TKY’de anlam sorununa
ilişkin yapabileceğimiz bazı çıkarımları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
·
HKY’de
sürekli artan bürokrasi-kırtasiyenin oluşturduğu karmaşa riski çok fazladır. Bu
durum çalışanları gereksiz ve verimsiz pek çok uğraşın içine ve yeni yetişen
personeli veya daha sonra istihdam edilecek çalışanları “kirli iş” baskısı
altına sokabilir,
·
Plan ve
gerçekleşme arasındaki farkın çok fazla olma olasılığı çok yüksektir,
·
İş
akışları, planları, süreçleri tanımlamaya tabi oldukları için çok fazla sayıda
istisnayı içeremez, bu nedenle istisnaların rutin olduğu işlerin
betimlemesi imkânsızdır,
·
Sürekli
iyileştirme felsefesinin mutlaklaştırılması, yöntemsellikte döngünün
kısırlaşması riskini barındırmaktadır. Zira her problemin çözümünde geri
dönüşün yapılması ve sebeplerin temellendirilmesi zorunluluğu ve bunun
tekrarları, sabite kılınan bir doğrunun ileride yanlışlanması halinde içinden
çıkılması son derece zor sorunlara sebebiyet verebilir (Bilimler Teorisindeki
Münchhausen Üçlemi veya Sendromu),
·
İnsandaki
sürekli iyileştirme potansiyelinin abartılması sonucu oluşan hatalar ve zanlar,
çalışanlarda derin saplantılar/takıntılar oluşturabilir. Zaten çalışanların
büyük kısmının genel olarak TKY’ne inanmamasına-güven duymamasına ve onu
gereksiz görmelerine yol açan nedenlerin başında bu sıkıcı ve baskı oluşturucu
durum gelmektedir.
Bu türden örneksel
çıkarımlar arttırılabilir. Sonuç olarak, TKY’nin sisteme taşıdığı değer
anlamlandırmanın genleşmesine paralel zemin bulmaktadır. Bu noktada, TKY’nin
üretim proseslerindeki değeri oldukça direkt anlam bulurken, aynı durum
hizmetlerin süreçlerinde söz konusu olmamaktadır. Hizmetler açısından her şey
bir yana, sadece müşteri ilişkileri ve memnuniyeti hususu yığınla risk
barındırmakta ve bunların fark edilip önlenmesi veya vuku bulanların çözüme
kavuşturulması sıklıkla problemli olmaktadır. Bu durumda, şirketlerin çoğunun kalite
ve müşteri bağlantısının ortaya koyacağı değeri, sömürü odaklı olmanın hâkimiyeti
altında konunun hassasiyetini bildikleri halde etik ve adil duruştan adeta
kaçar gibi uzaklaşmaları en önemli rolü oynamaktadır. Durum böyle olunca, kısmi
sivil hareketin oluşturduğu bilinçlendirilmiş baskı, devlet erkini “Tüketici
Haklarının Korunması” ana başlığı altında çeşitli hukuki düzenlemeler yapmaya
yönlendirmektedir. Hâlbuki şirketlerin bu hususta hassasiyet içinde sorunlara
süratli çözüm getirmesi –ki mümkündür- düşük maliyetle şirket markası ve
itibarına tanıtım olanağı sağlayacak, ayrıca ilaveten özellikle manevi yararlar sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder