Bilgi
Yönetimi yazınında genel olarak meydana gelmiş olanın, yani bilginin kendisi,
çıkış noktası olarak temel alınır, bizâtihi oluşuma çok da fazla değinilmez.
Aslında Bilimler Teorileri Öğretisinde önemli bir yer verilen bu konunun
kaynağı “beden-zihin teoremi, etkileşimi”
olarak varsayılsa da kök olgu bilginin oluşumu ve işlenme prosesidir. Bu
süreçselliğin bilim teorisindeki karşılığı beyin-zihin etkileşim problemidir
ki, bu tema üzerine en kapsamlı bilimsel çalışma K. R. Popper ile John C.
Eccles’in ortak araştırmaları ve tartışmaları sonucu birlikte ortaya koydukları
“The Self and Its Brain” adlı eserde toplanmıştır.(1) Popper bu temanın ve odak probleminin
irdelemesini geliştirdiği “3 Dünya görüşü” ile bağlantılandırarak yapmaktadır. O'na
göre yapılması gereken şey, madde ve zihnin ne olduğunu araştırmaktan çok,
beden ile zihin arasında var olduğuna inandığı "etkileşimin (İng. interaction)"
nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaya çalışmaktır. Ecc1es da beden-zihin
problemini beyin ile zihin arasındaki irtibat (İng. liaison) problemi olarak
tasvir etmektedir.(2) Popper, fiziksel
mahiyetlerin âlemi olan fiziksel dünyayı Dünya 1, mental durumların dünyası
olup, şuur, psikolojik temayüller ve şuursuz durumları ihtiva eden dünyayı
Dünya 2 ve düşüncenin muhtevasının dünyası olup, insan zihninin ürünlerini kapsayan
dünyayı da Dünya 3 olarak adlandırmaktadır.(3)
Yani diğer bir deyişle Dünya 1 fiziksel objelerin dünyası, Dünya 2 sübjektif
tecrübelerin dünyası, Dünya 3 ise insan zihninin ürünleri olmaktadır.
3 Dünya görüşü ile beden-zihin problemine ışık tutan
Popper’in, sorunun çözümüne ilişkin öne sürdüğü üç tezini şu şekilde
özetleyebiliriz:
(1)
Dünya 3'ün objeleri soyuttur, ama hiçbiri daha az gerçek değildir. Onlar Dünya 1'i
değiştirmek için güçlü aletlerdir.
(2)
Dünya 3'ün objeleri Dünya 1’e yalnızca insan aracılığıyla etki eder.
Dolayısıyla Dünya 2 ve Dünya 3 birbirleri ile etkileşirler.
(3)
Bundan başka biz hem Dünya 3'ün objelerinin hem de Dünya 2'nin süreçlerinin
gerçek olduğunu kabul etmek zorundayız.(4)
Popper'in tezi insan zihninin Dünya 3'ün objelerini
daima dolaysız olmasa bile, dolaylı olarak kavradığı ve sahip olduğu
şeklindedir. Aslında Dünya 3'ün zihni objelerine nasıl sahip olduğumuz
probleminin oldukça eski olduğunu belirten Popper, benzer düşüncenin Platon'da
da görülebileceğini ifade eder. Görünüşler âlemi (Popper'de Dünya 1) ile ideler
âlemini (Popper'de Dünya 3) birbirinden ayıran Platon, buna ilave olarak
"ruh durumlarından" (İng. states of soul) bahseder ki, bu da
Popper'de Dünya 2'ye karşılık olarak gösterilebilir. Popper'e göre bu durumda
Platonizm, beden-zihin düalizminin ötesine gitmekte ve üçlü bir
bölünüm öngörmektedir. Ancak değişmeyen, sınırsız veya ezeli olan Platon'un
ideleri ilahi kaynaklıdır. Buna karşılık Dünya 3'ün objeleri insan zihninin
ürünüdür. Ayrıca ideler doğuştan gelirken, Dünya 3'ün objeleri aktif bir süreç
sonucunda kazanılır. Bu tür öğrenme doğal bir öğrenme değil, kültürel
ve sosyal bir öğrenmedir.(5) İslam
coğrafyasında da konu üzerine zihin açıcı eserler veren düşünürler olarak
el-Kindi, İbn Rüşd, İbn Gazali, el-Farabi ile mutasavvıflar Fariduddin-i Attar,
İbn Arabi ve Celaleddin Rumi gibi birçok ismi sayabiliriz.
Sözünü ettiğimiz eserler veya benzerleri olsun, çok
geniş kapsamlara haiz olsalar da, çekirdekte yer alan ana kavramlar bilgi ve onun
oluşumu ile öğrenme üzerinedir. Aslında, burada vurgulanan husus, konu bilgi ise onun ile bağlantısı, ilişkisi, ilintisi ve illiyeti
olmayan hiçbir şey yoktur. Bizim bu temada ortaya koymaya çalıştığımız
öncelikli husus, bilginin oluşumunun, diğer bir deyişle teorisinin iş dünyası
tarafından üniversitelerle, bilim insanları ile yapacakları ortak çalışmalarda
ele alınmasıdır. Bu bağlamda şirketlerin ne şekilde, hangi yöntemleri
kullanarak veya kendilerine özgün modeller geliştirmek suretiyle bilgi ile
çevrimiçi olmayı ve “öğrenmeyi” bellemeleri ve onun derin okumalarını
yapabilmelidir. Bu temel koşul karşılanamadığı takdirde, ne eldeki bilginin
olgun kullanımı, ne üretimi ve gelişimi ne de yönetimi tam anlamıyla kavramak mümkün
olabilecektir. Bahsini ettiğimiz bu mevzu bir yönüyle akademik konfor olarak
görülebilir; ancak şirketlerin de çok büyük bir kısmının bu mühim hususa
önem vermemeleri onların konforudur. Dünyadaki başarılı şirketlerin çalışma
sistemleri incelendiğinde, bunların mutlak surette üniversiteler, bağlı
enstitüler, danışmanlık şirketleri, bağımsız uzmanlar ve bilim insanları ile bu
konularda ortak çalışmalar yaptığı görülecektir. Hatta bunlar arasında bazıları
bu ortak çalışmalar çerçevesinde şirket akademileri ve okulları kurmaktadırlar.
Bu yazının başlığındaki “Eksik Alan” belirtimi şirketlerin, kuruluşların büyük
çoğunluğunun bilginin doğasını kavramaya ve öğrenmeyi öğrenmemelerine işaret
eder. Bu türden eksikliklerin bizleri günümüzde getirdiği anlayış mekânının
çıkarımı, çalışanlarımızı işgörenler, paydaşlar veya iç müşteriler olarak algılamamız;
onların
insan olduklarını her nedense aklımıza getirmememiz, unutmamızdır.
(1) The
Self and Its Brain, Berlin, Springer International, 1977
(2)
Popper,
Karl Raimund, Eccles John C.; The Self and
Its Brain, Berlin, Springer International, 1977, S. 36.
(3) a.g.e.,
S. 16 ve 38.
(4) a.g.e., S. 47
(5) a.g.e., S. 43-46
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder