22 Ekim 2015 Perşembe

BİLGİ VE YÖNETİM: Genel (Kritik) Bakış

Küreselleşme, uluslararası ilişkileri ve bu alanda karşılıklı etkileşimi sınır aşan ölçüde kapsayan bir olgu olmakla birlikte, yerelin-yerel olanın yer aldığı ortamdaki-ülkedeki ve dahi kısmi sektörel anlamda ülke aşırı önemini de arttırmış ve yerel kümesi bilhassa kendini yöneten kuruluş (örneğin Belediyeler) üzerinden, çevresi ile interaktif davranışlar dizini içinde ortak bir ağ sistemi oluşturmuştur. Ülkemizde bu düşünce; bu hususta başı ve dikkati çeken ilk ivmeyi kazandıran -1990’lı yıllarda- bir siyasi partinin, ismen Refah partisinin, belde belediyeleri aracılığıyla tabana indirdiği yerel yönetimde birebir hemşeri ilişkisi kurumunu etkin kılmaya başlamasıyla pratiğe geçirilmiştir. Bu çalışmaların teşkilatlanmasında bilgi ve iletişim teknolojisi o zamana göre üst düzeyde kullanılmıştır. Daha önce 1970‘li yıllarda çeşitli sebeplerle başarısız olan ve Bülent Ecevit’in aynı zamanda taslak proje plancılığını üstlendiği “Köy Kent” projesini de örnek olarak verebiliriz. Yani günümüzde gerek AB kriterleri arasında bulunan gerekse ülkemizin iç dinamikleri tarafından realize edilmeye çalışılan yerel yönetim projesi, son on yılda yasama organının da girişimleri ile belirli bir seviyeyi yakalamamıza aracı olmuştur. Yani her hâlükârda kürevi gelişime ayak uydurmanın temelinde yerel ve periferisinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu gelişim bir yönüyle dış, diğer yönüyle de iç dinamiklerin inter-aktif olmasını gerekli kılmaktadır. Eğer günümüzde yaygın bir şekilde bahis konusu olan küreselleşme olgusunu pek çok gelişim, değişim ve hatta geniş çaplı savrulmaların aktive edici unsuru olarak ön plana çıkarıyorsak, küresel etkinliği yerel gelişimin dışında göremeyiz. Yereli doğuran kürevi dünya görüşü, (Alm. Weltanschauung) birçok farklı olgunun hem oluşturucusu hem de eklemleyici aygıtıdır.
İçinde bulunduğumuz milenyum zamanı/yeni zamanlar, toplumlar açısından BT/IT’nin zirveye tırmandığı dönemdir. Bilgisayar ve iletişim olguları hızla değişmekte ve dönüşmektedir. 2000’li yıllara değin belirli alanlarda hüküm süren enformasyon kütlesi, özellikle son 15 yıldır ağ tabanlı ortamlarda işlevsel hale gelerek insanın etkin olduğu ortamlar arası düzeye terfi etmiştir. Bu etkinlik internet sayesinde kişisel olarak da geçerlilik kazanmıştır. Tabi burada ortaya çıkan soru şudur: Realitede; insan mı, yoksa bilgi mi etkindir? Özdeşleşilen, öne alınan gerçekte nedir? Bilgi mi, insan mı? Bu soru irdelenmediği sürece insanın öz-ü-gürlüğü ve dolayısıyla egemen olmanın natürü askıda kalacaktır. Askıda veya diğer bir deyişle muallakta, belirsizlikte kalan bir husus zanların ve dahi vehimlerin türetici zeminini oluşturacaktır. Böyle bir zemin üzerinde ne sağlıklı bilgi üretimi ne de onun yönetimi mümkün olamayacaktır. Ya da diğer bir deyişle, yöneten yönettiğinin kuşatması altında kalacak ve bir nevi onun bağımlısı olacaktır.
Görece soyut düzlemden somut olarak nitelendirdiğimiz her türlü bilgi ve onun ürünlerinin üzerimizde kendi ellerimizle kurduğumuz hâkimiyetini fark edebiliyorsak, iki ana seçenek karşımıza çıkar: Ya bunu araçsallaştırmak ve menfaatlerimiz doğrultusunda herhangi bir ahlaki kaygıya düşmeden kullanmak veya birinci seçeneği de fark ederek tersine hareket etmek. Her iki durumda da bilginin yönetimini üstlenmemiz gereklidir; ancak bahsettiğimiz yönetim seçenekleri fazla sayıda varyasyonları içerir ve neticede yönetme işlevinin çekirdeğinde yer alan “egemenlik sorununu” uzlaşma ve barış ile aşabilmek neredeyse olanaksızdır. Ayrıca, bu sorunu bize bahşedilen egemenlik potansiyeline bağışıklık kazandırabilme sayesinde aşabileceğimize dair garantilenmiş durumlar da yoktur. Bu iki seçeneği fark eden ve bunlardan birine ya da belirli ölçüde sentezlemeye göre yürütmede bulunanlar küçük bir azınlığı oluştururlar. Dünyamızda cereyan eden ve sıklıkla dillendirdiğimiz rekabetin derininde yatan egemenlik mücadelesinin asli taraflarını bu üç akım temsil eder. Üçü de bilginin kudretini iyi kavramışlardır; basit bir deyişle bunlar “İyi, Kötü ve Araf’ın” yeryüzündeki kompartmanlarıdır. Bazen ayrışmaları keskindir, bazen ise iç içe geçmişlerdir. İyi ile kötünün zıtlar olarak tek kümede var olması gibi. Bireysel anlamda da kişinin bilgi ile olan ilişkisinde belirleyici unsur, kimin veya neyin, kimi veya neyi, nasıl yönettiğidir! 

Literatürde umumi olarak öne sürülen ön kabulün -hammadde ve sermayenin de önünde birinci öncelikli faktörün bilgi olduğu- abartıldığı görüşündeyim. Her üçü de eşit ağırlıklı ve öncellenmeleri konjonktürel olan öğelerdir. Eğer bilgi olgusu günümüzde öne çıkartılan bir faktör ise, bunu sağlayan unsurlar, teknolojiyi tamamlayan finans kapital, kaynak materyaller ve yüksek direkt-endirekt kazançlardır. Klasik endüstriyel üretimin ürünlerinin getirisi BT ürünlerininkinden daha düşüktür, hatta çoğu kez hizmetlerinkinden de. Varsayalım ki elinizde insanlığı derinden etkileyecek, sarsacak bir bilgi olsun; eğer finansman ve diğer kaynaklara ulaşacak olanaklarınız yoksa söz konusu bilgi atıllığa mahkûmdur. Bilginin değer özelliği kazanması para ve ek kaynaklarla mümkündür. Bir de rafta tuttuğumuz bilgiyi metaya dönüştüreceğimiz uygun zamanlama ve konumlandırma ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...