Bir sistemin ortam, zaman ve durumsallığa
bağlı olarak bağdaşık bir karakter arz etmemesi normaldir. Doğal olmayan
insanın mükemmelliğe olan isteğinin sınırsız olarak algılatılmasını, aslında
dürtülenin arzular ve bunların çabuk tüketilen duygular olduğunu fark edemeyip,
bu türden sistemlerin titizlikle incelenmeden hayatımızın içine sokulmasıdır.
Örneğin, kalite sistemleri bağlamında oluşan son derece basit bir yanılsama,
sistem sayesinde disipline ve düzgün işleyen bir düzenin ve uyumun oluşacağı
algısıdır. Oysa sistem uygulamalarının analizinde öncelikli olarak fark
edilebilecek husus, karmaşık iş akışlarının bir noktadan sonra kendilerine dair
herhangi bir etiketleyici imlem sunamayacaklarıdır. Bundan ötürü, endüstriyel
süreçlerin kalite yönetimi vasıtasıyla sevk ve idare edilebileceği ya da onlara
hükmedilebileceğini düşünmek sanrıdan öte bir şey değildir. Ayrıca, sıklıkla
görülemeyen diğer bir husus, örgütlerin genelde kalite yönetiminin kendi
kendini refere eden bir sistem olduğunu tam anlamıyla kavrayamamaları; bu
nedenle iyileştirme aşamaları açısından süreçlere veya türetimlere
odaklanmaları; ancak asli olanı, yani kalite yönetim sisteminin kendisinin
sürekli iyileştirmeye tabi olması gereken bir süreç olduğu realitesini
ıskalamalarıdır. Ayrıca üretim, ürün, iş ve bunlarla ilgili her türlü elemanların
yapılarının tam anlaşılmadan, insan ve davranışlarının ikinci plana itilerek
yürütme sağlamasına gitmek hayalciliktir; insan uyum sorunu yaşadığı şeylerle
bir noktaya kadar uğraşır ve tatmin edici bir sonuç üretemez ise çabayı bir
kenara iter. Yaptığı iş ile herhangi bir nedenle ve onu tatmin edici bir bağ
ile ilişki kuramazsa, belirlediği motif ile hareket eder. İnsana çok sayıda
amaç ve hedef göstermeniz hiçbir şey ifade etmez; önemli olan kişinin bunları
mantıklı ve gerçekleştirilebilir olarak kabul etmesidir. Bir şekilde “idare
tasarrufu” olarak dayatılmış olan ve hele buna bağlı performans değerlendirmesi
ile bunun çalışana getireceği kazanç ve bir de bunun yanında tüm bunların anlam
getirisi sorunlarla örülmüş ise, herhangi bir motive ediciden değil, aksine
stresörlerden bahsetmek gerçekçi olacaktır. Misyon,
vizyon, iş planlaması gibi hususların önemli öğeler olarak sunulduğu bir
sistemde karşılıklı çıkarlar örtüştüğü zaman uyum için ilk adım atılmış olur.
Değerin oluşması, anlamın ehemmiyeti gibi hususların realize edilmesi diğer bir
adımdır ve sistemin taban bulması ise ancak tepe yönetiminden daha aşağı
katmanlara değin yeterli uzmanlaşmanın olmasını gerektirir. Bunların varlığı
dahi TKY için emekleme koşullarıdır. Diğer bir şart, TKY’nin gerçek anlamda
–samimi olarak- çalışanların işletme içi ortamının ve üretim süreçlerinin
denetlenebilirliğini (aidiyet duygusu ve işletmeyle bütünleşmeye motive etme)
sağlayıcı işlevine karşılık, yaşamın diğer (toplumsal çevre, sağlık, kültür,
eğitim, adalet, vs.) alanlarına yansıması ve dış ortamın kalitesine katkısının
ne olup olmayacağı konusudur. Ve şu sorun nasıl aşılacaktır: TKY’de verimlilik
ve performans artışı sağlamaya dair körleştirici
amaç. Verimlilik, piyasa koşullarında kaynakları en uygun şekilde kullanarak,
en düşük maliyetle en yüksek kaliteyi üretmek anlamını taşıyor. Çalışanlar
açısından ise; düşük ücretle en kısa sürede, daha az hatayla en yüksek verimi
sağlamak ve iş yükünün arttırılmasında ve çalışma süresinin uzatılmasında
gönüllülük esaslarına dayalı 'esnek' bir sistemin (!) oluşturulması. Bu çelişki sorunsalın
temelidir ve sanki ebedi aşılamazın keskin
sarkacıdır.
TKY’nin çalışanlara tanıtılmasında, kulağa hoş gelen
söylemler ileri sürülmektedir: Katılımcılık (yönetime ortak olma), kendini
ifade hakkı, karar birlikteliği, çözümlerin (karar) süreçlerine katılma, vs... Söylemlerin
tersine uygulamalarda çalışan hakları (ücret, sosyal haklar, güvence, vs.)
ikinci plana itilmekte, kalite çemberleri ile çalışanlar rekabet (yarışma) ve
birbirlerini denetlemeye sürüklenmektedirler. Üstüne üstlük böylelikle
çalışanların özgürleştirildikleri ileri sürülüp, esnek çalışmanın
meşrulaştırılması yoluna gidilmektedir. Esnek
çalışma nakdi sömürüye tabi tutulan insanı, vakti olarak da sömürmektir. Sinerji,
duygudaşlık, katılım, kalite, çağdaşlık, insanı esas alma türünden kavramlar
kârlılık ve rekabeti arttırmak amacıyla kullanılmaktadır. Oysa hizmet ve ürün
salt meta, insan esaslılık ise müşteri odaklı kalite anlayışına dönüştürülmektedir.
Müşteri memnuniyeti söyleminin oluşturduğu diğer bir sorun, çalışanın kendisine
verilen değerin, müşteriye verilen değerin yanında esamesinin okunmadığına dair
inancıdır.
TKY açısından diğer
önemli husus; sistem anlayışı, modellemeler ve teorinin araştırmanın mantığına
ve daha da önemlisi tümünün ne denli bilimsel sınamalara açık olup olmadığıdır.
Örneğin, hedeflerle yönetim olarak adlandırılan yöntem-tasarımın meşruiyet
arayışına öncelik vermesi ve diğer pek çok sistem parçaları için bu arayışın
yeğlenmesi düzencenin kırılgan noktalarından biridir. Bundan hareketle sistem
başlangıçtaki –tüm sorunlara rağmen- dinamizmini zaman içinde tekdüzeliğe ve
bunu müteakip durağanlığa bırakmakta; atıllığa mahkûm olan büyük bir dogma
kütlesine evirilmektedir. Mantıki ve pratik çıkarımlarının sınamalardan beri
kılınması ve bunun yanı sıra kişilerdeki güven-inanç aşınması, ortama
uygunluğunun aşırı standartlaşma nedeniyle oluşan atıllık ve realist olmayan
gönüllülük söylemi TKY’ni uyumsuz ve sempati duyulamayan bir sistem haline
getirmiştir. TKY’nin marka özelliğini yitirmesi ve daha esnek olan anlama,
anlamlandırma ve öğrenmeyi gerçek katkılar olarak sunan, insan için iş içi-iş
dışı ayrımını dengelemeye çaba gösteren daha uyumlu ve pratik olan basit
yönetim tarzları yavaş ve sayıca henüz azınlıkta da olsa bazı işletmelerde yürütmeye
konulmaktadır.
Konuya ilişkin son
sözü esin kaynaklarımızdan biri olan Deming’e bırakalım ve onun TKY’ne ilişkin
yaşamının son zamanlarındaki bir belirtimini not düşelim: “ Mevcut yönetim
sistemimiz insanlarımızı mahvetti. İnsanlar içsel bir motivasyon, kendine
saygı, gurur, öğrenme merakı ve zevkine sahip olarak doğarlar. Yıkım çocuklukta
– ödüller, okulda aldığı dereceler, yıldızlı pekiyiler- başlar ve üniversitede
devam eder. İşyerinde insanlar, takımlar, departmanlar derecelendirilir; iyi
olanlar ödüllendirilirken, kötü olanlar cezalandırılır. Departmanların hepsinin
bir aradaymış gibi gözüken, aslında ayrı ayrı uyguladıkları hedeflerle yönetim,
kota, teşvik ödemeleri, iş planları bilinemeyen çok sayıda kayıplara yol açar…
TKY, KY, kalite sistemleri gibi kavramlar değersizdir, çünkü bu kavramlar ne
anlama gelmeleri isteniyorsa, o anlama gelirler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder