6 Ekim 2014 Pazartesi

İş’in Teorisi 9/1: Kapsayıcı Strateji - Giriş

Carl von Clausewitz’in meşhur eseri Savaş Üzerine (Vom Kriege) ile tanışmam 1983 yılında Lenin’in Eserleri üzerine yaptığım bir tez çalışması ile oldu. Lenin’in, Clausewitz’in eserinin belirli bölümleri üzerinde bizzat kendi el yazısı ile aldığı notları son derece ilginç bulmuştum (Lenin Clausewitz’den öğreniyor). Bilhassa politikayla ilgili olarak yaptığı betimlemeler ile öncel olarak siyaset teorilerinin uluslararası ilişkileri kapsayan yönüne dair tezlerini ve marksist kuram üzerinden türettiği kendine özgün tarzdaki materyalist diyalektik temelli politikaya (marksist-leninist doktrin) ilişkin yorumunu son derece etkileyici bulmuştum. Diyalektiğin büyüsü! Lenin’in çıkarım-yorumsaması oldukça etkilendiği bu eserden hareketle, onun siyasi taktik ve stratejisinin kuramsal çerçevesini ve tanımını belirlemiştir.
Anglo sakson bilim felsefesinin ağırlıklı tüme varımsal yaklaşımına dayalı bölümleme-parçalama metodu doğrultusunda, politikayı en basit anlamıyla iç ve dış olarak ayırması, ürettiği reel politiği de bu ayrım üzerinden uygulamasına karşın, marksist-leninist pratik -Clausewitz’in sıklıkla ve ısrarla vurguladığı gibi- sürekli tümsel olarak görülen politika tarafından belirlenir. Bu bağlamda, politika bütünsel ve her daim öncel olandır; diğer tüm oluşlar tümsel olanın, yani politikanın araçlarıdır. Politik istem, bölünmüş-parçalanmış uygulamalarda dahi her bir parçayı politiğin tümsel varlığına uygun ve uyumlu olarak yine bir bütün olarak kavrar ve gerçekleştirmeye çalışır. Savaş, barış, ekonomi, uluslararası ilişkiler, diplomasi, toplumsal kurumlaşmalar, hatta bireyselleşmenin bazı önemli elementleri dahi politikanın diğer araçlarla devamıdır ve tamamı politikaya tabi kılınmıştır. Buna göre, diğer bir açıdan bakıldığında politikanın araçlarının unsur olmaktan maada birer suret, yansıma olduğu çıkarımının tartışmaya değer bir husus olduğu kanısındayım.
Clausewitz’in eseri üzerine yapılan çalışmalarda genel olarak her ne kadar strateji kavramı öne çıkarılsa da, şahsım açısından eserin anasırını politika olgusu oluşturmaktadır. Stratejinin politikanın yan bir ürünü, aracı olduğunu belirtmiştim. Çalışmamın başlığındaki “kapsayıcı strateji” ile işaret ettiğim husus, aslında politikanın bir bütün olarak stratejiyi üreten sistematik ve dinamik tümsel bir yapılanma olmasından ve kavramın sonuna veya başına “herhangi bir kelimenin” konulduğu “strateji” söylemlerinden (stratejik öngörü, planlama, mimari, liderlik, yönetim vs.) ve bunun getirdiği “dayanılmaz parçalanmayı” toparlama çabamızdan kaynaklanmaktadır. Bu türden eklemeler baktığımızda konunun gittikçe dağıldığını ve kontrolsüz bir şekilde kendi içinde de bölündüğünü görüyoruz. Farklı çevrelerin kendi bakış açıları doğrultusunda “strateji” olgusunu dört bir yandan çekiştirdiğini gözlemlemekteyiz. Böylece her alanı ayrı ayrı sahiplenen kuruluşların, eğitim kurumlarının boy gösterdiği, toparlayıcı düşünmenin bölük pörçük edildiği bir “strateji katmanları pazarı-evreni” oluşturulmaktadır. Bu durum kafa karıştırıcı olmanın ötesinde, somut ve soyut anlamda çeşitli rantlara, sömürülere kapı açmaktadır. Bir kavramın-olgunun evirilme süreçlerinden geçmesi ve insanın düşünme kabiliyetinin özelliklerinden dolayı parçalanması doğaldır. Ancak, belirli aşamalardan sonra bu denli parçalanmanın getirisi onun bitişi anlamına gelebilir. Bu nedenle, kavrama dair oluşturulan paradigmaların bu gidişle sürekli yamamalarla kavramının başına daha çok kelime ve yorum gelecektir. Bu “zıvanadan çıkma” halinin ya önüne geçeceğiz ya da bu olguyu yozlaştırıp tüketeceğiz. Bundan dolayı bu meseleye kapsayıcı bir anlam yükleyip, toparlayıcı bir kavrama odaklanacağız: Stratejiden söz edilen ve onun etkin uygulanmaya çalışıldığı her türlü ortamın veya durumsallıkların kökeninde başat oluşturucu olarak politika yatmaktadır.
Politika olgusunun tümselliğini iyi anlayan diğer bir ismin Adolf Hitler olduğu görüşündeyim. Ancak, onun anlamlandırma ve aktarımdaki pragmatist yaklaşımı ve bundan neşet eden totaliter ve şiddet eğilimli uygulamaları, potansiyel faşist ve ırkçı uyanışı tetiklemiştir. Bu durum insanlık tarihinin belki de en ağır dramının yaşanmasına ve bir toplumun çöküşüne sebep olmuştur. Bu ve benzer örneklerin gösterdiği üzere, bir olgunun anlaşılması ve anlamlandırılmasında belirli potansiyel riskler bulunmaktadır. Bu nedenle, bu süreçlerin okumasının çok iyi ve titizlikle yapılması ve olası risklerin olabildiğince geniş kapsamlı olarak tespit edilmesi elzemdir. Politikanın bu noktalarda yüzleşeceği en kritik risklerden biri yönetim belitinin, totaliterlik ve şiddet uygulama risklerini barındırmasıdır. Bundan dolayı, günümüzde insanları ilgilendiren her türden organizasyon aygıtlarının sevk ve idaresinde, risklerin karşısına bertaraf edici veya koruyucu mekanizmalara dair uygulanabilir nitelikli aksiyomlar geliştirmemiz şarttır. Yönetime dair olan risklere karşı geliştirilmesi gereken önlem modelleri arasında, “İyi Yönetişim” yapılanmasının son derece elverişli olduğunu düşünüyorum ki, bu çalışmada sunulan favori modelleme bu olacaktır.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...