16 Ocak 2016 Cumartesi

İnsan Kaynaklarının Zor Görevi-2

Modernite ile insan yaşamına sızan ideolojiler insanlığın en etkili uygulanır kuramı olan maddi pragmatizmi imal ederek insanın yarım yamalak parçalamacılığa indirgenen değerler zincirini inşa etmiş, ayrıca gerçekliği saptıran mitleri de üretmiştir. Mitler pragmatizm vasıtasıyla erişilmek istenen hedefleri örterek batılın yolunu açan mihenk taşlarıdır. Bu ölçütler daha önce sözünü ettiğimiz gibi, kapitalin yarattığı öznelleştirme araçlarının dayanağıdır da aynı zamanda. Unutulmamalı ki, gerçekliği biraz ucundan dahi çarpıtmak batılın devreye girerek domino taşı etkisine sebep olur; sıradanlığın ve sahtenin değerinden söz edilmeye başlar. Bu hal en önce bireyin kendisine dair gerçekliği örterek, doğruyu perdelemesine ve kendini öz beyanına inanmaya başlamaya iter. Bireydeki gelişim eksikliklerinin başında kavramsallığı önemsememesi, öğrenmeye ve istişareye üşenmesi, asgari uzlaşmadan inatla kaçması geldiği halde; o bir takım kişisel gelişim aygıtları vasıtasıyla eksikliği gidermek yerine, onu görünür kılmamayı tercih ederek, etki ve yan etkilerini bilmediği hazır tabletleri yutmayı yeğler.

Emeğin, çalışmanın alanlarına ilişkin öznelleştirme araçları bir yönüyle gerçeklik yansımalarından, diğer yanıyla üretilen mitos-modellemelerinden neşet eden geniş bir yelpazeye sahiptir. Ama her hâlükârda ortak yan, sürümlerin modalaştırılmasıdır. Örneğin, sömürüyle oluşan sermaye birikiminin bir sonucu olarak, şirketlerdeki personel işleri sömürge döneminden esinlenen bir analoji ile “insan kaynağı” kavramı şeklinde formüle edilmiştir. Kürevi değişimlerin en belirgin yansımalarından olan kriz-bunalım olgularıyla birlikte birçok şeyin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı aşamalarda, eski tanımlamalar da yeni öznelleştirmelere uygun olarak yeniden tasarlanmakta ve politikalar buna göre üretilmektedir. Aynı şekilde liderlik olgusunun çok fazla dillendirilmesi ve bununla alan açılımı bulan çalışanlar üzerinde “heveslendirmenin” aktive edilerek yapay ve sanrılara dayanan bir liderler güruhunun oluşturulması da, insanı gerçekten koparmanın araçlarından biridir. Bu meyanda, insan hayatında aşırı şekilde baskın olan “paranın realitesi” kaynaklı piyasa gerçekliğini uyduran zihniyet, muhtelif kılıklara bürünerek insana paket modeller sunmakta ve onun kendi özneleşmesine olanak vermeyerek, çeşitli modalaştırılmış sunumları örgütsel amaçlara ulaşmak için bir aygıt olarak ve insanı da kullanışlı bir alet mesabesine indirgeyerek sevk ve idareyi buna göre kurgulamaktadır.

Bu kurgunun sürüklediği noktada, tüm değişken unsurların oluşumu insan, ona ait olan çok yönlü emek ve üretim araçları kaynaklıdır. Hal böyle iken, soru(n) şudur: İnsani bağlamda İK, bu oluşumlar ve tüm süreçler içinde nerede durmakta, katkısı nedir ve ilişkiler yönüyle konumlanmasına yönelik analizler ve değerlendirmeler yapılmakta mıdır? Buna bağlı olarak hakikatte olması gereken maddi katkının, payın parasal değerinin hangi sırasal öneme sahip olmasıdır. Öncel olan İK’nın odaklanma alanının insan mı, yoksa insanı soyutlayabilen, hatta yan fonksiyonlara indirgeyen çeşitlendirilmiş ve dahi karmaşık süreçsel alanlar mı olduğudur? İK gerçekten samimi ve bilinçli olarak birebir insanla ilgilendiği ve “sahaya indiği” takdirde, insanın yarattığı maddi-manevi değere, insan için yapılan harcamanın misliyle geri dönüşüne ortak olacaktır.
İK gelişim olgusunun okumasını, irdeleyerek ve gerekli donanıma haiz olmak koşulunu yerine getirerek yapmalıdır. Burada geleneğin ve vicdanın niteliği, üretmeye muktedir potansiyelinin keşfedilmesi ve iyi niyet doğrultusunda salih amele dönüştürülmesi gerekmektedir. İyi niyet ve salih amelin temeli sadelik ve adalet duyarlılığı içinde iş yapmaktır. Günümüzde de hâkimiyetini sürdürmekte olan ve hemen her alana nüfuz eden reel politik doktrininin sorgulaması sermayedarlar tarafından titizlikle yapılmaktadır. Yeni Ahit’te yer alan Paulus’un “Romalılara Mektuplar” bölümünün 7. Bölümünün 14-25 tümcelerinden kotarılan batının reel politik anlayışının1, ülkemiz insanının büyük çoğunluğunun bağlantılı olduğu kadim ilim ve bunun asli şeklini belirleyen Kur’ani öğretilerle alakası yoktur. Böyle bir durumda bizim geliştirmemiz gereken hakiki kapsayıcı zihniyet, nefsi ve diplomatik etik doğrultusunda değil, vicdani ve insani güzel ahlak çerçevesinde inşa edilmeli, ayrıca sadece medeniyet tasavvuru ile sınırlı değil, umran merkezli olmalıdır. Bundan dolayı batının geliştirdiği reel politiğin dayandığı Paulus’un “… içimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğimi yapıyorsam, bunu yapan artık ben değil, içimde yaşayan günahtır…2 şeklindeki sözleri bizim politik saplantılarımızı şekillendirmemelidir.
Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın: çünkü unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor.3 ve “… ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir toplum (ümmeten vasaten) olmanızı istedik ki, (hayatınızla) tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olun ve Elçi de sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın…”4 ayetlerinin bize öğrettiği orta yolun dosdoğru insanları olarak yaratılana adalet, vicdan ve duyarlılık içinde yaklaşmaktır.
Bu çalışmayı Peygamberimizden (s.) rivayet edilen bir hadis ile hitama erdirmek istiyorum:
Bir yere gitmekte olan üç kişi, yolda yağmura yakalanıp bir mağaraya sığınıyorlar, yağmurun getirdiği büyük bir kaya parçası mağaranın ağzını kapadığı için içeride mahpus kalıyorlar ve aralarında konuşarak "Allah nezdinde en değerli olması muhtemel amellerini öne sürerek kurtuluş için duâ etmeye" karar veriyorlar. Bunlardan birisi (üçüncüsü) şöyle niyaz ediyor: Ya Rab! Ben üç işçi tutmuş, bunlardan ikisinin ücretini ödemiştim; üçüncüsü ücretini almadan bırakıp gitmişti. Onun hakkını işletip artırdım, birçok malı oldu. Bir müddet sonra bana geldi ve: "Ey Allah'ın kulu, ücretimi ver!" dedi. "Gördüğün deve, sağır, koyun ve hizmetçiler hep senin ücretinden hâsıl oldu" dedim. "Benimle alay etme" diye mukabele etti. "Seninle alay etmiyorum" dedim, bütün malını alıp gitti, hiçbir şey bırakmadı. "Rabbim, bunu sırf senin rızân için yaptıysam, bizi kurtar! Bunun üzerine mağarayı kapatan kaya yuvarlandı ve kurtuldular." (Buhârî)

1-2 Yeni Ahit, Paulus: Romalılara Mektuplar, 7. Bölüm 14-25
3-4 Kuran’ı Kerim, 11/112 ve 2/143



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...