13 Aralık 2017 Çarşamba

İşletmesel Demokratikleşme: Stratejik İdeal veya Dönüşebilen Gerçeklik-2

İşletmesel demokratikleşmenin olumlu etkilerine karşın oluşturduğu sorunlar ve zorluklar üzerine yapılan çalışmalar da bulunmaktadır. Örneğin, Stohl ve Cheney’e göre çalışan katılımı ve işletmesel demokratikleşme üzerine yapılan araştırmalarda ve alanyazının bazılarında çelişkiler-zıtlıklar söz konusudur. Mesela, Almanya’daki birlikte yönetim sistemini uygulayan örgütler üzerine yapılan araştırmalarda, pek çok çalışan katılımcı uygulamalarda kendilerinin sadece doğrudan günlük iş kararlarında etkin olduğunu algıladıklarını vurgulamaktadırlar.1
Şirketler, tüketiciler, vatandaşlar ve girişimciler –bireysel veya topluluk üyesi - olarak insanların katılımını sözde desteklemek; yani gerçekte çalışanların katılımını kısıtlamak paradoksal bir durumdur. Burada dikkat edilmesi gereken, karar mekanizmasında çalışanların sözde katılımının engellenmesidir. Çünkü sözde katılım yönetim teknikleri, danışma mekanizmasına ve diğer sembolik metotlara başvurarak çalışanların gerçekte yönetim tarafından zaten belirlenmiş olan kararları kabul etmeye ikna edilmeleridir.2 Yazdani’den aktarımla, Harrison ve Freeman işletmesel demokratikleşme uygulamalarının en alt kademedeki çalışana ulaşmadığını, bunun sebebi olarak da alt kademede çalışanların yönetimin büyük resmini kapsayacak bir pozisyonda olmadığını (yönetimde görev almadıklarını) ve bu yüzden alacakları kararların kalitesinde, karşılıklı olarak ödün verilebildiği ve onların kararlarının örgütsel gerekliliklerin üzerinde olamayacağını belirtmiştir. Bu durumda örgütleri; üst, orta ve alt kademe hiyerarşileriyle, zengin, orta ve yoksul sınıflarına paralel olarak ve homojen olmamaları bakımından toplumlara benzetmek mümkündür.3
Küreselleşmeyle birlikte gelişen çok uluslu şirketler ve şirket birleşmeleri ile işletmeler hem kültürel hem de ekonomik anlamda değişim göstermektedir. Artık bu tür şirketlerde tek bir yönetim modelinden bahsetmek zordur. Günümüzde sendikalaşma eğilimi tüm dünyada gerilemektedir. Çalışanlar arasında eğitimin önemi artmakta ve hizmet sektörü daha da gelişmektedir. Artık çalışanlar arasında toplu sözleşme yapmak yerine bireysel iş sözleşmeleri önem kazanmaktadır. Bireysel iş sözleşmelerinin kişiler arasındaki farklılaşmaları arttırmakta ve işletmesel demokratikleşmeyi olumsuz yönde etkilediği sıklıkla altı çizilen hususlar arasında sayılmaktadır. Kısacası işletmesel demokratikleşmenin; yabancılaşmanın azaltılması, yapılan işin daha anlamlı kılınması, örgütsel bağlılığın ve verimin artması gibi avantajlarının yanında yukarıda açıklanan dezavantajlarının da olduğu pek çok araştırmacı tarafından vurgulanmaktadır. Ayrıca günümüzde işletmelerin giderek büyümesi ve karmaşık bir yapı içerisine girmesi onları tek bir yönetim modeline bağlı olmaktan uzaklaştırarak çoklu yönetim modellerini uygulamaya yöneltmektedir.
Bu türden eleştirilerde dikkat çeken başlıca husus, kritiklerde demokrasi kavramına biçilen son derece ileri bir düzey -neredeyse bir ideal- ile işletmesel demokrasi gerçekliğinin tanımı arasında tam bir örtüşme olmamasıdır. Tartışmalı da olsa insanın eriştiği toplumsal yönetim tarzları arasında türsel biçimlerde kavramsallaştırılan ve çeşitlenen tanımları da olsa, insanı en etkin kılan yönetim biçimi demokrasidir. Genel bir olgu olarak demokrasi pek çok betimlemeye ve bunlar üzerinden ayrıca türleşen, çeşitlenen bir karaktere haiz olsa da, günümüzde demokrasi dendiğinde olabildiğince açık bir toplumu mümkün kılan, temsilin yanı sıra çoğulculuk doğrultusunda katılımı öngören ve her türlü şiddete ve ayrımcılığa başvurmadan yönetime karşı tam eleştiriyi ve ama aynı zamanda olabildiğince karşılıklı hoşgörüyü teşvik eden ve yerel uygulamalarda lokalde yaşayanların karar almalarda tam katılımını koşullayan bir yönetim biçimi söz konusudur.
Popper’in de tekraren altını çizdiği gibi, gerek uygulama gerekse ahlaki görüş açısından erişebileceğimiz en iyi toplum, üyelerine olabilecek en çok özgürlüğü tanıyan toplumdur; ama en çok özgürlük, koşullu olarak sağlanabilir; ancak bu amaç için düzenlenen ve devlet gücüne dayanan kurumlarla (en) elverişli düzeyde yaratılabilir ve sürdürülebilir; buysa siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşama geniş çaplı karışması olmasını gerektirir; karışmanın çok az ya da çok fazla olması, özgürlüğün gereksiz yere çiğnenmesine yol açar; her iki yöndeki tehlikeleri de en aza indirmenin en iyi yolu, yönetilenlerin devlet erkini elinde tutanları değiştirmeleri ve yerlerine farklı politikaları olan başka kişileri getirmelerini olanaklı kılan anayasal düzenlemeleri en önemli kurumlar olarak korumaktır; bu gibi kurumları etkisiz kılmaya yönelen her girişim, otoriter bir yönetim getirme yolunda bir girişimdir ve gerekirse, zor kullanarak önlenmelidir; tiranlığa karşı zor kullanılması, tiranlık çoğunluk desteğini sağlamışsa bile haklıdır; fakat zor kullanmanın tiranca olmayan tek amacı, var oldukları yerlerde özgür kurumlan savunmak, var olmadıkları yerlerdeyse bunların kurulmasını sağlamak olabilir.4
Popper’in de bahsettiği gibi, demokrasi bir yönetim tarzı olarak içeriğinde iki ana olguyu açık bir biçimde ortaya koyar: Koşullu sağlama ve elverişli düzey.* Aslında benzer bir durumsallık işletmesel demokratikleşme için de geçerlidir. Bunda demokratik unsurların kalitesi ve eriştiği düzey, gelişimin ortaya koyduğu koşullar ve bunların ulaştırdığı seviyenin ortaya koyduğu gerçeklik ile iç içedir. Bu nedenle, dünya üzerindeki ülkelerarası, bölgelerarası ve bir ülkenin kendi içindeki demokrasi düzeyini birbirinden farklı ve çeşitli gerçeklikler nasıl belirliyorsa ve buna göre bireyler bazında da benzer şekilde bunlara dair farklı-değişik görüşler bulunuyorsa, aynı durum işletmeler için de geçerlidir. Koşullar ve elverişli düzey(ler) belirleyici unsurlardır; ama ortaya çıkan ve yansıyan bunların arz ettikleri ile birebir örtüşmeyebilir. Bu da durumların yansıması olan gerçekliklerdir ki, bu gerçeklikler ya doğal gelişim-evirilme yoluyla oluşurlar ya da bireysel, grupsal ve toplumsal edimler vasıtasıyla dönüşebilme özelliğine haizdirler. İşletmesel demokratikleşmenin şirketlere, hatta aynı şirket içinde departmanlara göre dahi farklılıklar arz etmesi gelişimin cinsi doğrultusunda ortaya çıkar.
Traci L. Fenton’un vurguladığı ‘gelişimin cinsi’ ile kastedilen şudur (http://www.worldblu.com/democratic-design [Erişim 14.09.2015]): Demokratikleşen şirketlere has ‘iş’ anlayışı demokratikleştirilen unsurları içerir iken, bunun karşısında bulunan şirketlerde ‘iş’in karşılığı basit ve bir çeşit ilkel politikadır. Bu iki durumsallık arasındaki mefhumu ise ‘boşluk’ belirtimiyle karşılayabiliriz ki, bu çıkarım işletmesel demokratikleşme kavramının mihenk taşıdır. Şöyle ki, boşluğu dolduran kavram “stratejik ideal” olarak bir şirketin yönetiminin önüne koyduğu şirket içi demokratikleşme hedefidir. Bu hedef şirketler açısından ucu açık bir gelişim sürecini içerir (demokrasi idealinin toplumlar açısından geçerliliği gibi). Söz konusu hedefin nihai olarak sonuçlandırılması, ona erişimin tam anlamıyla gerçekleştirilmesi mümkün değildir; zaten olması da gerekmez. Zira ideal olarak tahayyül edilenin natürü bu imkânı barındırmaz. Bu bağlamda mühim olan bu vizyonun hedefiyle örtüşen niyeti de içermesidir. Bir işletmede yönetim mekanizmalarından başlamak suretiyle her bir katmanda bu hedef yolunda ilerlemek için öncelikle bireysel ve tüm şirket çalışanları bazında hayal dünyalarının sınırlarını genişletmesi zorunludur. İşletmesel demokratikleşmenin gelişimini sağlama yolunda öncelikli ve önemli bir kıstas, işletme içi diyalogların sürekli güçlü tutulması ve eşzamanlı ilkeli iletişimin kişiler arası ilişki temelinde inşa edilmesidir. İletişim alanı sadece işletme alanı ile sınırlı tutulmalı ve bağlantılı olan tüm çevreleri de kapsamalıdır. Bütün bu ilişkiler ve iletişimde insani duyguların esasını oluşturan doğruluk, adalet, iyilik temel olarak benimsemeli; bu ilkeler ışığında ahlaki değerler yapılandırmanın harcı olmalıdır. Üst yapısal olarak öncelikle insan hakları ve değerlerini gerçek anlamda uygulamaya yönelik olarak muhkem mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde şirket içi politikanın dayanağı herhangi bir güç değil, “erdemli güç” ve bundan neşet eden öğreti organizasyonel öğrenme proseslerinin de ana fikri olmalıdır. Bu manadaki güç konsepti direkt olarak ‘zihniyet değişimi’nin de kaynağı olacaktır. Böyle bir dünya görüşü işletmesel demokratikleşmenin doğal gelişim-evirilme ile oluşumunu değil, bizzat bireysel ve belli bir düzeyde edimler vasıtasıyla dönüşüm yoluyla inşasını mümkün kılar. Ancak, burada atlanmaması gereken husus; hedefteki idealin tam anlamıyla gerçekleşmesine dair beklentiye girmek değil, erişilenin sadece (ucu açık) ideal yolunda varılan istasyonlardan biri olduğunun bilincinde olmaktır. Şirketlerin içselleştirecekleri erdemli güç ideali, işletmesel demokratikleşmenin gerçekleştirilebilmesi ve takibi konusunda stratejik idealin ve dönüşebilen gerçekliğin zeminini oluşturmada belki de en önemli koşuldur. “Koşullu sağlama ve elverişli düzey” kavramlarının demokratik kaliteye ilişkin belirleyici ana unsuru erdemli gücün kazanılması ve uygulamaya aktarılmasıdır. Şirketler işletmesel değerlerinin erdemlere dayalı ekseni ve 360 derecelik ufku ile merkezinde olabildiğince adilliğin yer aldığı demokratik bir düzenlemenin tesisi yönündeki çabalarını istikrarla sürdürmeleri halinde oluşturacakları koşullar doğrultusunda işletmesel demokratikleşmenin elverişli düzeyini dönüşüm vasıtasıyla kalite olarak yükseltebileceklerdir. Erdemli güç içerik olarak vakar, insan onurunun korunması, adillik, güzel ahlak ve amel gibi pek çok olumlu unsuru barındırır ve bunlar doğrultusunda yönetişimi demokratikleşme için araçsal kılar. Alanyazında yönetişimi bir yönetim tarzı veya yeni yönetim olarak sunan çalışmalarda ortaya konan (Good) Corporate Governance uygulamada finans ve küresel sermaye ile bunları destekleyen ve denetleyen üst kurumları araçsal olarak kullanır. Dikkat edilecek olursa Corporate Governance çerçevesinde eklemlenen temel ilkeler tanımsal açıdan olumlu yüklemelere haiz olsalar da amaçlanan ve hedef olarak belirlenen erişimler kapitalin korunması ve kontrollü genleşmesine yöneliktir.   
Öncel bağlamda işletmesel demokrasinin tesis edilmesi süreçlerinde oynadığı rolü ortaya koymaya çalıştığımız yönetişimin araçsallığı ağırlıklı olarak işletme yönetiminin politika(lar) şemsiyesi altında iş’e odaklanması yönünde olmuştur. Fenton’un politika ve iş ayrımını karşılıklı konumlarda kıyaslamaya tabi tutması demokratik ve demokratik olmayanı netleştirme açısından pragmatik olmakla beraber, iş’in tabii yapısına aykırı olması nedeniyle tarafımızca “erdemli güç” kavramı ile köprülenmiş ve böylelikle iş dünyasının gerçekliğine yapılan somut bir katkıdır. Erdemli güç, politika ve işin arasında dengeyi sağlayan ve kaliteler içeren ana bir unsurdur. Aynı zamanda koşul(lar) ve elverişli gerçeklik işletmesel demokratikleşmenin gelişimi için olumlu yönde etki yapar. Yönetişim ise gelişimi bireyselden kolektife taşıyan ve karşılıklı etkileşimi bu meyanda aktive eden araçtır. Ancak başkalarınca köprüleyici olgu olarak farklı güç biçemleri de önerilebilir. Ama burada önemli olan bu konteksteki önermelerin yönetişimi aktive eden ve yöntemlerini belirleyen hangi unsurları içerdiği ve bunların açıkça ortaya konmasıdır. Bu arada erdemli güç olgusunun kalitelerini temel alarak inovatif fikirlerden hareketle de yönetişimi araç edinmek mümkündür. Örneğin, yönetişim karşılıklı yoğun etkileşim anlamında dürüst pazarlama ve iş’in ahlaklı yönetimine yönelik olarak da kullanılabilir bazı yöntemler sunabilmektedir.

1 C. Stohl, G. Cheney, “Participatory Processes\Paradoxical Practices: Communication and The Dilemmas of Organizational Democracy”, Management Communication Quarterly, 14, 2001, s. 351
2 J. T. Luhman, “Theoretical Postulations on Organization Democracy”, Journal of Management Inquiry 15, 2006, 169
3 N. Yazdani, “Organizational Democracy and Organizational Structure Link: Role Of Strategic Leadership Enviromental Uncertainly ”, Research Journal Of The Institute of Business Administration, 5 (2), 2010, s. 59
4 K. R. Popper, Gesammelte Werke. Band 5: Die offene Gesellschaft und ihre Feinde. Band I, M. Siebeck Verl., 2003, s. 35-38

*Bu iki olguya sözünü ettiğimiz ‘dönüşebilen gerçeklik’ destek bir kavram olarak ilave edebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...