15 Ocak 2015 Perşembe

İş’in Teorisi 10/4: Varsayımsal Yönetim

Bilginin hangi tür ve biçimde olursa olsun etkinliği ortadadır. Ancak hemen her konuda, o konunun yapay ilhamla nesnel kılınarak ona “yönetim söylemini” eklemek, bu ilavenin o şeye; ilgili ve bağlantılı olarak, gerçekten pratik bir değer yüklediği anlamına gelmez. Hâlbuki yaşam, pratiği çok önemli ölçüde içeren bir varlıktır ve iş hayatı da bu durumdan münezzeh değildir. Yönetimin genel anlamda yaşamdaki ve iş ortamındaki önemi ve konumlanması yeterince sarihtir. Bir işletmenin yönetiminde yer alan pek çok alan ve bunlara dair işler her şeyden önce fonksiyoneldir. İş alanlarının bölümlendirilmesi, hatta süreçlendirilmesi işletmenin yapısının ve doğasının anlaşılması, anlamlandırılması, tevili ve tasviri açısından mühim ve değerlidir. Ancak bu alanların her birinin yönetimine dair ayrıştırma anlayışı ve detaylı süreçlendirmeler “parçala, böl ve yönet (Lat. divide et empera)” fikrinin ilkeleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bir düzeye kadar birey için öğrenme, eğitim ve iş görme açısından yararcı bir yöntem olsa da, özerkleştirilmiş ve induktif yapılandırmalar oluşturması açısından karmaşıklığa yol açabilir. Zira neticede, akıllı işletmelerde yönetimin merkezciliği her zaman ağırlıklıdır ve bölümlenmiş yapılanmaya rağmen kritik işler ve kararlar merkezden kopuk gerçekleştirilemez. Kompartmanlaşma işletmeler için asli yönetimin izleme, kontrol, yaptırım ve egemen iradesinin tezahürü olan idare edimi için kullandığı belirli yöntemlere dayandırılan araçlarıdır. Yönetimin yürütmede faydalandığı departmanlar da iş yükünü paylaştırma, sorumlulukları belirleme ve işlerin pratik şekilde halledilmesine yöneliktir. Ancak bu bölümlemelerin de dışına taşacak şekilde, işlerin kümelendirilerek bunların pek çoğunun “yönetim” işlevselliği altında kategorize edilmesi, fazla sayıda ve türde süreçlendirilmesi abartma düzlemidir ki, bu sistem bütünlüğünün yitirilmesine ve kompleks ortamların oluşmasına sebebiyet verir. Tümevarım üzerinden geliştirilen analitik düşünme yöntemleri gereklidir, ama analiz çıkarsamaları toparlanamadığı ve disipline edilemediği takdirde insanda kafa karışıklığına ve sistem işleyişinin gerginlik altında kalmasına yol açarlar. Bundan dolayıdır ki son yıllarda işletme yönetiminde işlerin, dolayısıyla yönetimin basitleştirilmesi ve pratikleştirilmesi yönünde uygulamalı çalışmalar yapılmaktadır.
İşletmelerin doğal veya oluşturulmuş olgularının bazılarının tekrar bölümlendirilerek konu başlıkları türetmek ve bunlara “yönetim” sözcüğünü eklemek, doğanın mekanik okumasından hareketle insan sosyalitesine analojik yöntemlerle ve yapay ilhamlarla/esinlenmelerle riyaset uyarlamaya çalışmaktır. Buna benzer bir durum son yıllarda kuantum modellemeleri üzerinden de yapılmaktadır. Bu tip genleştirici montajlar ile elde edilen “her-şeyin-yönetimi” paketlerinin eğitim konusu olmasında herhangi bir ket olmamakla birlikte; yönetim gerçekliğini araçlarından biri olan yürütme mesabesine indirgemek ya da tersten okursak yürütme fonksiyonlarını yönetim olgusu gibi sunmak ne denli yararlı, verimli bir katkı sunar? Bilgi yönetimini süreçlendirdiğimiz modellerdeki döngüleme bunu göstermektedir: Sonsuz-sınırsız kısır “çapraşıklık” ve temellendirme sorunsalı.
Son 25 yıldır bilginin çerçevesi enformasyon bazlı olarak BT/IT alanında toplanarak işletmenin olabildiğince tamamına yayılarak kullanılmaktadır. Bu işlev tamamıyla teknik tabanlı olup, bazı işletmeler bu sahadaki hizmetleri dışarıdan almakta iken, diğerleri kendi içlerinde, ama zaman zaman dış destek alarak işi yürütmektedir. Gayet sade olarak; işletme bu konuda kendi iç talebini saptamakta, hard veya soft olarak alana dair ihtiyacı ve zorunlulukları dâhilinde hizmeti tedarik etmektedir. İşletmeler açısından enformasyonun temini, işlenmesi, üretimi ve kullanılması belirli detaylar içermekle beraber kullanılan bilgiye nazaran, kullanılmayıp rafa kaldırılan veya çöpe atılan bilginin miktarı çok daha fazladır. Bu bağlamda, hangi tür bilgi olursa olsun, onun niteliği ön plandadır ve işletme yönetiminde bilginin yönetimi diye özel bir olgu yoktur. Praktika açısından bilgi yönetilmez, yalnızca fonksiyonel dizin içinde tüketilir. Yani netice itibariyle bilgi de tüketilen, sömürülen bir metadır. Ve insanın tümel yönetme kabiliyeti altında kullandığı eşyadan öte bir şey değildir. 
Yönetim kavramı, insanın zihinsel-mental özelliğinden kaynak bularak filizlenen fikir, düşünce, anlama, öğrenme ve egemenlik duygusu aşamalarında oluşan ve insan yaratıcılığının olası tüm varyasyonlarını ve bilgi donanımından neşet eden sistematik varsayımlarını içeren ve yürütme edimi ile uygulamasının tecelli ettiği geniş kapsamlı olgular dizinidir. Hangi türden olursa olsun, yönetim egemenlik duygusu ile hayat bulur ve paradigmasını bu hayat verici duygu üzerinde yapılandırır. Bu anlamda yönetim, bilginin hem akılcı ve araştırmanın mantığına dayalı yönünü hem de duygusal boyutlarını içerir. İnsan yaşamının doğal ve sosyal tarafları başta olmak üzere, tümü çok katmanlı sistemlerden oluşur. İnsanın çok katmanlı bu yapılarla ilişkisinde araçsallaştırdığı bilgi günlük yaşamı açısından son derece pratik olmakla birlikte, yapılar karmaşık bir hal aldıkça ister istemez anlamaya ve öğrenmeye ilişkin fonksiyonlar devreye alınır. İnsanın bu fonksiyonlarla rabıtası bireysel olduğu kadar, aynı zamanda kooperatiftir. İnsan evladının yaşama dürtüsü doğrultusunda akli olarak türetmek zorunda olduğu bilgi temelli “şeylerin” başında gelen politika olgusu da, yaşam için gerekli olan dönemsel insan koalisyonlarını, diğer bir deyişle işbirliklerini kurmak ve yapılandırmak zorundadır. İnsanın iki büyük icadı olarak adlandırdığım araçsallaştırma ve pragmatizm de diğer yaşamsal unsurlar gibi anlama ve öğrenme fonksiyonlarının eseridir. İnsan doğada ki diğer yaratılmışlar gibi hem kişisel hem de birlikte öğrenmeyi gerçekleştirir, çünkü bu tüm mahlûkat için geçerli olan birlikte yaşama zorunluğunun şartıdır.
Son 20 yıldır tartışılan ve belirli bir seviyede olgunlaşan organizasyonel/örgütsel öğrenme, yönetim olgusu üzerine işletmelerin değişim-dönüşüm zorunluluğunu merkeze alarak, bilginin varsayımsal potansiyeli ile nasıl geliştirdiğini ve bu hususta neler yapılabileceğini ve bunların iş yaşamında hangi yollarla yürütmeye alınabileceğini gösteren, sürdürülebilir modelleri içeren geniş kapsamlı bir paradigmadır.
Her şirket, yeni kurulmuş veya uzun yılları arkasında bırakmış olsun, zaman ve mekân bağımlılığı sebebiyle her an meydana gelen değişim-dönüşüm gerçekliği ile yüzleşmek zorundadır. Bu nedenle, dinamik şirketler sürekli izleme ve değerlendirme içinde olmalıdırlar. Böylelikle sektörel olarak geride kalmamaları ve tazelenen bakış-görüş açılarına sahip olmaları mümkün olacaktır. Her alanda etkinliğin hâkim olduğu dünyada, ister kişisel isterse örgütsel olsun; gelişim, değişim ve dönüşümlere ayak uydurmak için gerekli olan şey varsayımlar üretebilmek ve bunların sürekli olarak gerçekliklerle örtüşümünü takip etmek, oluşturulan varsayımları aktüel reel pozisyonlara göre uyumlayarak yenilerini tekrar-üretmek elzemdir. Tek başına bu işlemin tazelenerek yapılması yeterli değildir. Buna ilaveten yönetime ilişkin değerleri, deneyimleri ve tarzları da sorgulamak büyük önem arz eden unsurlardır. Eğer bunlar önemsenmiyor veya gereksiz görülüyorsa, en başta kendinize sonra da ilişki içinde bulunduğunuz herkese, her şeye zulmediyorsunuz, yani yaşamı karanlık kılıyorsunuz demektir.
Bilginin kapsamı duruma göre kişinin veya örgütün iş yapışını genel anlamda etkiler. Bazen son derece yüzeysel ve düşük yoğunluklu bir içeriği kapsayan bilginin yaratımı tersinden çok daha etkin olabilir. Ne, nasıl ve niçin soru zamirleri dizini, her işletme yönetiminin başat yönlendiricileridir. Bunlar dönemsel olarak etkili işlerin başlatıcısı olurlar. Eğer zamanın ruhuna uygun olmayan bir soru yönelttiyseniz, istediğiniz kadar iyi çalışın, sonuç alıcı olamazsınız. Bu sorular varsayımların kaynağıdır. Varsayımlar da örgütlerin davranışlarını biçimlendirirler. Bunlar, neyin yapılması veya yapılmaması gerektiğine dair kararlara işaret eden ve işletme açısından anlamlı kabul edilecek sonuçları betimleyen varsayımlardır. Teknolojik ve idari gelişimler, müşteriler ve rakipler ile onların davranışları, güçlü ve zayıf yanlara ilişkin varsayımlar; bunların tümü bir şirketin varsayımsal yönetim paradigmasını ve modellemelerini ortaya koyarlar. Bunlar direkt iş odaklı içerikleri kapsarlar. Bu tip varsayımlar zamanın ruhu ile örtüşmediği takdirde, paradigma yanlışlanmaya ve çürümeye başlamış demektir. Bu durumda istediğiniz kadar iyi çalışın ve doğru şeyler yapın, işler netice itibarıyla iyi gitmeyecektir. Bunun anlamı değişim ve dönüşüm sürecinin işaretleridir. Bu işaretleri süreç daha başlamadan fark edenler ve gerekli, uygun varsayımlar doğrultusunda kuramsal çerçeveyi belirleyip pratiğe geçirenler ayakta kalmayı ve yeni fırsatları yakalayıp değerlendirerek kazanca ve yeni değerlere dönüştürebilirler. Aslında “farklılık yaratmak” ilkesinin ana hedefi olarak kastedilen budur. Ve bu ne kadar yaratıcı ise değişim ve dönüşümü başlatan ve ilk gerçek kazanan sizsiniz demektir. Apple, Microsoft, Samsung, Miele, Daimler-Benz, Audi, Coca-Cola, Uni-Lever, Google, Facebook, Twitter, Alibaba, Mavi vd. bu türden girişimcilerdir. GM, IBM, Grundig vd. ise diğerlerinin tersine varsayımsal yönetimlerini dogmalara eviren ve bunun sonucunda büyük zararlarla geride kalan kuruluşlar olmuşlardır.
Varsayımsal yönetimin mantıksal çerçevesi ve uygulama araçları olan yöntemsellik ilkeleri; tüm bir örgütün öğrenmesine açık, ikna ve mutabakata dayalı, içselleştirilebilen ve öncelikle farkındalık ve farklılık yaratan, bilinçlendirici ve zihin açıcı-genleştirici temel öğretiler olmalıdır. Diğer önemli bir husus, varsayımlar haricinde elde edilen beklenmedik başarılar ve kazanımlar dahi tüm bir organizasyon için bir “meydan okuma” olarak anlaşılmalı ve sürdürülebilirliği sağlayan yeni varsayımlara vesile olmalıdır. Öyle ki, bunlar mevcut paradigmanın eskimeye başladığına dair semptomlar olarak görülmeli ve erken tanılamalar için “kapı aralayıcı suretler” şeklinde sorgulamalara imkân edindiren araçlar olarak kabul edilmelidirler.
Sufilerin “bu dünya imkânlar âlemidir” deyişindeki gibi, insan neredeyse sınırsız olanaklara sahiptir. Bunlar insana çok fazla sayıda tercihler ve fırsatlar sunarlar. Ancak bu seçenekler ve fırsatlar olumlu sonuçlar verebileceği gibi, tam tersiyle de bizleri yüz yüze bırakabilir. Bu nedenle, öğrenen işletmelerin varsayımsal yönetim kapsamında asla unutmamaları ve ihmal etmemeleri gereken şey, olumsuz sonuçlar üzerine de insanın ve tüm bir evrenin zararına olabilecek hususlara ilişkin “risk varsayımlarını” dışarıda bırakmamalarıdır. En ufak bir umursamazlık “Nemrut’un belası olan sivrisinek” meselindeki gibi felaketlere yol açabilir.
     





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...