İşletmesel demokratikleşmenin olumlu etkilerine karşın
oluşturduğu sorunlar ve zorluklar üzerine yapılan çalışmalar da bulunmaktadır.
Örneğin, Stohl ve Cheney’e göre çalışan katılımı ve işletmesel demokratikleşme
üzerine yapılan araştırmalarda ve alanyazının bazılarında çelişkiler-zıtlıklar
söz konusudur. Mesela, Almanya’daki birlikte yönetim sistemini uygulayan
örgütler üzerine yapılan araştırmalarda, pek çok çalışan katılımcı uygulamalarda
kendilerinin sadece doğrudan günlük iş kararlarında etkin olduğunu
algıladıklarını vurgulamaktadırlar.1
Şirketler, tüketiciler, vatandaşlar ve girişimciler –bireysel
veya topluluk üyesi - olarak insanların katılımını sözde desteklemek; yani
gerçekte çalışanların katılımını kısıtlamak paradoksal bir durumdur. Burada
dikkat edilmesi gereken, karar mekanizmasında çalışanların sözde katılımının
engellenmesidir. Çünkü sözde katılım yönetim teknikleri, danışma mekanizmasına
ve diğer sembolik metotlara başvurarak çalışanların gerçekte yönetim tarafından
zaten belirlenmiş olan kararları kabul etmeye ikna edilmeleridir.2
Yazdani’den aktarımla, Harrison ve Freeman işletmesel demokratikleşme
uygulamalarının en alt kademedeki çalışana ulaşmadığını, bunun sebebi olarak da
alt kademede çalışanların yönetimin büyük resmini kapsayacak bir pozisyonda
olmadığını (yönetimde görev almadıklarını) ve bu yüzden alacakları kararların
kalitesinde, karşılıklı olarak ödün verilebildiği ve onların kararlarının
örgütsel gerekliliklerin üzerinde olamayacağını belirtmiştir. Bu durumda
örgütleri; üst, orta ve alt kademe hiyerarşileriyle, zengin, orta ve yoksul
sınıflarına paralel olarak ve homojen olmamaları bakımından toplumlara
benzetmek mümkündür.3
Küreselleşmeyle birlikte gelişen çok uluslu şirketler ve
şirket birleşmeleri ile işletmeler hem kültürel hem de ekonomik anlamda değişim
göstermektedir. Artık bu tür şirketlerde tek bir yönetim modelinden bahsetmek
zordur. Günümüzde sendikalaşma eğilimi tüm dünyada gerilemektedir. Çalışanlar
arasında eğitimin önemi artmakta ve hizmet sektörü daha da gelişmektedir. Artık
çalışanlar arasında toplu sözleşme yapmak yerine bireysel iş sözleşmeleri önem
kazanmaktadır. Bireysel iş sözleşmelerinin kişiler arasındaki farklılaşmaları
arttırmakta ve işletmesel demokratikleşmeyi olumsuz yönde etkilediği sıklıkla
altı çizilen hususlar arasında sayılmaktadır. Kısacası işletmesel demokratikleşmenin;
yabancılaşmanın azaltılması, yapılan işin daha anlamlı kılınması, örgütsel
bağlılığın ve verimin artması gibi avantajlarının yanında yukarıda açıklanan
dezavantajlarının da olduğu pek çok araştırmacı tarafından vurgulanmaktadır.
Ayrıca günümüzde işletmelerin giderek büyümesi ve karmaşık bir yapı içerisine
girmesi onları tek bir yönetim modeline bağlı olmaktan uzaklaştırarak çoklu
yönetim modellerini uygulamaya yöneltmektedir.
Bu türden eleştirilerde dikkat çeken başlıca husus,
kritiklerde demokrasi kavramına biçilen son derece ileri bir düzey -neredeyse
bir ideal- ile işletmesel demokrasi gerçekliğinin tanımı arasında tam bir
örtüşme olmamasıdır. Tartışmalı da olsa insanın eriştiği toplumsal yönetim
tarzları arasında türsel biçimlerde kavramsallaştırılan ve çeşitlenen tanımları
da olsa, insanı en etkin kılan yönetim biçimi demokrasidir. Genel bir olgu
olarak demokrasi pek çok betimlemeye ve bunlar üzerinden ayrıca türleşen,
çeşitlenen bir karaktere haiz olsa da, günümüzde demokrasi dendiğinde
olabildiğince açık bir toplumu mümkün kılan, temsilin yanı sıra çoğulculuk
doğrultusunda katılımı öngören ve her türlü şiddete ve ayrımcılığa başvurmadan
yönetime karşı tam eleştiriyi ve ama aynı zamanda olabildiğince karşılıklı
hoşgörüyü teşvik eden ve yerel uygulamalarda lokalde yaşayanların karar
almalarda tam katılımını koşullayan bir yönetim biçimi söz konusudur.
Popper’in de tekraren altını çizdiği gibi, gerek uygulama
gerekse ahlaki görüş açısından erişebileceğimiz en iyi toplum, üyelerine
olabilecek en çok özgürlüğü tanıyan toplumdur; ama en çok özgürlük, koşullu
olarak sağlanabilir; ancak bu amaç için düzenlenen ve devlet gücüne dayanan
kurumlarla (en) elverişli düzeyde yaratılabilir ve sürdürülebilir; buysa
siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşama geniş çaplı karışması olmasını
gerektirir; karışmanın çok az ya da çok fazla olması, özgürlüğün gereksiz yere
çiğnenmesine yol açar; her iki yöndeki tehlikeleri de en aza indirmenin en iyi
yolu, yönetilenlerin devlet erkini elinde tutanları değiştirmeleri ve yerlerine
farklı politikaları olan başka kişileri getirmelerini olanaklı kılan anayasal
düzenlemeleri en önemli kurumlar olarak korumaktır; bu gibi kurumları etkisiz
kılmaya yönelen her girişim, otoriter bir yönetim getirme yolunda bir
girişimdir ve gerekirse, zor kullanarak önlenmelidir; tiranlığa karşı zor
kullanılması, tiranlık çoğunluk desteğini sağlamışsa bile haklıdır; fakat zor
kullanmanın tiranca olmayan tek amacı, var oldukları yerlerde özgür kurumlan
savunmak, var olmadıkları yerlerdeyse bunların kurulmasını sağlamak olabilir.4
Popper’in de bahsettiği gibi, demokrasi bir yönetim tarzı
olarak içeriğinde iki ana olguyu açık bir biçimde ortaya koyar: Koşullu sağlama
ve elverişli düzey.* Aslında benzer bir durumsallık işletmesel demokratikleşme
için de geçerlidir. Bunda demokratik unsurların kalitesi ve eriştiği düzey,
gelişimin ortaya koyduğu koşullar ve bunların ulaştırdığı seviyenin ortaya
koyduğu gerçeklik ile iç içedir. Bu nedenle, dünya üzerindeki ülkelerarası,
bölgelerarası ve bir ülkenin kendi içindeki demokrasi düzeyini birbirinden
farklı ve çeşitli gerçeklikler nasıl belirliyorsa ve buna göre bireyler bazında
da benzer şekilde bunlara dair farklı-değişik görüşler bulunuyorsa, aynı durum
işletmeler için de geçerlidir. Koşullar ve elverişli düzey(ler) belirleyici
unsurlardır; ama ortaya çıkan ve yansıyan bunların arz ettikleri ile birebir
örtüşmeyebilir. Bu da durumların yansıması olan gerçekliklerdir ki, bu
gerçeklikler ya doğal gelişim-evirilme yoluyla oluşurlar ya da bireysel,
grupsal ve toplumsal edimler vasıtasıyla dönüşebilme özelliğine haizdirler.
İşletmesel demokratikleşmenin şirketlere, hatta aynı şirket içinde
departmanlara göre dahi farklılıklar arz etmesi gelişimin cinsi doğrultusunda
ortaya çıkar.
Traci L. Fenton’un vurguladığı ‘gelişimin cinsi’ ile
kastedilen şudur (http://www.worldblu.com/democratic-design [Erişim 14.09.2015]): Demokratikleşen şirketlere has ‘iş’ anlayışı demokratikleştirilen
unsurları içerir iken, bunun karşısında bulunan şirketlerde ‘iş’in karşılığı
basit ve bir çeşit ilkel politikadır. Bu iki durumsallık arasındaki mefhumu ise
‘boşluk’ belirtimiyle karşılayabiliriz ki, bu çıkarım işletmesel demokratikleşme
kavramının mihenk taşıdır. Şöyle ki, boşluğu dolduran kavram “stratejik ideal”
olarak bir şirketin yönetiminin önüne koyduğu şirket içi demokratikleşme
hedefidir. Bu hedef şirketler açısından ucu açık bir gelişim sürecini içerir
(demokrasi idealinin toplumlar açısından geçerliliği gibi). Söz konusu hedefin
nihai olarak sonuçlandırılması, ona erişimin tam anlamıyla gerçekleştirilmesi
mümkün değildir; zaten olması da gerekmez. Zira ideal olarak tahayyül edilenin
natürü bu imkânı barındırmaz. Bu bağlamda mühim olan bu vizyonun hedefiyle
örtüşen niyeti de içermesidir. Bir işletmede yönetim mekanizmalarından başlamak
suretiyle her bir katmanda bu hedef yolunda ilerlemek için öncelikle bireysel
ve tüm şirket çalışanları bazında hayal dünyalarının sınırlarını genişletmesi
zorunludur. İşletmesel demokratikleşmenin gelişimini sağlama yolunda öncelikli
ve önemli bir kıstas, işletme içi diyalogların sürekli güçlü tutulması ve
eşzamanlı ilkeli iletişimin kişiler arası ilişki temelinde inşa edilmesidir.
İletişim alanı sadece işletme alanı ile sınırlı tutulmalı ve bağlantılı olan
tüm çevreleri de kapsamalıdır. Bütün bu ilişkiler ve iletişimde insani
duyguların esasını oluşturan doğruluk, adalet, iyilik temel olarak benimsemeli;
bu ilkeler ışığında ahlaki değerler yapılandırmanın harcı olmalıdır. Üst
yapısal olarak öncelikle insan hakları ve değerlerini gerçek anlamda uygulamaya
yönelik olarak muhkem mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde şirket içi politikanın
dayanağı herhangi bir güç değil, “erdemli güç” ve bundan neşet eden öğreti
organizasyonel öğrenme proseslerinin de ana fikri olmalıdır. Bu manadaki güç
konsepti direkt olarak ‘zihniyet değişimi’nin de kaynağı olacaktır. Böyle bir
dünya görüşü işletmesel demokratikleşmenin doğal gelişim-evirilme ile oluşumunu
değil, bizzat bireysel ve belli bir düzeyde edimler vasıtasıyla dönüşüm yoluyla
inşasını mümkün kılar. Ancak, burada atlanmaması gereken husus; hedefteki
idealin tam anlamıyla gerçekleşmesine dair beklentiye girmek değil, erişilenin
sadece (ucu açık) ideal yolunda varılan istasyonlardan biri olduğunun
bilincinde olmaktır. Şirketlerin içselleştirecekleri erdemli güç ideali,
işletmesel demokratikleşmenin gerçekleştirilebilmesi ve takibi konusunda
stratejik idealin ve dönüşebilen gerçekliğin zeminini oluşturmada belki de en
önemli koşuldur. “Koşullu sağlama ve elverişli düzey” kavramlarının demokratik
kaliteye ilişkin belirleyici ana unsuru erdemli gücün kazanılması ve uygulamaya
aktarılmasıdır. Şirketler işletmesel değerlerinin erdemlere dayalı ekseni ve
360 derecelik ufku ile merkezinde olabildiğince adilliğin yer aldığı demokratik
bir düzenlemenin tesisi yönündeki çabalarını istikrarla sürdürmeleri halinde
oluşturacakları koşullar doğrultusunda işletmesel demokratikleşmenin elverişli
düzeyini dönüşüm vasıtasıyla kalite olarak yükseltebileceklerdir. Erdemli güç
içerik olarak vakar, insan onurunun korunması, adillik, güzel ahlak ve amel
gibi pek çok olumlu unsuru barındırır ve bunlar doğrultusunda yönetişimi
demokratikleşme için araçsal kılar. Alanyazında yönetişimi bir yönetim tarzı
veya yeni yönetim olarak sunan çalışmalarda ortaya konan (Good) Corporate
Governance uygulamada finans ve küresel sermaye ile bunları destekleyen ve
denetleyen üst kurumları araçsal olarak kullanır. Dikkat edilecek olursa
Corporate Governance çerçevesinde eklemlenen temel ilkeler tanımsal açıdan
olumlu yüklemelere haiz olsalar da amaçlanan ve hedef olarak belirlenen
erişimler kapitalin korunması ve kontrollü genleşmesine yöneliktir.
Öncel bağlamda işletmesel demokrasinin tesis edilmesi
süreçlerinde oynadığı rolü ortaya koymaya çalıştığımız yönetişimin araçsallığı
ağırlıklı olarak işletme yönetiminin politika(lar) şemsiyesi altında iş’e
odaklanması yönünde olmuştur. Fenton’un politika ve iş ayrımını karşılıklı
konumlarda kıyaslamaya tabi tutması demokratik ve demokratik olmayanı
netleştirme açısından pragmatik olmakla beraber, iş’in tabii yapısına aykırı
olması nedeniyle tarafımızca “erdemli güç” kavramı ile köprülenmiş ve böylelikle
iş dünyasının gerçekliğine yapılan somut bir katkıdır. Erdemli
güç, politika ve işin arasında dengeyi sağlayan ve kaliteler içeren ana bir
unsurdur. Aynı zamanda koşul(lar) ve elverişli gerçeklik işletmesel demokratikleşmenin
gelişimi için olumlu yönde etki yapar. Yönetişim ise gelişimi bireyselden
kolektife taşıyan ve karşılıklı etkileşimi bu meyanda aktive eden araçtır. Ancak başkalarınca köprüleyici olgu olarak farklı güç
biçemleri de önerilebilir. Ama burada önemli olan bu konteksteki önermelerin
yönetişimi aktive eden ve yöntemlerini belirleyen hangi unsurları içerdiği ve
bunların açıkça ortaya konmasıdır. Bu arada erdemli güç olgusunun kalitelerini
temel alarak inovatif fikirlerden hareketle de yönetişimi araç edinmek mümkündür.
Örneğin, yönetişim karşılıklı yoğun etkileşim anlamında dürüst pazarlama ve
iş’in ahlaklı yönetimine yönelik olarak da kullanılabilir bazı yöntemler
sunabilmektedir.
1 C. Stohl, G. Cheney, “Participatory Processes\Paradoxical
Practices: Communication and The Dilemmas of Organizational Democracy”,
Management Communication Quarterly, 14, 2001, s. 351
2 J. T. Luhman, “Theoretical Postulations on Organization
Democracy”, Journal of Management Inquiry 15, 2006, 169
3 N. Yazdani, “Organizational Democracy and Organizational
Structure Link: Role Of Strategic Leadership Enviromental Uncertainly ”,
Research Journal Of The Institute of Business Administration, 5 (2), 2010, s.
59
4 K. R. Popper, Gesammelte Werke. Band 5: Die
offene Gesellschaft und ihre Feinde. Band I, M. Siebeck Verl., 2003, s. 35-38
*Bu iki olguya sözünü
ettiğimiz ‘dönüşebilen gerçeklik’ destek bir kavram olarak ilave edebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder