Modernite ile insan yaşamına
sızan ideolojiler insanlığın en etkili uygulanır kuramı olan maddi pragmatizmi
imal ederek insanın yarım yamalak
parçalamacılığa indirgenen değerler zincirini inşa etmiş, ayrıca gerçekliği
saptıran mitleri de üretmiştir. Mitler pragmatizm vasıtasıyla erişilmek istenen
hedefleri örterek batılın yolunu açan mihenk taşlarıdır. Bu ölçütler daha önce
sözünü ettiğimiz gibi, kapitalin yarattığı öznelleştirme araçlarının
dayanağıdır da aynı zamanda. Unutulmamalı ki, gerçekliği biraz ucundan dahi
çarpıtmak batılın devreye girerek domino taşı etkisine sebep olur; sıradanlığın
ve sahtenin değerinden söz edilmeye başlar. Bu hal en önce bireyin kendisine
dair gerçekliği örterek, doğruyu perdelemesine ve kendini öz beyanına inanmaya
başlamaya iter. Bireydeki gelişim eksikliklerinin başında kavramsallığı
önemsememesi, öğrenmeye ve istişareye üşenmesi, asgari uzlaşmadan inatla
kaçması geldiği halde; o bir takım kişisel gelişim aygıtları vasıtasıyla
eksikliği gidermek yerine, onu görünür kılmamayı tercih ederek, etki ve yan
etkilerini bilmediği hazır tabletleri yutmayı yeğler.
Emeğin, çalışmanın alanlarına
ilişkin öznelleştirme araçları bir yönüyle gerçeklik yansımalarından, diğer
yanıyla üretilen mitos-modellemelerinden neşet eden geniş bir yelpazeye
sahiptir. Ama her hâlükârda ortak yan, sürümlerin modalaştırılmasıdır. Örneğin,
sömürüyle oluşan sermaye birikiminin bir sonucu olarak, şirketlerdeki personel
işleri sömürge döneminden esinlenen bir analoji ile “insan kaynağı” kavramı
şeklinde formüle edilmiştir. Kürevi değişimlerin en belirgin yansımalarından
olan kriz-bunalım olgularıyla birlikte birçok şeyin yeniden yapılandırılmaya
çalışıldığı aşamalarda, eski tanımlamalar da yeni öznelleştirmelere uygun
olarak yeniden tasarlanmakta ve politikalar buna göre üretilmektedir. Aynı
şekilde liderlik olgusunun çok fazla dillendirilmesi ve bununla alan açılımı
bulan çalışanlar üzerinde “heveslendirmenin”
aktive edilerek yapay ve sanrılara dayanan bir liderler güruhunun oluşturulması
da, insanı gerçekten koparmanın araçlarından biridir. Bu meyanda, insan
hayatında aşırı şekilde baskın olan “paranın
realitesi” kaynaklı piyasa gerçekliğini uyduran zihniyet, muhtelif
kılıklara bürünerek insana paket modeller
sunmakta ve onun kendi özneleşmesine olanak vermeyerek, çeşitli modalaştırılmış
sunumları örgütsel amaçlara ulaşmak için bir aygıt olarak ve insanı da kullanışlı
bir alet mesabesine indirgeyerek sevk ve idareyi buna göre kurgulamaktadır.
Bu kurgunun sürüklediği noktada, tüm
değişken unsurların oluşumu insan, ona ait olan çok yönlü emek ve üretim araçları
kaynaklıdır. Hal böyle iken, soru(n) şudur: İnsani bağlamda İK, bu oluşumlar ve
tüm süreçler içinde nerede durmakta, katkısı nedir ve ilişkiler yönüyle
konumlanmasına yönelik analizler ve değerlendirmeler yapılmakta mıdır? Buna
bağlı olarak hakikatte olması gereken maddi katkının, payın parasal değerinin hangi
sırasal öneme sahip olmasıdır. Öncel olan İK’nın odaklanma alanının insan mı,
yoksa insanı soyutlayabilen, hatta yan fonksiyonlara indirgeyen
çeşitlendirilmiş ve dahi karmaşık süreçsel alanlar mı olduğudur? İK gerçekten
samimi ve bilinçli olarak birebir insanla ilgilendiği ve “sahaya indiği”
takdirde, insanın yarattığı maddi-manevi değere, insan için yapılan harcamanın
misliyle geri dönüşüne ortak olacaktır.
İK gelişim olgusunun okumasını,
irdeleyerek ve gerekli donanıma haiz olmak koşulunu yerine getirerek
yapmalıdır. Burada geleneğin ve vicdanın niteliği, üretmeye muktedir
potansiyelinin keşfedilmesi ve iyi niyet doğrultusunda salih amele dönüştürülmesi
gerekmektedir. İyi niyet ve salih amelin temeli sadelik ve adalet duyarlılığı
içinde iş yapmaktır. Günümüzde de hâkimiyetini sürdürmekte olan ve hemen her
alana nüfuz eden reel politik doktrininin sorgulaması sermayedarlar tarafından
titizlikle yapılmaktadır. Yeni Ahit’te yer alan Paulus’un “Romalılara
Mektuplar” bölümünün 7. Bölümünün 14-25 tümcelerinden kotarılan batının reel
politik anlayışının1, ülkemiz insanının büyük çoğunluğunun
bağlantılı olduğu kadim ilim ve bunun asli şeklini belirleyen Kur’ani
öğretilerle alakası yoktur. Böyle bir durumda bizim geliştirmemiz gereken
hakiki kapsayıcı zihniyet, nefsi ve diplomatik etik doğrultusunda değil,
vicdani ve insani güzel ahlak çerçevesinde inşa edilmeli, ayrıca sadece
medeniyet tasavvuru ile sınırlı değil, umran merkezli olmalıdır. Bundan dolayı
batının geliştirdiği reel politiğin dayandığı Paulus’un “… içimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde
iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum,
istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğimi yapıyorsam, bunu yapan artık ben
değil, içimde yaşayan günahtır…”2 şeklindeki sözleri bizim
politik saplantılarımızı şekillendirmemelidir.
“Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında
yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp
da çizgiyi aşmasın: çünkü unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor.”3 ve
“… ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir
toplum (ümmeten vasaten) olmanızı istedik ki, (hayatınızla) tüm insanlığın
huzurunda hakikatin şahitleri olun ve Elçi de sizin huzurunuzda ona şahitlik
yapsın…”4 ayetlerinin bize öğrettiği orta yolun dosdoğru
insanları olarak yaratılana adalet, vicdan ve duyarlılık içinde yaklaşmaktır.
Bu
çalışmayı Peygamberimizden (s.) rivayet edilen bir hadis ile hitama erdirmek
istiyorum:
Bir yere gitmekte olan üç kişi, yolda yağmura
yakalanıp bir mağaraya sığınıyorlar, yağmurun getirdiği büyük bir kaya parçası
mağaranın ağzını kapadığı için içeride mahpus kalıyorlar ve aralarında
konuşarak "Allah nezdinde en değerli olması muhtemel amellerini öne
sürerek kurtuluş için duâ etmeye" karar veriyorlar. Bunlardan birisi
(üçüncüsü) şöyle niyaz ediyor: Ya Rab! Ben üç işçi tutmuş, bunlardan ikisinin
ücretini ödemiştim; üçüncüsü ücretini almadan bırakıp gitmişti. Onun hakkını
işletip artırdım, birçok malı oldu. Bir müddet sonra bana geldi ve: "Ey
Allah'ın kulu, ücretimi ver!" dedi. "Gördüğün deve, sağır, koyun ve
hizmetçiler hep senin ücretinden hâsıl oldu" dedim. "Benimle alay
etme" diye mukabele etti. "Seninle alay etmiyorum" dedim, bütün
malını alıp gitti, hiçbir şey bırakmadı. "Rabbim, bunu sırf senin rızân
için yaptıysam, bizi kurtar! Bunun üzerine mağarayı kapatan kaya yuvarlandı ve
kurtuldular." (Buhârî)
1-2 Yeni Ahit, Paulus: Romalılara Mektuplar, 7. Bölüm 14-25
3-4 Kuran’ı Kerim, 11/112 ve 2/143
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder