Siemens’in
eski Holding Gelişim Direktörü M. Mirow’a göre –tam olarak aynı görüşte olmasam
da- öğrenen organizasyon yalnızca yeni bir yapı değil, aynı zamanda düşünmenin
de değişimidir. Ekonomi ve İşletme bilimi açısından “Öğrenen Organizasyon”
kavramıyla ilgili olarak tam anlamıyla ortak bir düşünceye varılamamıştır.
Gerçi birkaç tanımlama bulunmakla birlikte, somut odaklanmış bir konseptten söz
edebilmek zordur. Kavramın derinlemesine ve çok boyutlu bir pratiği
kapsamasının; olgunun bizatihi yaşanması gerekliliğinin bunda etkin bir rol
oynadığını düşünüyorum.
Kavrama
ilişkin ağırlıklı görüş, kendini sürekli olarak geliştiren bir organizasyonun
söz konusu olduğu üzerinedir. Yani burada sıra dışı olmayan, normal ve her daim
gündemde olan bir dönüşümden bahsedilebilir. Konu hakkında en detaylı
çalışmaları yapan Peter Senge’ye göre, öğrenen organizasyonun temelinde bir
zihniyet değişikliği yatmaktadır. Bu değişikliğin yapısını ise “kendimizi
dünyadan ayrı görmekten dünyayla bağlantılı görmeye, problemlerimizi dışarıdan
bir başkasının veya başka bir şeyin yol açtığı problemler olarak görmekten
kendi eylemlerimizin yaşadığımız problemleri nasıl yarattığını görmeye yönelten
zihniyet değişikliği” olarak açıklamak mümkündür.1 Ancak kanımca,
Senge’nin bu görüşündeki sorunsal “dışarıdan bir şeyin yol açtığı”
vurgulamasında yatmaktadır. Zira pratik anlamda bazı problemlerin bizden
kaynaklanmadığı gerçekliği çok açıktır; örneğin doğal afetlerin, sabotajların
yol açtığı sorunlar gibi.
Aslında
öğrenen organizasyon olgusunun sadeleştirilerek daha iyi anlaşılması açısından
şu açılımı yapmamız yerinde olacaktır: Bir organizasyonun yönetim güçleri ve
diğer çalışanlarının birlikte yürürlüğe koyacakları değişimi, örgütün gelişimi
için çalışanların birlikte ve organize olarak realize edecekleri öğrenme
proseslerine dayanarak evrimsel bir dönüşüm ve yumuşak bir yaklaşımla küçük
adımlar şeklinde ortaya koymalarıdır. Bu bağlamda; organizasyonel değişim,
evrimsel bir dönüşüm ve öğrenen bir örgütten oluşan üç fazlı bir modelden
bahsedebiliriz.
Öğrenen
organizasyonun amacı, çalışanların öğrenme ve bilgi kapasitelerinin
arttırılması suretiyle işletme performansının yükseltilmesidir. Burada önemli
olan konseptin bilme-anlama ve inovasyon hedefli olması; yani bilgi ve
inovasyon yönetiminin önemli ve öncelikli kılınmasıdır.
Organizasyonel öğrenme hakkındaki
en tanınmış modelleme C. Argyris ve D. Schön’e aittir. Bu modelleme üç farklı
öğrenme düzeyini içerir: Tek(li) döngü (Single-Loop-Learning), çift döngü (Double-Loop-Learning) ve
öğrenmeyi öğrenme (Deutero-Learning).2
Tek döngülü öğrenmenin anlamı uyumu,
uyumlanmayı öğrenmektir. Bu kapsamda, arzulanmayan işletmesel sonuçlar elde
ettiğimiz takdirde, eylemlerimizi uyumlamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Buna
göre, eylemlerimizin etkinliği mevcut şartlar altında artacak („doing
the things right“), en iyi neticeler alınacaktır. Böylelikle eylem tarzının
planlamasına ilaveler yapılmasına gerek kalmayacaktır. Bu öğrenim modeli için
şöyle bir örneklem sunabiliriz:
·
Üretim birimindeki bir işçi saatte 150
parça ürün hazırlamalıdır. Ancak sadece 140 parça civarında bir üretimi
başarmaktadır. Bunun üzerine daha hızlı çalışır ama çalışma tarzını
değiştirmez.
·
Bir işletmenin üst yönetimi mevcut
gidişatta cironun, planlama değerlerine paralel artmayacağını fark eder. Bunun
üzerine reklam harcamalarını yükseltmek suretiyle satışları arttırma yoluna
gider.
Çift
döngü değişim öğrenimidir. Single-Loop-Learning’in sonuçları iyileştirmedeki
tedbirleri yetersiz ise, temel-çerçeve koşulları üzerinde tekrar düşünülür ve
gerektiğinde bunlarla ilgili değişime gidilir. Tekli döngünün aksine burada
mevcut eylem tarzının kapasitesinde değişiklikler yapılarak genişleme
oluşturulur. Örnek olarak aşağıdaki durumları verebiliriz:
·
Daha da hızlandırılan çalışma neticesinde
de 150 parça hazırlanamıyorsa, çalışan mevcut koşullarda değişiklik yapmayı
dener. Gerekli olan aletlerin ve materyalin düzenini değiştirerek tasarımlar ve
becerileri bir araya toplayarak geliştirir.
· Arttırılan
reklam faaliyetleri beklentileri karşılamamış ise, işletme ürün fiyatının
ölçülü ve dengeli olup olmadığını sorgular. Her ne kadar o güne değin yüksek
fiyat stratejisi izlenmişse de, fiyatlarda indirime gidilir.
Deutero-Learning
modeli problem çözmeyi ve süreçleri öğrenmektir. Bu meyanda işletmenin geçerli
öğrenme aşamaları derinlemesine analiz edilir ve sorgulanır. Mevcut öğrenme
stratejilerinin en iyi şekilde kullanılması ve böylece organizasyonun öğrenme
kabiliyetinin iyileştirmesi amaçlanır. Bu model daha doğrusunu, iyisini
öğrenmenin öğrenilmesidir.
Görüleceği
üzere sunulan bu modellerin ortak özelliği kolay anlaşılabilir olmasının yanı
sıra, birçok çalışanın “zaten öyle olmalı, öyle yapılıyor” diyeceği ve
onaylayacağı türdendir. Ancak burada kritik nokta, pratiğin ve bu pratiğin
içerdiği gerekliliklerin hakkıyla yerine getirilmiyor olmasıdır. Gerek
ülkemizde gerekse batıda konuya ilişkin alan yazınında uygulamaya yönelik,
bizzat işletme sahasındaki tecrübelere dayalı “yaşayan aktarımların” fazla yer
bulmaması anlama ve dolayısıyla anlamlandırmayı, kavramayı ve konuyu öğrenmeyi
malul kılmaktadır. Hatta akademik araştırma ve inceleme bazlı çalışmaların dahi
yüzeyselliği aşamadıkları görülmemektedir. Bunun başlıca nedeni –bahusus
ülkemizdeki çalışma dönemimde şahsımın müşahede ettiği üzere- saha
çalışmalarının akademisyenlerce üstünkörü yapılması ve işi bizâtihi yapan
çalışanlarla bir arada havanın solunmaması ve ortam paylaşımının
yapılmamasıdır. Aynı şekilde şirketlerdeki yönetim güçlerinin de çalışanlarla
sahada birebir beraber olmaya ve paylaşıma zaman ayırmamaları işletmesel
tabanda öğrenmenin –bırakın ne anlama geldiğini !!!- önündeki en büyük
handikaptır.
1
KÖKEL, F., "Öğrenen Organizasyon İlkelerinin Kurum Kültürü İle
İlişkisi", Human Resources, Yıl 3, Sayı 2, Nisan-Mayıs-Haziran 1999, s.42
2 http://www.vordenker.de/gerald
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder