1980’lerin başından itibaren organize edilen yeni
ekonomik sistemin başat özelliği kapitalin parasal özelliğindeki değişimdir.
Mübadele aracı olan para artık tamamıyla meta özelliğine kavuşmuş, değişim
aracı yine kendisini satın alan bir kimliğe bürünmüştür. Para çeşitli
şekillerde satın alınabilir ve satılabilir bir üründür, aynı şirketler gibi. BT
alanındaki gelişmelerdeki sıçrama sayesinde birbiriyle sıkı sıkıya bağlanan
ekonomi merkezleri de her türlü serbest piyasa araçları vasıtasıyla “sanal
pazarı” kurumlaştırmış ve madde olarak elinizde tutmaya gerek kalmayan para
sanal olarak da dolaşım yeteneği kazanmıştır. Bu düzenlemenin getirileri; bilgi
teknolojileri sayesinde söz konusu dolaşımı kontrol etmek, her türlü yatırım
araçlarının etkin olduğu ortamlarda (bankalar arası piyasa, borsalar vs.) spekülasyonlar
yaparak piyasaları istikrarsız kılabilmek ve para ile para kazanmaktır. Zaten
suni olarak piyasada dolaşan ve gittikçe mevhumlaşan karşılıksız kâğıt miktarı
şişmiştir. Açıkçası dünya üzerindeki para ve diğer kâğıtların değeri, insanın
ürettiğinin üzerindedir. Bu değer dengesizliğini gideren başlıca enstrümanlar;
ekonomik bunalımların oluşturulması, yaptırıma haiz olanların spekülasyonları
ve savaşlardır.
Maddi değerin odağındaki para ve onun vasıtasıyla
elde edilen metalar arasında özellikle birinin ön plana çıktığını görebiliriz:
Kullanılabilir bilgi. Söz konusu bu bilgi belirli aşamaların ürünüdür ve
kullanımındaki en önemli ve belirleyici, hayat verici, somutlaştırıcı araç
insan aklıdır. İnsanlık tarihinde bilginin etkinliği yaşamın hemen her sahasında
rol oynamıştır; ama bunlar arasında iki alan vardır ki, bunlar zaten diğer
alanların da fonksiyonel dinamiklerinin anasırlarıdır: Politika ve onun
yarattığı ekonomi.
Bilgi farklı kategorilerde değerlendirilmekle
birlikte, temel grubun dizini şu bileşenlerden müteşekkildir: Veri (data),
enformasyon (information), bilgi (knowledge) ve akıl (wisdom) kavramları. Veri,
insan ya da icadı makine tarafından yazılmış sembolleri ve enformasyonu
tamamlayan parçaları ifade etmektedir. Verilerin bir araya getirilmesi ile
oluşturulan anlamlı semboller ise enformasyon olarak tanımlanmaktadır.
Enformasyon genellikle, bireyler veya kurumlar tarafından bir sorunun çözümü,
herhangi bir çalışmanın başlatılması ya da bitirilmesi gibi faaliyetler sonucunda
ortaya çıkarılan verilerin bütününü ifade etmektedir. Bilgi ise herhangi bir
konuda insanların kendi alanlarında edindikleri enformasyonu yorumlayarak elde
ettiği kararlar ve yetenekleri doğrultusunda oluş-turul-an geniş kapsamlı ve
anlamlı içerik-değerdir. Bütün bu kavramların da üstünde olan akıl, veriden
enformasyona, enformasyondan bilgiye ve bilgiden de yetiye dönüşen sürecin hem
en baş hem de en uç evresinde gerçekleşmektedir. Ancak enformasyon, bilgi ve
akıl birbirinden tamamen izole olabilecek kavramlar değildir ve çoğu zaman kendi
alanlarını aşıp diğerleri ile karışabilmektedir.1 Böyle bir durumda ortaya bazı çelişkilerin
çıkması doğaldır. İşte tam da bu çelişkinin sağladığı imkân, bilginin
enformatik gücünün kütlesel biçimde yoğunlaşmasına, kitleselleşmesine ve
niceleyici yığınlar şeklinde dolaşımında sanallaşmasına zemin oluşturmaktadır.
20 sene öncesinde yayılımı daha kısıtlı olan enformatik bilgi, günümüzde
çığırından çıkmış serseri mayın gibi hareket etmektedir. Kontrolü zorlaşan
malumat özellikle iletim ve iletişim açısından alanı genişletmiş, takibi ve
düzenlenmesi güçleşmiştir. 6 asır önce İbn-i Haldun’un vurguladığı “tüm
malumatlar sağlıksızdır” (Muhammed bin Haldun, Mukaddime) ifadesi bugün tam
karşılığını bulmuş ve insanı, toplumları yönlendirmede son derece etkili bir
araç haline gelmiştir. İnsan zihnini
sanal araçsallaştırma ile enformasyon bombardımanına tutmak kolaylaşmış,
böylelikle manipülasyon olanakları ve seçenekleri artmıştır.
Günümüzde bilgi yönetimi denildiğinde ağırlıklı
olarak erişilen malumatın organizasyonu, kullanılması ve yayılımı anlaşılmakla
beraber; bilgi yönetimi olgusunun asli yönetim unsurlarının kullanım sahasına
odaklandığı malumdur. Diğer bir deyişle elde ettiğimiz malumat,
sınıflandırdığımız olgular üzerinde hâkimiyet sağlamaktır: Doğa, hayvan, bitki,
mikrobiyolojik canlılar, iklim ve en önemlisi insan ve çevresi. Bilgi
yönetiminin başat belirleyicisi egemenlik tutkusudur (“İşte o zaman Rabbin meleklere: ‘"Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip
çıkacak birini [egemen] yaratacağım!”’ demişti, Kur’an-ı Kerim, 2-30). Peki, insanın egemenlik anlayışının
yoğunlaştığı edimler nelerdir ve bunlar neyi amaçlar, sorusu bu noktada
önemlidir. Bir de tüm bunların ‘Nasıl’ı’?
Bu konuda üç ana davranış ortaya çıkmaktadır: Bunun bilincinde olmamak, iyi
niyetle güzel işler yapmak ve benmerkezci bir anlayışla mümkün olan her şeyi
sömürmek (“’Onlar: "Seni övgüyle
yüceltip takdis eden bizler dururken, orada bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol
açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler.”’, Kur’an-ı Kerim,
2-30).
Bilginin sanal araç olarak kullanımı son derece
etkileyici ve etkin bir kaldıraçtır. Abartılı bir ifadeyle Arşimet’in sözünü
ettiği türden bir kaldıraç; "Bana
bir dayanak noktası verin, Dünya'yı yerinden oynatayım.” Örneğin, son
yıllarda bilhassa gençleri adeta avucuna alan akıllı telefon sendromunu biraz irdelediğimizde; alt yapıyı,
bilgiye dayalı inovatif bir girişimin, telefon ve bilgisayarı yeni bir işletim
sistemiyle uyumlayıp çekici bir görsellikle piyasaya arz etmenin ve bu aletin
tüm bir pazarlama sürecinin, yani bilgi yönetiminin oluşturduğunu görebiliriz.
Tüm bir süreçte somut olan elimize aldığımız ve kullandığımız alettir. Ancak bu
somut nesnenin hayat bulmasını sağlayan kök filiz elle tutulamayan sanal bilgi
birikimidir ve bunun ağırlıklı kısmını veri ve enformasyonun bileşimi
oluşturur.
1
http://www.ime.usp.br/~vwsetzer/data-info.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder