Bilginin hangi tür
ve biçimde olursa olsun etkinliği ortadadır. Ancak hemen her konuda, o konunun
yapay ilhamla nesnel kılınarak ona “yönetim
söylemini” eklemek, bu ilavenin o şeye; ilgili ve bağlantılı olarak,
gerçekten pratik bir değer yüklediği anlamına gelmez. Hâlbuki yaşam, pratiği
çok önemli ölçüde içeren bir varlıktır ve iş hayatı da bu durumdan münezzeh
değildir. Yönetimin genel anlamda yaşamdaki ve iş ortamındaki önemi ve
konumlanması yeterince sarihtir. Bir işletmenin yönetiminde yer alan pek çok
alan ve bunlara dair işler her şeyden önce fonksiyoneldir. İş alanlarının
bölümlendirilmesi, hatta süreçlendirilmesi işletmenin yapısının ve doğasının anlaşılması,
anlamlandırılması, tevili ve tasviri açısından mühim ve değerlidir. Ancak bu
alanların her birinin yönetimine dair ayrıştırma anlayışı ve detaylı
süreçlendirmeler “parçala, böl ve yönet (Lat. divide et empera)” fikrinin
ilkeleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bir düzeye kadar birey için öğrenme,
eğitim ve iş görme açısından yararcı bir yöntem olsa da, özerkleştirilmiş ve
induktif yapılandırmalar oluşturması açısından karmaşıklığa yol açabilir. Zira
neticede, akıllı işletmelerde yönetimin merkezciliği her zaman ağırlıklıdır ve
bölümlenmiş yapılanmaya rağmen kritik işler ve kararlar merkezden kopuk
gerçekleştirilemez. Kompartmanlaşma işletmeler için asli yönetimin izleme,
kontrol, yaptırım ve egemen iradesinin tezahürü olan idare edimi için kullandığı
belirli yöntemlere dayandırılan araçlarıdır. Yönetimin yürütmede faydalandığı
departmanlar da iş yükünü paylaştırma, sorumlulukları belirleme ve işlerin
pratik şekilde halledilmesine yöneliktir. Ancak bu bölümlemelerin de dışına
taşacak şekilde, işlerin kümelendirilerek bunların pek çoğunun “yönetim”
işlevselliği altında kategorize edilmesi, fazla sayıda ve türde
süreçlendirilmesi abartma düzlemidir ki, bu sistem bütünlüğünün yitirilmesine
ve kompleks ortamların oluşmasına sebebiyet verir. Tümevarım üzerinden
geliştirilen analitik düşünme yöntemleri gereklidir, ama analiz çıkarsamaları
toparlanamadığı ve disipline edilemediği takdirde insanda kafa karışıklığına ve
sistem işleyişinin gerginlik altında kalmasına yol açarlar. Bundan dolayıdır ki
son yıllarda işletme yönetiminde işlerin, dolayısıyla yönetimin
basitleştirilmesi ve pratikleştirilmesi yönünde uygulamalı çalışmalar
yapılmaktadır.
İşletmelerin doğal
veya oluşturulmuş olgularının bazılarının tekrar bölümlendirilerek konu
başlıkları türetmek ve bunlara “yönetim” sözcüğünü eklemek, doğanın mekanik
okumasından hareketle insan sosyalitesine analojik yöntemlerle ve yapay
ilhamlarla/esinlenmelerle riyaset uyarlamaya çalışmaktır. Buna benzer bir durum
son yıllarda kuantum modellemeleri üzerinden de yapılmaktadır. Bu tip genleştirici
montajlar ile elde edilen “her-şeyin-yönetimi”
paketlerinin eğitim konusu olmasında herhangi bir ket olmamakla birlikte;
yönetim gerçekliğini araçlarından biri olan yürütme mesabesine indirgemek ya da
tersten okursak yürütme fonksiyonlarını yönetim olgusu gibi sunmak ne denli
yararlı, verimli bir katkı sunar? Bilgi yönetimini süreçlendirdiğimiz
modellerdeki döngüleme bunu göstermektedir: Sonsuz-sınırsız kısır “çapraşıklık”
ve temellendirme sorunsalı.
Son 25 yıldır
bilginin çerçevesi enformasyon bazlı olarak BT/IT alanında toplanarak
işletmenin olabildiğince tamamına yayılarak kullanılmaktadır. Bu işlev
tamamıyla teknik tabanlı olup, bazı işletmeler bu sahadaki hizmetleri dışarıdan
almakta iken, diğerleri kendi içlerinde, ama zaman zaman dış destek alarak işi
yürütmektedir. Gayet sade olarak; işletme bu konuda kendi iç talebini
saptamakta, hard veya soft olarak alana dair ihtiyacı ve zorunlulukları
dâhilinde hizmeti tedarik etmektedir. İşletmeler açısından enformasyonun temini,
işlenmesi, üretimi ve kullanılması belirli detaylar içermekle beraber
kullanılan bilgiye nazaran, kullanılmayıp rafa kaldırılan veya çöpe atılan
bilginin miktarı çok daha fazladır. Bu bağlamda, hangi tür bilgi olursa olsun,
onun niteliği ön plandadır ve işletme yönetiminde bilginin yönetimi diye özel
bir olgu yoktur. Praktika açısından bilgi yönetilmez, yalnızca fonksiyonel
dizin içinde tüketilir. Yani netice itibariyle bilgi de tüketilen, sömürülen
bir metadır. Ve insanın tümel yönetme kabiliyeti altında kullandığı eşyadan öte
bir şey değildir.
Yönetim kavramı,
insanın zihinsel-mental özelliğinden kaynak bularak filizlenen fikir, düşünce,
anlama, öğrenme ve egemenlik duygusu aşamalarında oluşan ve insan
yaratıcılığının olası tüm varyasyonlarını ve bilgi donanımından neşet eden
sistematik varsayımlarını içeren ve yürütme edimi ile uygulamasının tecelli
ettiği geniş kapsamlı olgular dizinidir. Hangi türden olursa olsun, yönetim
egemenlik duygusu ile hayat bulur ve paradigmasını bu hayat verici duygu
üzerinde yapılandırır. Bu anlamda yönetim, bilginin hem akılcı ve araştırmanın
mantığına dayalı yönünü hem de duygusal boyutlarını içerir. İnsan yaşamının
doğal ve sosyal tarafları başta olmak üzere, tümü çok katmanlı sistemlerden
oluşur. İnsanın çok katmanlı bu yapılarla ilişkisinde araçsallaştırdığı bilgi
günlük yaşamı açısından son derece pratik olmakla birlikte, yapılar karmaşık
bir hal aldıkça ister istemez anlamaya ve öğrenmeye ilişkin fonksiyonlar
devreye alınır. İnsanın bu fonksiyonlarla rabıtası bireysel olduğu kadar, aynı
zamanda kooperatiftir. İnsan evladının yaşama dürtüsü doğrultusunda akli olarak
türetmek zorunda olduğu bilgi temelli “şeylerin” başında gelen politika olgusu
da, yaşam için gerekli olan dönemsel
insan koalisyonlarını, diğer bir deyişle işbirliklerini kurmak ve
yapılandırmak zorundadır. İnsanın iki büyük icadı olarak adlandırdığım
araçsallaştırma ve pragmatizm de diğer yaşamsal unsurlar gibi anlama ve öğrenme
fonksiyonlarının eseridir. İnsan doğada ki diğer yaratılmışlar gibi hem kişisel
hem de birlikte öğrenmeyi gerçekleştirir, çünkü bu tüm mahlûkat için geçerli
olan birlikte yaşama zorunluğunun şartıdır.
Son 20 yıldır
tartışılan ve belirli bir seviyede olgunlaşan organizasyonel/örgütsel öğrenme,
yönetim olgusu üzerine işletmelerin değişim-dönüşüm zorunluluğunu merkeze
alarak, bilginin varsayımsal potansiyeli ile nasıl geliştirdiğini ve bu hususta
neler yapılabileceğini ve bunların iş yaşamında hangi yollarla yürütmeye
alınabileceğini gösteren, sürdürülebilir modelleri içeren geniş kapsamlı bir
paradigmadır.
Her şirket, yeni
kurulmuş veya uzun yılları arkasında bırakmış olsun, zaman ve mekân bağımlılığı
sebebiyle her an meydana gelen değişim-dönüşüm gerçekliği ile yüzleşmek
zorundadır. Bu nedenle, dinamik şirketler sürekli izleme ve değerlendirme
içinde olmalıdırlar. Böylelikle sektörel olarak geride kalmamaları ve tazelenen
bakış-görüş açılarına sahip olmaları mümkün olacaktır. Her alanda etkinliğin
hâkim olduğu dünyada, ister kişisel isterse örgütsel olsun; gelişim, değişim ve
dönüşümlere ayak uydurmak için gerekli olan şey varsayımlar üretebilmek ve
bunların sürekli olarak gerçekliklerle örtüşümünü takip etmek, oluşturulan
varsayımları aktüel reel pozisyonlara göre uyumlayarak yenilerini
tekrar-üretmek elzemdir. Tek başına bu işlemin tazelenerek yapılması yeterli
değildir. Buna ilaveten yönetime ilişkin değerleri, deneyimleri ve tarzları da
sorgulamak büyük önem arz eden unsurlardır. Eğer bunlar önemsenmiyor veya
gereksiz görülüyorsa, en başta kendinize sonra da ilişki içinde bulunduğunuz
herkese, her şeye zulmediyorsunuz, yani yaşamı karanlık kılıyorsunuz demektir.
Bilginin kapsamı
duruma göre kişinin veya örgütün iş yapışını genel anlamda etkiler. Bazen son
derece yüzeysel ve düşük yoğunluklu bir içeriği kapsayan bilginin yaratımı
tersinden çok daha etkin olabilir. Ne, nasıl ve niçin soru zamirleri dizini,
her işletme yönetiminin başat yönlendiricileridir. Bunlar dönemsel olarak
etkili işlerin başlatıcısı olurlar. Eğer zamanın ruhuna uygun olmayan bir soru
yönelttiyseniz, istediğiniz kadar iyi çalışın, sonuç alıcı olamazsınız. Bu
sorular varsayımların kaynağıdır. Varsayımlar da örgütlerin davranışlarını
biçimlendirirler. Bunlar, neyin yapılması veya yapılmaması gerektiğine dair
kararlara işaret eden ve işletme açısından anlamlı kabul edilecek sonuçları
betimleyen varsayımlardır. Teknolojik ve idari gelişimler, müşteriler ve
rakipler ile onların davranışları, güçlü ve zayıf yanlara ilişkin varsayımlar;
bunların tümü bir şirketin varsayımsal yönetim paradigmasını ve modellemelerini
ortaya koyarlar. Bunlar direkt iş odaklı içerikleri kapsarlar. Bu tip
varsayımlar zamanın ruhu ile örtüşmediği takdirde, paradigma yanlışlanmaya ve
çürümeye başlamış demektir. Bu durumda istediğiniz kadar iyi çalışın ve doğru
şeyler yapın, işler netice itibarıyla iyi gitmeyecektir. Bunun anlamı değişim
ve dönüşüm sürecinin işaretleridir. Bu işaretleri süreç daha başlamadan fark
edenler ve gerekli, uygun varsayımlar doğrultusunda kuramsal çerçeveyi
belirleyip pratiğe geçirenler ayakta kalmayı ve yeni fırsatları yakalayıp
değerlendirerek kazanca ve yeni değerlere dönüştürebilirler. Aslında “farklılık
yaratmak” ilkesinin ana hedefi olarak kastedilen budur. Ve bu ne kadar yaratıcı
ise değişim ve dönüşümü başlatan ve ilk gerçek kazanan sizsiniz demektir.
Apple, Microsoft, Samsung, Miele, Daimler-Benz, Audi, Coca-Cola, Uni-Lever,
Google, Facebook, Twitter, Alibaba, Mavi vd. bu türden girişimcilerdir. GM,
IBM, Grundig vd. ise diğerlerinin tersine varsayımsal yönetimlerini dogmalara
eviren ve bunun sonucunda büyük zararlarla geride kalan kuruluşlar olmuşlardır.
Varsayımsal
yönetimin mantıksal çerçevesi ve uygulama araçları olan yöntemsellik ilkeleri;
tüm bir örgütün öğrenmesine açık, ikna ve mutabakata dayalı,
içselleştirilebilen ve öncelikle farkındalık ve farklılık yaratan,
bilinçlendirici ve zihin açıcı-genleştirici temel öğretiler olmalıdır. Diğer
önemli bir husus, varsayımlar haricinde elde edilen beklenmedik başarılar ve
kazanımlar dahi tüm bir organizasyon için bir “meydan okuma” olarak anlaşılmalı
ve sürdürülebilirliği sağlayan yeni varsayımlara vesile olmalıdır. Öyle ki,
bunlar mevcut paradigmanın eskimeye başladığına dair semptomlar olarak
görülmeli ve erken tanılamalar için “kapı aralayıcı suretler” şeklinde
sorgulamalara imkân edindiren araçlar olarak kabul edilmelidirler.
Sufilerin “bu dünya
imkânlar âlemidir” deyişindeki gibi, insan neredeyse sınırsız olanaklara
sahiptir. Bunlar insana çok fazla sayıda tercihler ve fırsatlar sunarlar. Ancak
bu seçenekler ve fırsatlar olumlu sonuçlar verebileceği gibi, tam tersiyle de
bizleri yüz yüze bırakabilir. Bu nedenle, öğrenen işletmelerin varsayımsal
yönetim kapsamında asla unutmamaları ve ihmal etmemeleri gereken şey, olumsuz
sonuçlar üzerine de insanın ve tüm bir evrenin zararına olabilecek hususlara
ilişkin “risk varsayımlarını” dışarıda bırakmamalarıdır. En ufak bir
umursamazlık “Nemrut’un belası olan sivrisinek” meselindeki gibi felaketlere
yol açabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder