13 Ocak 2016 Çarşamba

Bilginin Oluşumu ve Öğrenme: Eksik Alan

Bilgi Yönetimi yazınında genel olarak meydana gelmiş olanın, yani bilginin kendisi, çıkış noktası olarak temel alınır, bizâtihi oluşuma çok da fazla değinilmez. Aslında Bilimler Teorileri Öğretisinde önemli bir yer verilen bu konunun kaynağı “beden-zihin teoremi, etkileşimi” olarak varsayılsa da kök olgu bilginin oluşumu ve işlenme prosesidir. Bu süreçselliğin bilim teorisindeki karşılığı beyin-zihin etkileşim problemidir ki, bu tema üzerine en kapsamlı bilimsel çalışma K. R. Popper ile John C. Eccles’in ortak araştırmaları ve tartışmaları sonucu birlikte ortaya koydukları “The Self and Its Brain” adlı eserde toplanmıştır.(1) Popper bu temanın ve odak probleminin irdelemesini geliştirdiği “3 Dünya görüşü” ile bağlantılandırarak yapmaktadır. O'na göre yapılması gereken şey, madde ve zihnin ne olduğunu araştırmaktan çok, beden ile zihin arasında var olduğuna inandığı "etkileşimin (İng. interaction)" nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya çalışmaktır. Ecc1es da beden-zihin problemini beyin ile zihin arasındaki irtibat (İng. liaison) problemi olarak tasvir etmektedir.(2) Popper, fiziksel mahiyetlerin âlemi olan fiziksel dünyayı Dünya 1, mental durumların dünyası olup, şuur, psikolojik temayüller ve şuursuz durumları ihtiva eden dünyayı Dünya 2 ve düşüncenin muhtevasının dünyası olup, insan zihninin ürünlerini kapsayan dünyayı da Dünya 3 olarak adlandırmaktadır.(3) Yani diğer bir deyişle Dünya 1 fiziksel objelerin dünyası, Dünya 2 sübjektif tecrübelerin dünyası, Dünya 3 ise insan zihninin ürünleri olmaktadır.
3 Dünya görüşü ile beden-zihin problemine ışık tutan Popper’in, sorunun çözümüne ilişkin öne sürdüğü üç tezini şu şekilde özetleyebiliriz:
(1) Dünya 3'ün objeleri soyuttur, ama hiçbiri daha az gerçek değildir. Onlar Dünya 1'i değiştirmek için güçlü aletlerdir.
(2) Dünya 3'ün objeleri Dünya 1’e yalnızca insan aracılığıyla etki eder. Dolayısıyla Dünya 2 ve Dünya 3 birbirleri ile etkileşirler.
(3) Bundan başka biz hem Dünya 3'ün objelerinin hem de Dünya 2'nin süreçlerinin gerçek olduğunu kabul etmek zorundayız.(4)
Popper'in tezi insan zihninin Dünya 3'ün objelerini daima dolaysız olmasa bile, dolaylı olarak kavradığı ve sahip olduğu şeklindedir. Aslında Dünya 3'ün zihni objelerine nasıl sahip olduğumuz probleminin oldukça eski olduğunu belirten Popper, benzer düşüncenin Platon'da da görülebileceğini ifade eder. Görünüşler âlemi (Popper'de Dünya 1) ile ideler âlemini (Popper'de Dünya 3) birbirinden ayıran Platon, buna ilave olarak "ruh durumlarından" (İng. states of soul) bahseder ki, bu da Popper'de Dünya 2'ye karşılık olarak gösterilebilir. Popper'e göre bu durumda Platonizm, beden-zihin düalizminin ötesine gitmekte ve üçlü bir bölünüm öngörmektedir. Ancak değişmeyen, sınırsız veya ezeli olan Platon'un ideleri ilahi kaynaklıdır. Buna karşılık Dünya 3'ün objeleri insan zihninin ürünüdür. Ayrıca ideler doğuştan gelirken, Dünya 3'ün objeleri aktif bir süreç sonucunda kazanılır. Bu tür öğrenme doğal bir öğrenme değil, kültürel ve sosyal bir öğrenmedir.(5) İslam coğrafyasında da konu üzerine zihin açıcı eserler veren düşünürler olarak el-Kindi, İbn Rüşd, İbn Gazali, el-Farabi ile mutasavvıflar Fariduddin-i Attar, İbn Arabi ve Celaleddin Rumi gibi birçok ismi sayabiliriz.
Sözünü ettiğimiz eserler veya benzerleri olsun, çok geniş kapsamlara haiz olsalar da, çekirdekte yer alan ana kavramlar bilgi ve onun oluşumu ile öğrenme üzerinedir. Aslında, burada vurgulanan husus, konu bilgi ise onun ile bağlantısı, ilişkisi, ilintisi ve illiyeti olmayan hiçbir şey yoktur. Bizim bu temada ortaya koymaya çalıştığımız öncelikli husus, bilginin oluşumunun, diğer bir deyişle teorisinin iş dünyası tarafından üniversitelerle, bilim insanları ile yapacakları ortak çalışmalarda ele alınmasıdır. Bu bağlamda şirketlerin ne şekilde, hangi yöntemleri kullanarak veya kendilerine özgün modeller geliştirmek suretiyle bilgi ile çevrimiçi olmayı ve “öğrenmeyi” bellemeleri ve onun derin okumalarını yapabilmelidir. Bu temel koşul karşılanamadığı takdirde, ne eldeki bilginin olgun kullanımı, ne üretimi ve gelişimi ne de yönetimi tam anlamıyla kavramak mümkün olabilecektir. Bahsini ettiğimiz bu mevzu bir yönüyle akademik konfor olarak görülebilir; ancak şirketlerin de çok büyük bir kısmının bu mühim hususa önem vermemeleri onların konforudur. Dünyadaki başarılı şirketlerin çalışma sistemleri incelendiğinde, bunların mutlak surette üniversiteler, bağlı enstitüler, danışmanlık şirketleri, bağımsız uzmanlar ve bilim insanları ile bu konularda ortak çalışmalar yaptığı görülecektir. Hatta bunlar arasında bazıları bu ortak çalışmalar çerçevesinde şirket akademileri ve okulları kurmaktadırlar. Bu yazının başlığındaki “Eksik Alan” belirtimi şirketlerin, kuruluşların büyük çoğunluğunun bilginin doğasını kavramaya ve öğrenmeyi öğrenmemelerine işaret eder. Bu türden eksikliklerin bizleri günümüzde getirdiği anlayış mekânının çıkarımı, çalışanlarımızı işgörenler, paydaşlar veya iç müşteriler olarak algılamamız; onların insan olduklarını her nedense aklımıza getirmememiz, unutmamızdır.

(1) The Self and Its Brain, Berlin, Springer International, 1977
(2) Popper, Karl Raimund, Eccles John C.;  The Self and Its Brain, Berlin, Springer International, 1977, S. 36.
(3) a.g.e., S. 16 ve 38.
(4) a.g.e., S. 47
(5) a.g.e., S. 43-46

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...