Bu sözler büyük bir holdingin vakıf
üniversitesinde görev yapan bir akademisyenin ‘Corporate Governance’ (CG) ile
ilgili olarak çeşitli kamu ve özel kuruluşlardan gelen üst düzey yöneticilere
yaptığı sunumdan alıntılanmıştır:1
‘Kurumsal Yönetim’ sözcüğünü kullanıyorum
prezantasyonumda ama bu tercümenin çok yerine oturmadığı kanısındayım çünkü
‘Governance’ yönetim değil. ‘Corporation’ anonim şirkete karşılık geliyor daha
çok. Kavramların üretildiği dil kullandığınız dil olmayınca böyle zorluklarla
karşılaşıyorsunuz. Çoğu gelişmekte olan ülkede bir tercüme sorunu yaşanıyor bu
konuda. ‘Corporate Governance’ kodları diye adlandırdığımız belgelerin çok
garip isimler aldığını görüyoruz. Esas olarak ‘Corporate Governance’in anonim
şirketlerin (anonim ortaklıkların) yönetimi ile ilgili çok disiplinli bir
çalışma alanı olduğunu söylemek gerekir. Yani konumuz bütün şirketlerin değil,
konumuz anonim şirketlerin, yani ortaklarının sorumluluğu sınırlandırılmış
şirketlerin sorumluluğu ortaklar adına üstlenen Yönetim Kurulları tarafından
yönetimi. Her ne kadar Kurumsal Yönetim ilkelerinin bütün şirketlere, şirket
uygulamalarından çıkartılan derslere dayanarak kamu şirketlerinin yönetimine ve
hatta Avrupa Birliği yönetimine uygulanması gerektiği gibi tartışmalar olmakla
beraber bunlar gereksiz ve uygunsuz genellemeler. Nasıl tercüme ederseniz
ediniz ‘Corporate Governance’ anonim şirketlerin yönetimiyle ilgili bir çalışma
alanı. Henüz kabul gören başka bir sözcük olmadığı için Corporate Governance’in
karşılığı olarak bundan sonra "Kurumsal Yönetim" kavramını
kullanacağım. Kurumsal Yönetimin amacını dikkate almamız gerek. Kurumsal
Yönetimi iyileştirerek yapmak istediğimiz şey şirketlerin daha verimli ve daha
karlı çalışmalarını sağlamaktır. Neden bu önemli bir amaç olarak karsımıza
çıkıyor? Çünkü dünyada refahın ve zenginliğin itici gücü şu anda özel
sektördür. Beğenelim ya da beğenmeyelim, gerçek bu yöndedir.
Yukarıdaki aktarımı yapmamın sebebi; bir
holdinge bağımlı olan bir vakıf “üniversitesinde” görev yapan bir
akademisyenin, ya kapitalist ideolojinin daraltılmış kalıplarıyla veya
işvereninin anlamak istediği şekilde ya da genel geçer, vasat bilgi ile düşünme
tembelliğine dayanan kısıtlı bir zihin yapılanmasıyla Corporate Governance’i
betimlemesine iyi bir örnek teşkil etmesidir. Ülkemizde yönetişim üzerine
yapılan akademik çalışmaların sayısı oldukça azdır. Bu durum belki akademyanın
nicelliği yönüyle genel düzeyine aykırı değildir; ancak yapılan çalışmaların
niteliği açısından konuya yaklaştığımızda –buradaki alıntının karşısında
marksist ideolojinin dar, dogmatik yaklaşımlarına dayalı çalışmaları da
zikrederek- yönetişim olgusunun global gelişim sürecinin izlenmediği,
titizlikle incelenmediği ve bilvasıta daha da önemlisi alana katkı
sağlayabilecek çalışmaların maalesef yapılmadığını tespit etmemizdir (zorunda
kalmamızdır). Olguların yorumlanmasının çeşitlilik arz eden araştırmalara
dayanması ve minimum seviyede de olsa özgünlük içermesi akademyanın sorumluluğu
olmalıdır. Ancak bu zahmet, gayret ve tefekkür-zihni derinlikli işlev
gerektiren çalışmalarla mümkündür. Fikri genişliğe haiz çok yönlü bir olguyu
ağırlıklı olarak oportünist amaçlar için araçsallaştırmanın açtığı yol, bilimi
gerek etik gerekse değer yargısının özgürlüğü açısından çıkmaza sokan bir
yoldur; dahası açık toplum olmanın önünü de –“ucuz pragmatizm” uğruna-
kesmektir. İdeolojilerin dar kalıplarına sıkışan türden bir akademik zihniyet
ya gerçekten sadece bir aktarım işçiliğidir ya da belirli bir zümrenin
çıkarlarına hizmet eden fikri köleliktir. Bu bağlamda, kadimdeki zengin ilmi,
irfanı ve hikmeti gelişmenin özgün dinamiği kılmak yerine, ideolojik dogmalarla
çerçevelemek bu coğrafyayı tuhaf bir hâlet-i ruhiyeye, adeta “kaçınılmazın
mitosuna” mahkûm etmektir. Bunun akademya ve aydınlar tarafından yapılması her
türlü yorum bir yana, tek sözcükle vicdansızlıktır.
Öncelikle, Corporate Governance’in Türkçede
tam bir karşılığının olmadığını beyan ederek, buna karşılık olarak
"Kurumsal Yönetim" kavramını kullanmak, Türkçeye son derece isabetli
ve daha da kapsamlı bir biçimde ‘yönetişim’ sözcüğüyle aktarıldığını bilmemek,
fark etmemek bir ihtimal olmakla birlikte, yönetişimin bir şirketin
yönetimindeki kararların geniş yayılımlı birliktelik ve katılımla alınması
hususlarının göz ardı edilerek, özellikle çalışanların katılımının kararlardaki
rolü bu yolla dışlanmaktadır. Zaten sendikalaşmaya dahi yasal zorunluluklar
dolayısıyla tahammül edilen ve bunun için bazı örtülü baskıcı yöntemlerin
uygulandığı ‘yeni düzende’ çalışanların birkaç kademe daha ön planda yer
almasının önlenmek istenişi rasyonel bir hedef olarak görülebilir. Yönetişimin
kurumsal yönetim olarak tek yönlü bir sevk ve idare biçimine indirgenmesi,
bilhassa anglo sakson iş dünyasında da kullanış bulan bir yaklaşımdır.
Ülkemizde de özel sektörün ağırlıklı bir şekilde bu yaklaşımı benimsemesi, son
yılların neo-liberalizme ve finans kapitale yaslanan kartel politikalarına uyum
sağlamak açısından öncelikli tercihi olduğu malumdur. Günümüzde yönetişime dair
en geniş kapsamlı ve uygun çalışmaların; demokratik, şeffaf ve çalışanları da
karar alma sürecine dâhil ederek, katılımcı tarzı benimseyen Orta Avrupa
ülkelerinde (başta Almanya olmak üzere, İsviçre ve İskandinav ülkelerinde)
gerçekleştirilmeye çalışılması ‘yönetişim madalyonunun’ diğer yüzüdür.
Önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi,
yönetişim bir sevk ve idare modellemesi kapsamında, önce bir öneri olarak
‘Corporate Governance’ kavramı altında BM, OECD, DB, IMF gibi ulus üstü
kuruluşların “bir ülkenin her düzeyindeki işlerinin yönetiminde iktisadi,
siyasi ve idari otorite kullanımı” şeklindeki tanımıyla ortaya çıkmıştır.
Ancak, 1990’ların sonlarında meydana gelen büyük yolsuzluk skandallarını
müteakip, devletin gerek kendi
kuruluşlarına gerekse özel sektörün anonim şirketlerine yönelik olarak hukuki
düzenlemelere dayanan bir üst yapı marifetiyle oluşturduğu bağımsız, özerk
kuruluşları (Türkiye’de BDDK, EPDK, RK, TMSF gibi) vasıtasıyla özgül manada
denetime ve lüzuma göre yaptırım uygulama yetkesiyle donatılmasıyla çok
katmanlı sistemik ve karşılıklı etkileşimli bir yönetme yapılanmasına
dönüşmüştür.
Yasal
düzenlemelerin özel sektörü öncelikle şeffaflaşma, denetlemelerinin de
kontrolü, hesap verilebilir kılmasıyla birlikte kavram, anonim şirketlerin de
gündemine girmiş ve mali ve idari yönlerden onların da devletin organları
tarafından takibini yürürlüğe sokmuştur. Anglo-amerikan zihniyetin hâkim olduğu
ülkelerde, topluma zarar verecek herhangi bir durum oluşturmadığı takdirde her
türlü girişimin özgürce yapılması düsturuna (izin verilen yapılabilir) uygun olarak ‘Corporate Governance’ tam
anlamıyla kapitalist sistematiğin yeni biçimi neo-liberal yaklaşıma uygun
olarak daha geniş bir serbestiyet içinde uygulanmış, fakat 2008-2009 ekonomik
bunalımdan sonra devletin önleyicilik ilkesini benimsemesiyle kıta
Avrupa’sındaki uygulamalara benzer hale gelmiştir. Kıta Avrupası’na hâkim olan
franco-german modelin baskın düsturu ise devletin izin vermesine dayalı ağsal
bürokratik bir yapı olduğundan, ‘Corporate
Governance’ önleyicilik prensibine dayalı olarak işin daha baştan sıkı
tutulmasıyla uygulamaya konmuştur; yani burada öncellik kanun kuvvetine
dayanmaktadır. Bu model her ne kadar franco-german olarak adlandırılsa da
german modeli diğerine nazaran bilhassa uygulamada daha sıkı ve özgün bir
yapıya haizdir. Bundan dolayıdır ki, Almanya, İsviçre ve İskandinav ülkeleri
son iktisadi bunalımdan en az etkilenen Batı ülkeleri olmuştur. Ayrıca, CG’i en
farklı ve özgün biçimde dönüştüren ülkenin Almanya öncülüğünde diğer
zikrettiğimiz ülkeler olduğunu da belirtmeliyiz. Burada olgunun ayırım yapmadan
özel sektör şirketlerine yönelik olarak “katılımcı ve birlikte karar almaya
dayalı demokratik şirketler” mottosu altında geliştirilen bir yönetim şekli
olduğunu kısaca belirtmekle yetineceğiz.
İstanbul-HABİTAT II/5 toplantılarının Ülke
Raporu’nun “Yönetişim Alt Bölümü” içeriğinde de belirtilen “bir ülkenin her
düzeyindeki işlerinin yönetiminde iktisadi, siyasi ve idari otorite kullanımı”
şeklindeki tanımdan hareketle; DB, IMF gibi uluslararası örgütler bu tanıma
katılarak, gelişmekte olan ülkelerin hem neo-liberal ekonomik politikaları, hem
de ‘Corporate Governance’ modelini benimsemeleri gerektiğini savunmuşlar ve
bahusus yönetilebilirlik sorununa ilgi göstermişlerdir. Bu yaklaşıma göre, iyi
bir ekonomi ve yönetilebilirlik problemini çözmek için anılan model,
neo-liberal politikaların gerçekleşmesini sağlayabilecek uygun bir araçtır. Bu
noktada yönetişime ilişkin yapılan negatif veya pozitif atıflar olmakla
beraber, bunların bazılarında –haklılık yanları olsa da- yoğun ideolojik
yaklaşımların oluşturduğu aşırı öznellik ağır basmakta ve verimli
tartışmaların, bilgi çıkarımlarının önü kesilerek kısır döngüler
oluşturulmaktadır. Hâlbuki olguların titizlikle gözlenerek bilişsel ve deneysel
bağlamda teorik yapılanmaları olgunlaşmadan sert eleştirilere tabi tutulması,
yaklaşımları kristalize ve atıl kılmaktan başka getiri sağlamayacaktır.
Örneğin, yönetişime dair sert nitelikteki sol tandanslı eleştirilerde gözden
kaçırılan önemli bir husus, yönetişim olgusunun içerdiği öz yönetimsel
fikirlerin ağırlıklı olarak sosyalist kökenli olmasıdır.
Daha önceki bölümlerde yönetişimin bir
yüzüyle yönetsel paradigmal bir yapılanmayı, diğer yüzüyle ise araçsallığı
sayesinde yöntemselliği içerdiğinden söz etmiştik. Her iki halde de; arzu
edilen yönetişimin –ister yönetimsel isterse yönetsel araç manasında- şeffaf,
dürüst, iyi niyetli ve insani amaçlara hizmet eden “inşa ve imar edici” bir
yapıtaşı olarak uygulanmasıdır. Ancak insanın büyük keşfi (!) olan pragmatik
araçsallaştırma sayesinde yönetişim de sıklıkla her türden menfaatin temini
veya meşruiyet sağlama aygıtı olarak kullanılmaktadır. Bu meyanda, önce büyük
şirketlerde başlayan ve daha sonra KOBİ’lere kadar uzanan “kurumsallaşma, kurumsal
yönetim” gibi kavramlar bilhassa gelişmekte olan ülkelerde yönetim-işletme
alanyazınına moda akımlar olarak yerleşik bir giriş yapmışlardır.
İngilizcedeki “Corporate Identity” sözcüğü
“şirket/firma kimliği” şeklinde bir anlama haiz ise de sıklıkla, Türkçeye
yapılan çevirisinden ve kelimenin kendisinden kaynağını alan “kurumsal yönetim”
kavramı ile ifade edilmektedir. “Corporate Identity” bir şirketin
özelliklerinin (Alm. Charakteristika), özgünlüğünün toplamıdır ki, “bu toplam”
bir şirketi karakterize eden nişanedir ve onu diğerlerinden ayıran niteliktir.2
Bunun dışında şirket/firma kimliğinin oluşmasına, süreçsel gelişimine eşlik
eden diğer bir unsur “şirket-organizasyon ve iş kültürü” olgusudur. Bu olguyla
bir şirketin zaman içinde oluşan ve gelişen “değerler tasviri” ve bunların
fiili tecellileri kastedilmekle beraber, kavram belirli idealleri de temsil
eder.25 Gerek kimlik gerekse kültür-iş kavramlarının iyice
anlaşılması ve derinlemesine okumasının yapılmadan “kurumsal” sıfatına geçerek,
buna ilaveten “kurumsal yönetim” olgusundan söz etmek yerinde olmayacaktır.
Öyle ki, arada atlanan önemli bir kavram da “kurum” kelimesidir. Türkçede
kelimenin etimolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte, tahminimce “kurmak”
fiilinden türetilmiş olabilir. Batı dillerindeki kökü Latince “institutio”,
yani tesis etmek fiiline dayanan kurum kelimesinin sosyal bilimler
çerçevesinde, kavramsal açıdan üzerinde tam bir birlik sağlanamamıştır.
Üzerinde mutabakat sağlanan görüş, kurumun geniş kapsamlı bir “kurallar
sistemi” olarak anlaşılmasıdır. Söz konusu sistem, bireysel sosyal davranış ve
aksiyonları, etkileşim içindeki katılımcıların beklentilerine göre, kendine
uyumlu gruplar ve cemiyetler şeklinde düzenler, stabil kılar ve yönlendirir.
Örneğin, STK’lar, resmi kuruluşlar, mahkemeler, üniversiteler ve okullar da
birer kurum olarak kabul edilirler.3
Kurumsal (İng. institutional) sıfatı kurum
sözcüğünden (İng. institution) türetilmiştir. Son yılların bir hayli revaçta
olan yönetim şekli olarak ön plana çıkan kurumsal yönetim konusunda literatürde
farklı tanımlamalara gidilmiştir. Yapılan tanımlamaların bazılarının kurumsal
yönetimin kapsamına dar veya geniş açıdan bakılarak, bazılarının ise kurumsal
yönetimin özelliklerinden bir veya birkaçının ön plana çıkarılması suretiyle
yapıldığı görülmektedir.4
1
http://cgft.sabanciuniv.edu/sites/cgft.sabanciuniv.edu/files/MBsemineri.pdf
[Erişim: 31.05.2015]
2
http://de.wikipedia.org/wiki/Corporate_Identity
3
http://de.wikipedia.org/wiki/Organisationskultur
4
http://de.wikipedia.org/wiki/Institution
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder