15 Ocak 2015 Perşembe

İş’in Teorisi 10/2- Varsayımsal Yönetim: Eksik Alan ve İşletmenin Kuramsal Çerçevesi

Bilgi temelsiz iş yoktur. Ancak bazı işlerde çalışmanın bilgisi daha derinlikli ve kapsamlıdır. Bu tür işler genel iş stratejileri açısından daha kritik bir öneme haizdirler. Bu gibi işlerin yürütüldüğü çalışma ortamlarında sözünü ettiğimiz “Eksik Alan” daha bariz bir şekilde ortaya çıkarlar ve etkili olurlar. Örneğin, pazarlama sahasında işi yürüten uzmanların –çok başarılı olsalar dahi- bağlı oldukları yönetici konumundaki kişi, bu uzmanların ne yaptıklarını tam olarak bilmiyor ve onların çalışmalarını bütünüyle anlamıyorsa, o sahada eksik alan oluşmuştur ve buna en fazla maruz kalan yöneticidir. Ama bu durum, bu eksiklik dolaylı ve dolaysız olarak işin uzmanlarını da etkileyecektir. Bu nedenle, eksik alanın oluşturduğu gediğin bertarafı, öncelikle uzmanların yaptıkları iş-ler-i yöneticiye anlatmaları ve onun bilgi sahibi olmasını sağlamaları ile mümkündür. Bu interaktif ilişki iki taraf için de bir öğrenme işlevidir; zira diğer yandan uzmanlar da yöneticilerinin pazarlama konusuna nasıl baktığını, hedeflerinin neler olduğunu, onlardan neler beklediğini öğrenmiş olacaklardır. Böylelikle her iki tarafın da sorumluluk ve yetkinlikleri açığa kavuşacak, mevcut bilgilerin genleşmesinin yanı sıra içeriği de zenginleşecek ve karşılıklı öğrenme işlevi gerçekleşecektir. Bilginin oluşumu bazı yaratım süreçleri içinden geçerek realize olsa da, doğası paylaşılmayı ve öğrenilmeyi zorunlu kılar. Bu öğrenme bireyselden grupsala gelişmediği sürece bilgi değer yaratma niteliğini yitirecektir. Bilginin gücü barındırdığını –bilgi güçtür!- genelde biliriz, ama onu besleyenin ve geliştirenin güven olduğunu çoğunlukla fark edemeyiz. Bunun başlıca nedeni bilginin oluşumunu tanımamamızdır; bu eksiklik de öğrenmeyi ve anlamayı atıl kılar ki, güvenin yapı taşı öğrenme ve anlama fiilidir.
Eksik alanın sebep olduğu diğer bir husus, geribildirim gediği ve işletmenin kendi çalışma yaşamına dair –ki iş ve şirket kültürü bir şirketin çalışma yaşamının temelidir- kuramsal çerçevesini oluşturamamasıdır. Geribildirimin en önemli işlevi bireysel ve örgütsel bazda güçlü tarafların ortaya çıkarılmasını sağlamasıdır. Bunun diğer bir anlamı zayıf yanların da belirlenmesine vesile olmasıdır. Yani, geribildirim kendimizin veya örgütün kendini seyrettiği bir aynadır ve bir nebze de olsa objeye dair bilginin nasıl oluştuğunu gösterir. Burada önemli olan Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi, çıkarım ne olursa olsun “aynayı fırlatıp atmamamızdır”. Bu da öğrenme istemindeki samimiyet ve her şeye rağmen öğrenme arzumuza bağlıdır.
Geribildirimin bize sunduğu diğer önemli bir bilgi, aslında bilginin yönetiminden maada bilginin doğasını ve öğrenmenin ne olduğunu öğrenmek suretiyle yönetim olgusunun kendisini öğrenmemizin yolunu-yollarını bize açmasıdır. Gerçek anlamda bilginin yönetilmesi ya da bilgiyi yönetmeye kalkışmak algılama yoluyla kabullenilmiş bir anlamadır, ama bu sadece kısmi bir gerçeklik tabanına sahiptir. Yani, yönetim yazınında yer bulan “Bilgi Yönetimi” kişiler veya kuruluşlar açısından kavranabilirliği olan pratik bir işleve sahip değildir; tersinin iddiası ise olmazı sözde olur kılmaktır (Alm. Pseudo-Leitung). Bilgiyi yönetmek hattı zatında onu kullanmamız için bize sunulan imkândan öte bir şey değildir; hele ki söz konusu malumat ise. Yanılabilirlik olasılığının yüksek olduğu bir alan açılımında ki, enformasyon bu alanı oluşturur ve kuşatır, yönetme olgusu gerçek anlamda yalnızca yaftalamadır. İnsan açısından bilgi genel anlamda bir şeyin yönetilmesine destek olan ve son derece değişken ve kaygan bir anasırdır. Bu nedenle, bilgiyi yönetmeye çalışmak zaaflar taşıyan insan için problemli bir süreçler dizininin girdabına dalmak, fırtınalı denize fındık kabuğundan yapılmış bir sandalla açılmaktır. Buna göre, önemli olan insanın bilginin mahiyetini olabildiğince iyi kavraması ve böylece değer yaratmasıdır. Bu da farklılıklar üretmemizi ve bunları yaşama geçirmek için gerekli alt yapıyı inşa etmemizi sağlayacaktır.
Bilgi değer yaratır, değer ise insan gibi iki bacak ve ayak üzerinde durur: Anlam ve kazanım-erinç. Önemli olan anlamın nasıl ve ne gibi yorumsandığı ve kazanımın hangi türden bir faydaya vesile olduğudur; şerre mi hayra mı? Tüm ameliyenin kök yapıcısı olan bilginin birey ve işletme ya da toplumlar açısından nereye yönlendirildiği, diğer bir deyişle bizi nereye yönlendirdiği kritik bir sorudur. Bilgiyle iyi yönde hemhal olmak bir yanı ile ondan hayır için yararlanmak ve dostane ilişki kurmak; sömürü ve zulüm için onunla ilişkide bulunmak ise şerre sebebiyet vermek ve onun kölesi olmaktır. Bundan dolayıdır ki, bilgiyi yönetmek vehmi bir anlamadır ve bu kurgu sanrıların kaynağıdır. Bilginin natürünü anlayan, onun yönetilemeyeceğini de anlar. Bu nedenle, Peygamberimiz (s.) dualarında Allah’tan hayırlı ve faydalı ilim talep etmiştir. Bilgeler, yani bilginin özünü kavrayanlar, onu yönetmezler; ondan iyilik, güzellik için faydalanırlar. Zira onu yönetmenin zandan öte bir şey olmadığını ve bu zannın kibir ve cehaletin yolunu açtığını bilirler. Bilgili insanların bilgelikle donatılanlarında zuhur eden en belirgin özelliklerden biri tevazudur; zıttı olanlardan tezahür eden ise kibirdir. Bu yüzden son yıllarda iş dünyasını meşgul eden önemli problemlerden biri de “narsisizm illeti”dir.
Bilginin kapsayıcılığında önemli bir saha teşkil eden geribildirim işlevidir. Aslında bu fonksiyon genel olarak ikili bir iletişim gibi öne çıksa da, öncel olan kişinin bunu kendisi için vazife edinmesidir. Bu konuda sözü daha önce söylemiş, hatta yazmış olan P. Drucker’a bırakmak kâfi olacaktır: “…yöntem, size güçlerinizin tüm faydalarından yoksun kalmanıza sebep olan yaptığınız ve yapmakta başarısız olduğunuz şeyleri gösterecektir. Özellikle yetersiz kaldığınız noktaları ortaya çıkaracaktır. Ve en son olarak, becerilerinizin uygun olmadığı ve performans gösteremediğiniz alanları gösterecektir. Geribildirim analizi sonucu bazı hareket tarzları belirlenebilir. Her şeyden önce güçlü olduğunuz yanlarınıza konsantre olun. Kendinizi güçlü taraflarınızın sonuç vereceği konumlara yerleştirin. İkincisi, güçlü yanlarınızı geliştirmeye çalışın. Analiz yöntemleri, nerelerde becerilerinizi geliştirmeniz ya da beceriler kazanmanız gerektiğini çabucak size gösterecektir. Ayrıca, bilgilerinizdeki boşlukları da gösterecektir – ve bunlar genelde doldurulabilir boşluklardır. Matematikçi olarak doğulur; fakat herkes trigonemetri öğrenebilir. Üçüncüsü, akıl açısından kendini beğenmişliğinizin nerede yetersiz kılan bir cehalete sebep olduğunu keşfedin ve bunun üstesinden gelin. Pek çok insan – özellikle belli bir alanda büyük ustalığa sahip olanlar – diğer alanlardaki bilgiyi küçümser ya da parlak zekâya sahip olmanın, bilginin yerini tuttuğuna inanır. Örneğin, birinci sınıf mühendisler, insanlar hakkında hiçbir şey bilmemekten gurur duymaya yatkındırlar. İnsanların yüksek kalitedeki mühendislik kafası için aşırı düzensiz olduklarına inanırlar. Tersine, insan kaynakları profesyonelleri çoğu zaman basit muhasebeden ya da nicel yöntemlerin bütününden habersiz olmalarıyla övünürler. Ancak böyle bir cehaletten gurur duymak, kendi kendisiyle çelişen bir durumdur. Güçlü yanlarınızın tümüyle farkına varmak için, ihtiyacınız olan beceri ve bilgileri elde etmeye çalışın. Geribildirim, aynı zamanda, sorunun ne zaman görgü eksikliğinden kaynaklandığını da ortaya çıkaracaktır. Görgü, bir kuruluşun motor yağıdır. Birbiriyle temas halindeki hareketli iki maddenin sürtünme yaratması bir doğa kanunudur. Bu, cansız nesneler için olduğu kadar insanlar için de geçerlidir. Görgü – “lütfen” ve “teşekkür ederim” demek, bir insanın ismini bilmek ya da ailesinin hatırını sormak gibi basit şeyler – iki insanın, birbirlerinden hoşlansalar da hoşlanmasalar da birlikte çalışmasına olanak sağlar. Zeki insanlar, özellikle zeki genç insanlar, çoğu kez bunu anlamazlar. Eğer analiz, parlak bir işin diğerlerinden işbirliği istendiği noktada tekrar tekrar başarısız olduğunu gösteriyorsa, bu muhtemelen nezaket eksikliğine işaret eder – yani görgü eksikliğine.”
                Yukarıda açıklamaya çalıştığımız geribildirim tematiği, çıkarımları itibarıyla bir işletmenin örgütsel kuramsallığının kaynağıdır. İşletmelerin birçoğunun gayri ihtiyari sahip olduğu söz konusu kuramsallık, o işletmenin çalışma yaşamını, iş-şirket kültürünü, kurumlaşma düzeyini, değişim ve dönüşümlere bağlı yenilenme-ihya karakterini ve ilişkiler ile insanların konumlanmasını çerçeveleyen, dışarıya gözlem, izleme ve inceleme olanakları arz eden yapısallığıdır. Yerel ekonomilerin ve değerlerin kürevi sahadaki durumlarına göre taban bulan bu kuramsal çerçevenin gayri ihtiyarilikten gerekli bilinçliliğe terfileri örgütsel bilincin ve buna bağlı öğrenmenin gelişimine göre yaşam bulur. Bu bağlamda, işletmenin haiz olduğu bilgiyi ne şekilde ve hangi sorulara göre biçimlendirdiği, böylece nasıl süreçlendirdiği belirleyicidir. Kuramsal çerçeve zamana ve mekâna bağlı olarak değişmeye zorunlu bir karakter taşımalıdır. Yoksa yozlaşma kaçınılmazdır. Türkiye gibi gelişmişliğe atılım yapan ülke ekonomilerinde birçok şirketin (yaklaşık %35’i) ortalama 5 yıl içinde tükenmesinin başlıca nedenlerinden biri kuramsal çerçevesini gereklilik düzeyine taşıyamaması, hatta bunun farkına dahi varamamasıdır.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...