11 Mart 2015 Çarşamba

Yitik Özgünlüğü Aramak-4

Özgünlük yayılımı açısından planlı bir uygulamaya dayanmaz. Elde edilen malumat, nitelikli bilgi içermediği sürece özgün olanın ilgi alanında değildir. Özgünlüğün doğasında malayaniye yer yoktur. O daha yaygın alanı kapsayan ve etkileyen her türlü politik menşeili sosyo-ekonomik, sosyo- kültürel, felsefi, bilimsel, mistik, metafizik, yönetsel vb. uzantılara karşı kendinden-nevi şahsına münhasır (sui generis) bir şekilde kritik yaklaşımı ve bakış açısını devreye sokar. Bünyeye uygun ve uyumlu olanı değerlendirir. Peki, realitede yaşanan bu mudur? Çoğunlukla hayır! Mesela, herhangi bir iş modelini veya anlayışlar kümesini dışarıdan alabilirsiniz ki, bu tabii bir eylemdir; ama burada doğal olmayan, alınanın yapıya uygun ve uyumlu olduğu konusundaki zorlayıcı sanrıdır. Hâlbuki bir topluluğa veya bireye yönelik oluşan müspet netice diğerleri için aynı sonucu pekâlâ vermeyebilir. Zira “özdeş olmama olasılığı ilkesi” her sahada geçerlidir. Hele ki, yaşam bulan olgular açısından ileri derecede zengin ve gelişmiş, merkez coğrafyalardan biri olan Anadolu’da…

  Özellikle insanın gelişim sürecinde içinde yer aldığı coğrafi, sosyo-kültürel ve günlük yaşamın üretimi bilgisel kodlamalar birileri üzerinde ‘x’ bir değer yaratımı oluştururken, bu konum diğerlerinde ‘y’ olabilir; bu durum zıtlıkların yanında ortak yanlar da barındırabilir. Bu bağlamda, gerek bireysel gerekse toplumsal özgünlüklerin yol ve yöntemlerini tek biçimli bir tarzın kalıbına sıkıştırmak olanaksızdır. Yaşamdaki her bir birimin kendine özgün kıldığı birden fazla seçimi ve icra stili olabilir. Mühim olan ilhamın, bilginin veya modellemenin bünyenizle uyumlanabilmesi, bütünleşebilmesidir. Buna göre, özgünlük gerek kişisel gerekse toplumsal olarak öznelin nesnel ile senkronize olup olmamasında karşılık bulur. Bu eşleme/eşzamanlılık ya tabii olarak vardır ya da oluşturulmuştur. Fizikte, daha sınırlı bağlamda teknik alanda, bahusus elektronikte doğallık arz eden eşleme durumu, insan yaşamında benzetiler ve/veya yeniden üretmelerle sağlanabilir. Ancak, bir ortamda, oranın koşulları ve imkânları çerçevesinde üretilen ‘şeyler’, diğer bir yerde yeniden üretimi gerektirebildikleri gibi, önemli ölçüde uyumlanarak eşlenebilirler. Diğer bir olasılık ise kesinlikle bağdaşım kurulamama durumudur. Bundan ötürü uyumlama oluşturulmaya yönelik çabaların odaklandığı başlıca husus, özellikle politik iktisat üzerinden geliştirilen ve belirli düzeyde zorlamaya dayalı öznelleştirme girişimleridir. Kapitalist ekonomi ise bu konuda çok sayıda elverişli olgunun imal edilmesini mümkün kılmaktadır.

   Günümüz dünyasında medeniyet kavramı ve onu anlama biçimleri mümkün olanı ihya etme arayışına kaynak olsa da, kadim anlamda yeni(lenmiş) bir medeniyet inşası –şimdilik birkaç hayalî tasavvur haricinde- mümkün görülmemektedir. Umran olgusu ise çoktan unutulmuş, bir dönemin ideolojik yapılandırmaları da insanın yaşam pratiğine hitap etmediği düşüncesinden hareketle çöpe atılmıştır. Bazı gerçekliklerin ve buna bağlı olarak amaca yönelik realitelerin tespiti ve kesinleştirilmesi 1980’lerden itibaren görüngüsü farklı, ancak hedefi benzer ideolojilerin inşasını gündeme getirmiştir; insanın merkezde gösterildiği ve bu konumlandırmada araçsal bir figüran olduğu bu sistematik, maddi ve lüzumunda vahşi hükümranlığı temel taşı kılan karmaşanın/kaosun yönetimidir. Kaos keskin statükonun oluşturulduğu ve bunun üzerinden çeşitli çıkarların yerine getirildiği ortamlara mahsustur. Bundan dolayı, çıkar sahipleri mevcut durumun muhafazası için, özgünlüğün barındırdığı değişim ve dönüşüm potansiyelini engelleme ve baskılama yoluyla etkisiz kılmanın mücadelesini verirler. Bu bağlamda, yeni yüzyıldaki dinamik yöntemlerin başında mümkün olduğunca öznelleştirmenin araçları devreye sokulur.  

 Emeğin, çalışmanın alanlarına ilişkin öznelleştirme araçları bir yönüyle gerçeklik yansımalarından, diğer yanıyla üretilen mitos-modellemelerinden neşet eden geniş bir yelpazeye sahiptir. Ama her hâlükârda ortak yan, sürümlerin modalaştırılmasıdır. Örneğin, sömürüyle oluşan sermaye birikiminin bir sonucu olarak, şirketlerdeki personel işleri sömürge döneminden esinlenen bir analoji ile “insan kaynağı” kavramı şeklinde formüle edilmiştir. Kürevi değişimlerin en belirgin yansımalarından olan kriz-bunalım olgularıyla birlikte birçok şeyin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı aşamalarda, eski tanımlamalar da yeni öznelleştirmelere uygun olarak yeniden tasarlanmakta ve politikalar buna göre üretilmektedir. Aynı şekilde liderlik olgusunun çok fazla dillendirilmesi ve bununla alan açılımı bulan çalışanlar üzerinde “heveslendirmenin” aktive edilerek yapay ve sanrılara dayanan bir liderler güruhunun oluşturulması da, insanı gerçekten koparmanın araçlarından biridir. Bu meyanda, insan hayatında aşırı şekilde baskın olan “paranın realitesi” kaynaklı zihniyet, muhtelif kılıklara bürünerek insana tablet modeller sunmakta ve onun kendi özneleşmesine olanak vermeyerek, çeşitli modalaştırılmış sunumları örgütsel amaçlara ulaşmak için bir aygıt olarak ve insanı da kullanışlı bir alet mesabesine indirgeyerek sevk ve idareyi buna göre kurgulamaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...