İşletmesel
demokratikleşme esinlenimini İngilizcedeki ‘Industrial Democracy’ (endüstriyel
demokrasi) kavramından aldığımız bir tabirdir.* Çalışma hayatına sanayileşme
ile birlikte giren endüstriyel demokrasi, kısaca; bir iş yerinde çalışanların o
iş yerinde karar alma sürecine katılmalarını ifade etmesinin yanında çalışanların
sektör ve hatta ülke ekonomisi -daha geniş manada siyasası- düzeyinde yönetime
katılmasını, demokratik mekanizmada yerini almasını da kapsamaktadır. Bu
hususta, Avrupa’da daha bütünsel, ülkemizde ise nispi etkili sosyalist-sosyal
demokrat ve/veya işçi partileri, Latin Amerika’da daha radikal anlamda
sosyalist ve hatta komünist işçi hareketlerine dayalı siyasi teşekkülleri örnek
olarak verebiliriz. Bu yönüyle endüstriyel demokrasi daha geniş
bir alanda yayılımlı etkinliğe haiz iken, işletmesel demokratikleşme öncelikle
iş-çalışma ve şirket yaşamına izafe edebileceğimiz belirli bir sahada etkililik
gösteren olgular kümesini çevreler. Mesela; ‘üretimde verimliliği
artırmak amacıyla başvurulan işçi-işveren işbirliği’, ‘işçilerle işverenlerin
yönetici güçlerin yetki ve sorumluluklarını paylaşmaları’, ‘işçi-işveren
ilişkilerinin uyum içinde yürütülmesi için geliştirilmiş bir sistem’,
‘işçi-işveren arasında güven dayanışması’ gibi değişik tanımlar da ‘işletmesel
demokratikleşme’ olarak anlatım biçimi verdiğimiz zihni imgeler bütününü
içerebilmektedir.
İşletmesel demokratikleşmeyi somutlaştıran husus,
çalışma hayatındaki gelişmeler ve uygulamalardaki örneklerdir. Bunlar arasında
öne çıkan praktikalar, işletme yönetimi alanındaki hızlı değişimlere paralel
olarak işletmelerin sürekli büyümeleri sonucu ortaya çıkan işletme içi
problemlerin çözümünde çalışanların sosyalleşme ve demokratikleşme gibi somut
adımlarla sisteme ‘yaşayarak’ uyumlanmalarıdır. Başka bir deyişle işgörenlerin
işyeri, işletme ve teşebbüs düzeyinde alınan kararlara demokratik bir mekanizma
içinde katılmaları, bu kararların uygulanması ve sonuçların
değerlendirilmesinde söz ve yetki sahibi olmalarıdır. İşte bu uygulamalar ve
ortaya konan örnekler her ne kadar yönetime katılmanın çeşitli boyutlarını
ifade ediyor olsalar da işletmesel demokratikleşme ile büyük ölçüde “yönetime katılma”
işlevini kastettiğimizi belirtmeliyiz. Hâlbuki endüstriyel demokrasi kavramının
içeriğine bu anlamdaki yönetime katılmadan başka, -yönetime katılmanın dışında-
başka işlevlerin de dahil edildiği görülmektedir. Bunlar ‘kâr’a katılma’,
‘birlikte yönetim ve karar alma’, ‘birlikte belirleme’ (Alm. Mitbestimmung),
‘özyönetim’ ve ‘örgütsel demokrasi’ gibi kavramlardır.
Endüstriyel
demokrasiye verilebilecek en iyi örneğin Almanya’daki gelişim ve uygulamalar
olduğunu söyleyebiliriz. Almanya’da endüstriyel demokrasinin temeli 1840’larda
başlayan mücadelelere dayanmaktadır. 1849’da “fabrika komiteleri”, 1905’te ise
“işçi komiteleri” kurulmuştur. 1919’da çeşitli konularda geniş yetkilere sahip
olarak “iş konseyleri” devreye girmiştir. Almanya’da endüstriyel demokrasi
alanında bir devrim niteliği taşıyan ve tüm diğer Avrupa ülkelerine de örnek
olan esas uygulama “Birlikte Belirleme-Yönetim”dir. Birlikte Yönetim,
Almanya’da 2. Dünya Savaşı sonrasında kabul edilmiş ve ülkedeki tüm işçi
kuruluşları ile toplumsal örgütler tarafından içtenlikle benimsenmiştir (4
Mayıs 1976 -BGBl. I S. 1153-, Yürürlük: 1 Temmuz 1976).1
Birlikte
Yönetim sistemi üç önemli ayaktan oluşmaktadır. Bunlar; gözetim kurulu, yönetim
kurulu ve işyeri konseyleridir. Gözetim kurulu 5’i işçi temsilcisi, 5’i işveren
temsilcisi, 1’i de tarafsız üye olmak üzere toplam 11 üyeden oluşur. İşletmenin
büyüklüğüne göre bu rakam 15 ya da 21 olabilmektedir. Gözetim kurulları
işletmenin uzun vadeli hedeflerinin tespitinden, çalışma şartlarının
iyileştirilmesine ilişkin kararlara kadar birçok konuda yetkileri vardır ve en
önemli görevlerinden birisi de yönetim kurulunu seçmektir. Yönetim kurulları üç
müdürden oluşmaktadır. Gözetim kurulunca belirlenen bu üç müdürden birisi
üretim, diğeri satış, üçüncüsü de işgören sorunları ile ilgili olarak görev
yapmaktadırlar. İşgören sorunları ile ilgili müdür işçi temsilcilerinden
atanır. Dolayısıyla aslında bir işçidir. Fakat diğer iki müdürün sahip olduğu
tüm haklara ve yetkilere sahiptir. Birlikte Yönetimin üçüncü ayağını oluşturan
“işyeri konseyleri” ise bir işyerindeki tüm işçileri temsil eden bağımsız bir
organdır. Oldukça geniş ilgi ve yetki alanları vardır. Bunlardan bazıları;
ücretlerin belirlenmesi, çalışma saatleri, izinler, tatiller, iş güvenliği ve diğer
tüm sosyal haklar olarak sayılabilir. Bu görünümü ile işyeri konseyleri adeta
sendikaların fonksiyonunu yerine getirmektedirler. Ancak sendikaların görevleri
ile konseylerin görevlerinin çakışması durumunda kanun önceliği sendikalara
tanımaktadır. İşyeri konseyleri, sendikalarca toplu pazarlıkta konu edinilmeyen
diğer düzenlemeler üzerinde durmaktadır.
Yukarıda
belirtilen şekliyle “Birlikte Yönetim Modeli” Almanya’da çalışma barışının
sağlanmasına, ücretlerin artmasına, çalışma şartlarının iyileşmesine,
verimliliğin artmasına ve işçilerin refah seviyesinin yükselmesine önemli
katkılar yapmasının yanı sıra etkin bir endüstriyel demokrasi uygulaması ile
diğer ülkelere de bu alanda son derece güzel bir örnek olmuştur.**
Süreçsel
gelişiminde endüstriyel demokrasi kavramı daha geniş bir biçimde ele alınmış ve
başka boyutları da içerir hale gelmiştir. Gerçekten işyeri düzeyinde işçinin
kendisini direkt ilgilendiren konularda yönetime katılmasını esas alan
endüstriyel demokrasi talebi, zaman içinde işletme yönetimine katılma, sektör
düzeyinde katılma, milli düzeyde katılma gibi çeşitli boyutlarda alan genleşmesi
yaşamıştır. Bu dönemde üretimden denetime, kâra kadar her alanda katılım,
danışılma ve bilgi talebi hak olarak görülmekte ve endüstriyel demokrasi işçi
ve işverenlerin ötesine geçerek toplumu yönlendiren bir kavram özelliği
göstermektedir.
Gerçekten
günümüzde endüstriyel demokrasinin toplum yaşamını doğrudan ilgilendiren bir
kavram olduğu bazı tanımlardan anlaşılmaktadır. Buna göre endüstriyel
demokrasi, insanın kişiliğine saygı gösterilen ve tüm bireylerin fırsat
açısından eşit olduğu, ancak sarf ettikleri çaba, teşebbüs gücü ve sahip
oldukları zihinsel ve bedensel niteliklerle ödüllendirildikleri bir toplum
düzenidir. Görüldüğü gibi endüstriyel demokrasi bir üst kavram niteliği
taşımaktadır. Ayrıca bu tanıma göre endüstriyel demokrasi işçi ve işverenlerin
ötesinde toplumu da kapsamaktadır. Başka bir tanımda da, prensiplerden söz
edilerek üst kavram özelliğine dikkat çekilmektedir. Bu tanıma göre endüstriyel
demokrasi, özgür bir toplumda yönetim ile emeğin temsilcilerinin yönetişim
sistemine katılımlarının temelindeki prensipler bütününü açıklamaktadır.2
Bazı tanımlarda ise, güç dağılımına doğrudan
dikkat çekilmektedir. Örneğin genel kabul gören bir tanımda, endüstri içindeki
sosyal gücün dağılımı, bir azınlığın elinde toplanmasından ziyade iş ile meşgul
olan herkes arasında paylaşımı olarak değerlendirilmektedir.3
Endüstriyel demokrasi kişisel çıkarların keyfi ve kötüye kullanımını önlemek
amacıyla sanayide güç birikimini engellemeyi, bunun için de biriken gücü
parçalamayı amaçlamaktadır.4 Gücü vurgulayan başka bir tanımda
endüstriyel demokrasi, işçilerin veya temsilcilerinin istihdam edildikleri
yerlerde otoritenin dağılımı ve odağını değiştirme ile bağlantısı olan kararlar
üzerinde güç kullanımı olarak açıklanmaktadır.5 Bu anlamda, endüstriyel
demokrasi işçi ile işveren arasında eşitliği sağlamaya yöneliktir. Kararlar
üzerinde güç kullanımı, yönetimin tek başına karar vermesinden ziyade işçilerin
de kararlarda söz sahibi olması, yönetime katılması anlamına gelmektedir.
Endüstriyel demokrasinin işletmesel demokratikleşme
kavramına dönüşmesinde ana faktör daha önce de işaret ettiğimiz üzere,
çalışanların yönetime katılması işlevinin süreçsel kategorileridir. Yönetime
katılım işletmesel demokratikleşme açısından ‘olmazsa olmaz koşul’ olmasının
yanı sıra, yönetişim açısından iki ana dala ayrılmaktadır. Etkinlikleri farklı
olabilen bu dallar, çalışanların yönetime katılımı ve çalışan katılımı olarak
nitelendirilebilir. İkisi arasında bazı farklar bulunmakla beraber, etkinlik
yönüyle işlevsellikleri başkalıklar içerse de her ikisi de yönetişimin özgünlüğü,
yani araçsallığı açısından önemlidir. Kuramsal açıdan çalışanların yönetime
katılması daha etkili bir unsur olarak gözükse de, pratikte bazı durumlarda
katılımcıların etkinliği ön plana çıkmakta ve çalışan katılımı çok daha tesirli
olabilmektedir. Bunun dışında çalışanların yönetime katılımı ilgili işletmedeki
sendikalılık oranı, sendikaya duyulan güven, sendika üyesi olmayanların
yaklaşımı, işletme gerçeklikleri vb. durumlara göre çalışanların bu hususta
alacağı seçme kararına göre belirlenir. Örneğin, KOBİ’lerde hem içinde
bulunduğumuz çağın konjonktürelliği hem de sendikalaşmanın çok düşük oranda
olması gibi nedenlerden ötürü tercih yaygın olarak “işçi katılımı” yönündedir. Aşağıdaki tabloda her iki katılım türünün
boyutsal özellikleri gösterilmektedir:6
İşçilerin Yönetime Katılması
|
İşçi Katılımı
|
İşçi sendikaları, devlet ve AB düzenlemelerinin teşviki
|
Gönüllülüğe dayalı işveren ve yönetim ilgisi tarafından teşvik
|
Çoğulcu ve hak odaklı
|
Bütüncül ve işletme merkezli
|
Kolektivist
|
Bireysel özelliktedir
|
Sendika üyesi işçi temsilcileri aracılığıyla temsil
|
İşçi bağlılığını ve örgüte desteğini sağlama eğiliminde
|
Dolaylı katılım
|
Çalışanlara odaklı
|
Operasyonel ve stratejik etki etmeye yönelik güç merkezli
|
Görev merkezli
|
* “Endüstriyel Demokrasi” olarak lanse edilen kavram, işletmelerin
eninde sonunda emir-komuta zincirine dayanan ve bu meyanda duruma bağlı olarak
bazen belirlenmiş-sınırlandırılmış/kısıtlanmış hiyerarşik kurallı uygulamalar
gereğine dayalı realitesi nedeniyle tarafımızca yeterince gerçekçi
bulunmadığından dolayı söz konusu konsept, tedrici de olsa süreçsel
demokratikleşmenin pratiğe döküldüğü örneklerin canlılığından dolayı
‘işletmesel demokratikleşme’ olarak dönüştürülmüştür.
1 https://de.wikipedia.org/wiki/Mitbestimmungsgesetz [Erişim: 08.09.2015]
** Böyle bir sistemi tecrübe etmeyenleri
hayrette bırakacak düzeyde iyi bir model olup, uygulamalarda muallak kalınan
durumlarda çalışan lehine karar alınması enformel olarak kabul görmüş doğal bir
mutabakattır.
2 R. H., Roberts, ’ dictionary of industrial relations, BNA Boks, Hawaii,
1994, s. 332
3 F. E. Emery, E. Thorsrud, Form and Content in Industrial Democracy.
Routledge, 2003, s. 4
4 a.g.e., s.377
5 M. P. Lansbury, N. Wailes, “A comparative analysis of developments in
industrial democracy”, Industrial Relations. Vol:40(3), 2001, s. 491
6 P. Lewis, A. Thornhill, M. Saunders, Employee Relations: Understanding
the employment relationship. Pearson Education, Harlow, 2003, s. 259
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder