24 Ekim 2015 Cumartesi

İş’in Teorisi 12/2-2: Sosyal Sistemler Kuramı ve İşletmesel Örgütlerde Alt Sistemler: Çok Katmanlı Sistemlerin İpuçları

Luhmann’ın sistem teorisindeki merkezi konumlanma, “kendi kendini düzenleme/kendi kendine gönderimsellik”, “kendini yaratma-oluşturma/kendini yaşamda tutma (autospoiein) ve “karmaşıklık” gibi kavramlar ile bunlara eklemlenen ‘iletişim’ unsurunda temellenir.  Bundan dolayı, Luhmann’ın teorisi insanları veya sosyal grupları, temelde bireyi ihmal etmekle suçlanmaktadır. Görüşümce, bu sert eleştiri Luhmann’ın sosyal sistemleri, etkileşim sistemleri, organizasyon sistemleri ve toplum bağlamında öncelikli olarak insanlardan değil de, iletişimden oluşan kapalı yapılar olarak varsaymasından kaynaklanmaktadır. Yoksa netice itibarıyla Luhmann açısından da –neticede- asli bağlantının merkezinde insan vardır ve iletişimde koordinatör rolünü üstlenmiştir. Luhmann’ın teorik yaklaşımlarına getirilen farklı tenkitler bulunmaktadır. Ama bizi SSK açısından ilgilendiren husus, sistem düşünceleri ve yaklaşımları arasında özellikle alt sistemlere ilişkin yapılan vurgu ve görüşlerdir. Yoksa SSK’nın kaynağı olan analoji, insan unsurunun geri planda kalmasına ilişkin hipotezler veya kuramın pratik ile olan bağlantısındaki zayıflık gibi faktörler bizim açımızdan ikincil derecede anlamlıdırlar.
Luhmann’ın yapısal-işlevselcilik (İng. structural-functionalism) üzerinden yaptığı toplumsal okuma, birey ile alakalı yönünden hareketle geliştirdiği “farklılaşma” tezi dikkatlice incelendiğinde üç ana sistem çıkarımı yaptığı görülecektir: İnsanların yüz yüze karşılıklı ilişkilerle oluşturdukları etkileşim sistemleri, birtakım üyeliklerle ve şartlarla oluşturulmuş örgütsel sistemler ve her şeyi kapsayan büyük toplum sistemleri. Bunların ortak özelliği autopoietik (kendini yaratma-oluşturma) olmalarıdır. Bu sistemler birbirlerine bağlı, ama aynı zamanda kısmi bağımsızlıkları da olan sistemlerdir. Bir sistem içinde farklılaşma çevresel değişimlerle baş etmektir. Farklılaşma süreci sistemin karmaşıklığını artıran bir sebep olsa da, bu süreç çevresel çeşitlenmeye cevap için sistem içinde daha fazla çeşitlenmeye olanak sağlar. Bu çeşitlenme özelliği aynı zamanda alt sistemlerin oluşarak gelişmesini de sağlayan bir vasıtadır. Oluşan alt bir sistem kurulacak bağlantıların sayısını arttırdığı gibi, gerekli kıldığı zorunlu altyapısal bir çalışma sistemin diğer unsurlarına yarar sağlayabilir; mesela kurulan yeni bir bilgisayar ağı diğerlerine fayda verebilecek bir düzeye erişerek alt sistemik bir katmanın sistemin bütünü içinde nasıl önemli bir rol oynadığını ortaya koyar. Farklılaşma düşüncesinde konumuz açısından dikkat çeken “Katmanlaşmaya Dayalı Farklılaşma”  türevidir. Ancak, Luhmann’da bu önerme sıradandır; şöyle ki etken öğe kademe veya statüye dayalı tipik dikey bir farklılaşmadır. Her bir pozisyon ya da kademede bulunanlar kendilerine tevdi edilen işlevleri yerine getirirler ve böylece sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlarlar. Buna benzer bir tarzda, Luhmann’ın SSK yeni işlevselci yaklaşıma uygun olarak ekonomik ve sosyal sorunlar ile siyasi sorunları ayrı birer alan olarak görmez, bu üçü arasında bir ayrım olmadığını savunur. Bizce, Luhmann’ın katmanlaşmaya dair yaklaşımı son derece sıradan ve yetersizdir, kuramında yer alan alt sistemlere ilişkin değerlendirmeler derinlikli öğeler içermez. Diğer yandan, ekonomi, sosyallik ve siyasetin bileşimi ile ilgili tespiti zaten bilinen bir olgudur; ama buradaki eksiklik politikanın başatlığını atlamış olmasıdır.  
Yeni işlevselciliğin diğer bir özelliği faydacı yaklaşımıdır. Buna göre, dünya üzerindeki devletler açısından tedrici bütünleşme süreçsel bir karakter arz eder ve bu süreçlerin ana aktörleri ulus devletin üstündeki ve altındaki aktörlerdir. Ulus devletin altındakiler çeşitli çıkar grupları ve siyasi partiler iken;  üstündeki aktörler çok uluslu bölgesel bütünleşmelerdir. Aktörler bütünleşmeyi teşvik eder, çıkar gruplarının gelişmesini sağlar ve bürokratlar ile teknokratlar aralarında yakın ilişkiler kurarak her ikisini de sevk ve idare eder. Yeni işlevselciliğe göre, bütünleşmede ulus devletin rolü sadece yaratıcı uyumluluk olmalıdır. Yani devletler, ya ulus üstü ve altı isteklere uymayı seçecek ya da kendilerini buna zorunlu hissedeceklerdir. Ama burada önemli olan husus, entegrasyonun sadece bir süreçler kümesi olduğu ve bir sonuç olmadığıdır. Çok katmanlı sistemler ve yönetişim olgularının işletmesel sistem çerçevesindeki eşgüdümünde bu tespitimizin açılımlarına ayrıca girilecektir. Şimdilik vurgulamak istediğimiz sonuç olarak adlandırılanın da yeni başlangıç ve ihya süreçleri olduğu ve bu süreçlerin özetle işletmesel sistemin tanınabilen bütünlüğünün olabildiğince korunarak sistemi oluşturan parçaların kendilerini bilimsel (ve ilmi) bilgi yenileme, genleştirme ve böylelikle geliştirme yoluyla gerek kendisi gerekse etkileşim alanı için istikrarlı ve sıhhatli kalabilmesidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...