yönetime
katılımın yoğun olduğu ve birlikte yönetim modelinin uygulandığı ülkeler
üzerinden yayılması halen güncelliğini korumaktadır. Genel olarak AB
ülkelerinde, işletmelerde yönetime katılma konusu hala tartışılmakta ve bahusus
Orta Avrupa’daki şirketlerde çalışanların yönetime katılması kısmen de olsa yasalarla
desteklenmeye çalışılmaktadır.
İşletmesel
demokratikleşmenin ortaya çıkışının temeli olarak kabul edilen endüstriyel
demokrasi kavramı; ülkemizde de endüstriyel demokrasinin uygulama modelleri
olan yönetime katılma, birlikte yönetim, özyönetim gibi kavram ve uygulamalarla
tartışılmıştır. Ancak bunların her birisi gerek tarihsel gelişimleri itibariyle
gerekse uygulama özellikleri ile geniş birer araştırma alanıdır ve kuşkusuz
sendikalaşma tarihiyle birlikte değerlendirilmelidir. Tekrar vurgulamak
gerekirse, işletmesel demokratikleşme olgusu şirket yönetimleri açısından çok
katmanlı sistemlerin alt dallarından biri olan yönetişimin araçsallığı
çerçevesinde ele alınmalıdır (yönetimin bizzat kendisi olarak değil).
Ülkemizdeki
akademik çalışmalar incelendiğinde, bu konuya ilişkin tartışmaların yaygın bir
etkinlik alanı oluşturmadığını söylemek mümkündür. Kanımızca, işletmelerin
yönetsel uygulamalarını demokrasinin temel kriterleri ve unsurlarıyla birlikte
yeniden düşünmek, günümüzde işletmelerin bahusus insan değerleri yönüyle
varlıklarını nasıl sürdürebileceği sorununun çözümü açısından katkı
sağlayabilir. Bu bağlamda, burada öncelikle işletmesel demokratikleşme kavramı,
modern işletme yönetimi perspektifinden tanımlanmaya ve temellendirilmeye
çalışılacak, daha sonra sırasıyla; buna ilişkin bazı araştırmalar, olguya yönelişin
nedenleri, örgütlere katkısı, uygulamadaki sorunlar ve zorluklar ve son olarak
da işletmesel demokratikleşmeyi olabildiğince sağlamanın yolları
tartışılacaktır.
Demokrasiyi,
örgütlerin yönetimi perspektifinden ele aldığımızda karşımıza çeşitli kavramlar
çıkmaktadır. Uluslararası literatürde işletmesel demokratikleşme konu olarak
geniş bir yere sahip olmakla birlikte heterojen bir yapıdadır ve birbirine
benzeyen veya birbirinin yerine kullanılan kavramlarla karşılaşmak mümkündür.
Örneğin; işyeri demokrasisi, ekonomik demokrasi, endüstriyel demokrasi,
örgütsel demokrasi, kendi kendine yönetim, çalışan kontrolü, çalışan katılımı
gibi. Özellikle işletmesel demokrasi (Alm. Betriebliche Demokratie) ile
örgütsel demokrasi (İng. organizational democracy) ile işyeri demokrasisi (İng.
workplace democracy) kavramlarının birbirlerinin yerine kullanıldığı dikkati
çekmektedir. Literatürde kavrama ilişkin tanımlardan bazıları şunlardır:
İşletmesel
demokratikleşme otoriter olmayan yönetim gücü tarzından, çalışma şartlarındaki
karar mekanizmasında hafif çaplı işçi katılımına ve daha geniş anlamda
işçilerin kendilerini yönettikleri teşebbüslere varana kadar çeşitli şekillerde
ifade edilebilmektedir. Kurumsal anlamda demokrasi, örgütleri bütün olarak
etkileyen kararların örgütün tüm üyelerince alınması ve karar alma
mekanizmasında örgütteki tüm tarafların eşit haklara sahip olması idealini
oluşturur. Demokratik ilkeler, herhangi bir örgütün ortak karar verme
mekanizması ile de ilgilidir.1 Crane ve Matten’e göre işletmesel
demokrasideki temel konular: Karar vermede çalışan katılımı, çalışanların
yönetim işlemlerine dâhil edilmesi ve örgütsel strateji belirlenirken birlikte
karar alınmasıdır.2
Kerr’e
göre ise işletmesel demokrasi: 1. Yönetilene karşı sorumluluk, 2. Katılımda
eşit hak, 3. Bilginin serbest dolaşımı ve 4. Yönetilenin temsili olarak
tanımlanır.3 Hoffman ise işletmesel demokrasi uygulamalarında gücün
merkez kaç olması gerektiğini ve çalışanlara yapılanlar üzerinde kontrol hakkı
tanıdığını ifade eder. İşletmesel demokrasinin temelinde eşitlik, katılım,
tartışma ve mutabakat, paylaşılan örgüt değerlerine destek ve insan değerlerine
karşı duyulan ortak bir saygı vardır.4
Demokratik
yönetsel uygulamalar elbette son yıllarda ortaya çıkmış değildir. Yönetim
bilimi açısından bakıldığında fikir birliğine dayalı demokratik örgüt
teorisinin açıklanış şekli McGregor’un “Kuruluşlardaki İnsan Öğesi” eserinde
bulunabilir. Bilindiği gibi McGregor örgütsel verimliliği arttırmak adına,
temeli geleneksel ve otoriter yönetim ve kontrol modeli olan X teorisinin
varsayımlarının karşısına; bireysel ve örgütsel hedefleri, katılımsal tekniklerle
otoriter olmayan, destekçi ve kişi merkezli düzlemde sağlamaya yönelik Y
teorisinin varsayımlarını koymuştur Maslow ise daha düşük seviyedeki ihtiyaçlar
bir kez karşılandığında kendimizi gerçekleştirme gibi daha yüksek seviyelerdeki
ihtiyaçların öne çıktığını ve demokratik katılımın bunların takibinde gerekli
bir rol oynadığı vurgulamaktadır. Benzer bir eğilim Argyris’in “Şahsiyet Ve
Organizasyon” eserinde de görülmektedir. Burada bireyin arzuları ile örgütün
hedefleri karşılıklı olarak birbirlerine yardım edecek şekilde entegre olmuştur
ki, sonuçta bireyin psikolojik sağlığı ve örgütün verimliliğinin sağlanması söz
konusudur. Modern yönetim anlayışında da “Bir örgütte üst ve astların amaçları
birlikte belirledikleri, sorumluluk alanlarını ve ulaşacakları sonuçları
birlikte kararlaştırdıkları “Amaçlara Göre Yönetim”, “Müşteri isteklerinin tüm
çalışanların katılımı, hedef ve fikir birlikleri sağlanarak karşılanmasını esas
alan Toplam Kalite Yönetimi”, “Çalışanlara yardımlaşma, paylaşma, ekip
çalışması yolu ile kişilerin karar verme haklarını (yetkilerini) artırma ve
kişileri geliştirme süreci olarak” tanımlanan Personel Güçlendirme gibi
uygulamalar çalışanların yönetime ve süreçlere katılmasını teşvik eden örgütsel
uygulamalardır.5
İşyeri demokrasisi
temelde üretim metotları üzerindeki kontrolle ilgilidir. Bu kavram “karar
mekanizmasına çalışan katılımı” ile “çalışan kontrolü” nün spesifik olarak yan
yana gelmesidir. Basit bir ifade ile işyeri demokrasisi çalışanların işlerinde
söz söyleme hakkı olarak özetlenebilir. Bu ses, işin içine girmekten tutun da
kolektif kontrole sınırsız olarak ya da tamamen resmi şekilde nüfuz etmeye
kadar varabilir.6
Paydaş demokrasisi
kavramı ise demokrasinin işletmelerde uygulanması olarak karşımıza çıkan bir
diğer kavramdır. Paydaş tartışması her ne kadar demokrasi üzerinde
temellendirilmese de, kavram; toplu sorumluluk ve şeffaflık gerektirir.
Şirketlerdeki karar verme mekanizmasına katılım ve şirket yönetiminde daha fazla
sosyal çıkarın temsilini gerektiren uygulamalar son yıllarda ortaya çıkmıştır.
Paydaş demokrasisinde ana unsur; çalışan katılımının sağlanarak bunların şirket karar verme mekanizmasında yer almasıdır. Paydaş demokrasisindeki
seçmen, bütününde tüketici, malı tedarik eden, hissedarlar ve çalışanlardan
oluşur. Diğer kavramlardan farklı olarak paydaş demokrasisinin en önemli
özelliği işletmelerin paydaşlarına karşı finansal açıdan açıklık ve hesap
verebilirlik politikalarını benimsemesidir. Örgütler ana eğilimlerinin tersine
etkin üretim yollarıyla sadece kar sağlayan teknik sistemler değildirler.
Örgütlerin iletişimsel yönleri de vardır ki, bu onları demokratik eylemlere
açık olmaya zorlamaktadır ve bu durum örgütsel demokrasinin önemini artırmaktadır.7
Fenton,
örgütsel demokrasinin sadece Amerikan idealleri değil, örgütsel strateji
olduğunu; sadece görüş birliği değil, karşılıklı-ikili iletişim olduğunu;
yöneticilik yapma yerine liderlik yapmayı benimsediğini; her şeyi oylama yerine
önemli konularda katılıma devam etme; finansal, sosyal ve iç çevre ile birlikte
dış çevreyi de dikkate alan bir strateji olduğunu ifade etmektedir.8 Fenton’un
kıyaslamasında iş ve politikanın karşılıklı kıyaslama özellikleri olarak
gösterilmesi boşlukta kalmaktadır. Zira yaşamda politikanın işlevsel olmadığı
(teorik ve pratik olarak) alan yoktur. Diğer bir tartışmalı alan liderliğin
yönetimi ikame etme özelliğidir ki, demokrasilerde liderlik kavramının,
edinilen sayısız tecrübeler sonucunda totaliterliğe açılan bir kapı olduğu ve
bu meyanda barındırdığı “aşırı riskler” nedeniyle aşılmaya başlayan bir olgu
olduğu ortadadır. Ayrıca günümüzde işletmesel demokrasinin karşılık geldiği
anlam açısından çalışanlar liderlerden maada ahenkli çalışabilecekleri mentor
tipi yöneticilerle daha verimli çalışabilmektedirler. Zaten lider kavramının da
bugün geçmişe nazaran taşınmak istendiği mana alanı, daha çok koç-mentor türü
yönetici tiplerini içermektedir ki, bu da “liderlik mitinin” ayakların daha
yere basılarak pazarlanması açısından uygun görülmesindendir.
1 D. Beetham, K. Boyle, Demokrasinin Temelleri 80 Soru ve
Cevap Liberte Yay., Ankara, 1998, s. 4-8
2 A. Crane, D. Matten, “What is Stakeholder Democracy?
Perspectives and Issues”, Business Ethics: A Europan Review, 14 (1), 2005, s. 7
3 A. Kerr, “The Limits of Organizational Democracy” Academy of
Management Executive, 18(3), 2004, s. 84
4 M. F. Hoffman, “Do All Things With Counsel, Benedictine
Women and Organizational Democracy”, Communication Studies,53 (3), 2002, s.
211-212
5 T. Koçel, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım, İstanbul,
2003, s. 147-153 ve 414
6
E. Collom, “Social Inequality and The Politics of Production: Americans’
Attitudes Toward Workplace Democracy”, University of California Riverside,
2001, s. 3-5 (Doktora Tezi)
7 A. Crane, “What is Stakeholder Democracy? Perspectives and
Issues”, Business Ethics: A Europan Review, 14 (1), 2005, s. 6-13
8 http://www.worldblu.com/democratic-design [Erişim
14.09.2015]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder