19 Mart 2016 Cumartesi

Çok Katmanlı Sistem Teorisi ve Yönetim: Karşılıklı Bağımlılığın Rasyonalitesi, Bilimcilik ve Ulusal Geleneklerden Çok Katmanlı Yönetsel İkileme-2

Bilimcilik hakkında en sert eleştirileri yapan Paul Feyerabend, bilimin bir yandan bir piyasa aracı haline getirilmesi, diğer yandan ideolojik hiyerarşik bir sistem haline dönüştürülmesiyle kendine münhasır bir “kilise” ve sömürü aygıtı olarak kullanıldığını vurgulamıştır. Ona göre, hakikat arayışında bilginin edinimi yalnızca modern bilimle değil,   insanın gelenekselleştirdiği diğer yollarla da mümkündür. “Bilimsel yönteme hayır” mottosuyla bilimler teorileri alanına ‘anarşist modellemeler’ gibi görüşleri taşıyan Feyerabend, “karşılaştırılamazlık kuramı” vasıtasıyla teorik yapılanmaların eninde sonunda izafilikleriyle malul olduğunu sıklıkla tekrarlamıştır.1 Feyerabend’ın bu yöndeki yaklaşımları gerçekten de bilimi dogmatik bilimciliğe dönüştürerek bilim cemaatleri oluşturan ve bunun üzerinden her türlü sömürüyü meşrulaştıranlara karşı girişilen yerinde, bir yanıyla devrimci ama diğer bir yanıyla bazen izafiyetçiliğe eğilim gösteren bir mücadeledir.  
Bilimsel bilginin, tarihsel bağlantı içerisinde yeşeren yaşam anlayışı ve bu gelenekselliğin sağladığı sağlam meşruiyeti bir noktaya kadar insan topluluklarına göre farklılıklar arz etse de galebe çaldığını söyleyebiliriz. Geleneğin değerli geçerliliğinin, bilimsel bilginin yaşam tarzlarını devam eden süreç içinde dönüştürmesiyle oldukça yitirildiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.2 Zaman-mekan bağlamında üretilen modellemelere bağlı bilgi, norm ve davranış stillerinin batının bilimi karşısında sorgulanır bir hale gelmesi tabii olarak kabul gören anlayışları bozguna uğratmıştır. Tarih kökenli bağlantılar çerçevesinde oluşan bilgi, örf ve davranış biçimleri, bilimin baskınlığı vasıtasıyla kendi nitelikleri doğrultusunda geçerliliklerini kaybederler; hatta bunlar dünyadaki kültürel bağlamlarında genel olarak bilimsel olanla ilişkili olarak amaçlara erişim için araçsal rasyonalite ile bazı değişim ve dönüşümler açısından kullanışlıdırlar. Örneğin; bilginin (tartışmalı) ilerlemeci gelişimi ve maddi refah seviyesindeki artış, araçsal aklı somutlaştıran başat etkenlerdendir. Bu meyanda çevreyle ilgili problemlerin refah artışı için tehlikeli bir hal alması durumunda, yine bundan erinç devşirmeye yönelik araçsal akıl bu sorunu da bertaraf etmek için devreye girer.
Özellikle John Meyers’in neo-kurumsallaştırma olarak nitelendirdiği yaklaşımla, batının etkisiyle biçimlendirilen dünya kültürü anlayışı aracılığıyla rasyonel pratiğin bilimsel temelli modellerinin yayılımı açıklanabilirdir. Şöyle ki, bilimsel ve rasyonel batı kaynaklı dünya görüşlerinin malum prensiplerine göre; dünya sahnesinde yer alan bireyler, organizasyonlar ve ulus devletler öncelikle akılcı aksiyon alan aktörler vasfını elde ederler ve bunun üzerinden yeni düzenin aktörleri olarak hareket etmeye kendilerini zorunlu hissederler. Zira rasyonel hareket eden aktörlerin meşru statülerini kazanmaları için bu başlıca koşullardandır. Böyle bir ortamın inşası açısından küresel uzman ağların ve uluslararası örgütlerin ilişkisel tanımlayıcı güç olarak uygulamacı merciler haline gelmeleri büyük önem arz eder ki, bunu realize etmek rasyonel davranışın asli öğelerindendir.3    
Çok katmanlı sistemler kuramlarının bir çıkarımı olarak yönetişim olgusunun biçimlenmesinde demokratik idareyle alâkalı olarak bilimciliğin tesiri oldukça önemlidir. Bilimcilik zihniyeti yönetişimi transnasyonalist/ulusaşırı ötesi bir çıkarımla kürevi bağlamda çok katmanlı uluslararası sistemin zeminine taşır ve böylelikle parlamentoların, siyasi partilerin ve kuruluşların yetkelerini baskılayarak zayıflatır. Bu durum bilimci uzmanların, danışmanların ve farklı komisyonların güç devşirmesini sağlar.4 Örnek olarak; söz konusu güç kaymasının en üst meşruiyet düzeyine eriştiği nokta, yönetişimin Avrupa formu üzerine yapılan bilimsel tartışmalarda erişilenidir. Bu tartışmalarda güç kayması artan bir şekilde anlam kazanan teorilerden dışa yansır. Söz konusu kaymayı özellikle AB’de düzenleyici bir devlet çerçevesinde tanımamız mümkündür. Ancak düzenleyici devlet biçeminin, dağıtıcı ve milli sosyal (refah) devletinin yerini aldığı da diğer bir gerçekliktir. Düzenleyici devletin ana yürütümü denetleme işleviyle şekillenir; politikacıların ve tipik-klasik bürokratların yerine uzmanların, danışmanların vesayeti belirleyici unsur olmaya başlar. Örneğin, AB’nin komitolojisinin kurullarındaki tartışmalara dayalı pazarlıklar, demokratik karar alma mekanizmalarını çözeltileyen, dönüştüren faktörel öğeler başında danışmanlar ve uzmanlar gelmektedir.
Bu türden bilimsel kurgular parlamentoların, partilerin ve diğer kuruluşların meşru temellerinin uzmanlar aracılığıyla güçsüzleştirilmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda klasik bürokrasinin de çözüldüğünü ifade etmek yanlış olmayacaktır.5 19. Yy. dan bu yana gittikçe güçlenen ve teknolojik sıçramalarla zirveye çıkan bilim olgusu, yine bilgi teknolojilerinin buna paralel sağladığı geniş kapsamlı imkânlarla politikanın üretken desenlerini de değişimlere ve dönüşümlere müsait kılmaktadır. Örneğin çağımızda dikkati çeken hızlı ve kapsayıcı stratejik iletişim olanakları politikanın yenilikçi yapılanmalarında (İng. policy) önemli bir rol oynamakta ve “bilimsel toplumun” temel taşlarını oluşturmaktadır.  
Parlamenter sistemi ve bilimciliğin bir hayli örtülü kıldığı açık toplum hedefini zayıflatarak, kitle iletişim araçlarının şekillendirdiği politik iletişimin oyun sahasını görünürde amaçsızca büyüten yönelim(ler) bilgi toplumunun bir gerçekliği olarak karşımızdadır. Bunun bir neticesi toplumun malûmat tarzındaki bilginin adeta bombardımanı altına girmesidir. Ancak bu durumun yol açtığı diğer bir biçimlenme yeni türden entelektüel bilgi kümelerinin oluşturulmasına da imkân sunmaktadır. Şöyle ki, insanlığın asırların süreçsel süzgecinden geçirerek eriştiği kavramlar, eklemlenen yeni zihinsel bulgularla çeper genleşmesi kazanmaktadırlar. Bu da günümüzde yeni bir kavram* olarak neşet eden “büyük veriye” ilave olmaktadır. Büyük veri açısından insanı ilgilendiren en önemli husus, her nedense onun yönetiminde odaklanmaktadır. Bu her yönüyle anlaşılır olmakla beraber; büyük verinin yönetiminden önce onun eleştirel süzgeçten geçirilmesi, karşıt bilgiler aracılığıyla taşıdığı pek çok verinin elimine edilmesi gerekmez mi acaba? Örneğin, politik iletişimi karmaşıklaştıran kitlesel ve kütlesel enformasyonun Dikkat Ekonomisinin normları doğrultusunda kritikçi incelemesinin yapılması iyi bir önerme olarak kullanılabilir mi veya benzer sınamalara dayalı sorgulamalar yapmak nasıl olacaktır?..
1 P. Feyerabend, Erkenntnis für freie Menschen, veränderte Ausgabe, Frankfurt, Suhrkamp Verlag, 1980
2 G. Drori, World Society and the Authority and Empowerment of Science, in: dies. (Hg.): Science in the Modern World Polity, Stanford, 2003, 23–42.
3 J.W., Meyer, Weltkultur: Wie die westlichen Prinzipien die Welt durchdringen, Frankfurt/M., 2005
4 R., Münch, Constructing a European Society by Jurisdiction, in: European Law Journal, 14/5, 2008, s. 519–541; ders.: Die Konstruktion der europäischen Gesellschaft Zur Dialektik von transnationaler Integration und nationaler Desintegration, Frankfurt/New York, 2008
5 C. Joerges, J. Neyer, From Intergovernmental Bargaining to Deliberative Political Processes: The Constitutionalization of Comitology, in: European Law Journal, 3/3 (1997), 273–299
*Büyük veri, yeni bir kavram gibi gözükse de; Kur’an’daki şu ayet ironik bir şekilde bu hususa işaret etmektedir: “Tevrat'ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulunan) merkebin durumuna benzer...” (Kur’an-ı Kerim, 62/5)   

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...