14 Ekim 2014 Salı

İş’in Teorisi 9/5-1: Kapsayıcı Strateji – İyi Yönetişim ve Şirketlerde Politikanın Öncelliği

Günümüz iş dünyasındaki gelişimlerin en belirgin özelliği, kürevi karaktere haiz olmalarına ilişkin taleptir. Bu durum bir yandan bireyin dünyadaki müthiş karmaşayı fark edip ürkmesine, hatta kötümserliğine neden olabileceği gibi, diğer yandan geniş ve ileri teknolojik olanaklar sayesinde gelişimi geçmişle kıyaslanmayacak derecede yakından izlemesine ve karmaşa içinde fırsatları daha iyi görebilmesine zemin sağlamaktadır. Aslında, dünyadaki gelişimler insan için, nasıl farklılıklar oluşturabileceğine dair ipuçları sunarlar. Bu ipuçları gelecek olarak adlandırdığımız mefhumun yapı taşlarını oluşturmamızda, bize tasavvur ve tasarım olanaklarını gösterirler. Geleceğin tasavvuru; bakış açılarının, farklılıkların çeşitliliğine bilinçlenmenin ve bir medeniyet vizyonunun inşa tasarımının, insanlık ve ayrılmaz parçası doğa için iyi işlerin bizlere aktarımının bilgisini içerir.  Bu bilginin, yaşamın bütünlüğünü gözden kaçırmadan okumasını olabildiğince iyi yapabilmek ve Hz. Ali’nin sözü, “Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz”, bizler için amaç ve hedefi belirleyen son derece yerinde bir önermedir. Konumuzun merkezinde bulunan politika kavramının belirleyici özelliği de sürdürülebilir ve akıllı imkânlar içeren sunuların önünü açarak anlaşılabilir-esinlendirici özelliğe haiz uzak görüşlü olabilme, fark oluşturabilme ve yaratıcılık becerilerini nesiller ötesine taşımaktır.
Bu çalışmada odak kavram “politika”dır. Dünyada üzerine ve üzerinden en fazla tartışılan ve konuşulan konulardan biri, belki de birincisi. Türkçe’de sözlük anlamı; “Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa. Davranış biçimi, düşünce yapısı. Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme. Belirlenen amaç veya hedeflere ulaşmaya yönelik karar ve eylemler bütünü.” gibi tanımlarla karşılık bulur (http: //www.tdk.gov.tr). Dilimizde sözcük karşılığı Arapça kökenli “siyasa (at talimi)” olan bu kelime-kavram, kullanımındaki içeriği açısından çeşitli anlamlarda kullanılır: Politika, her şeyden önce bir yönetme bilimidir, yani siyaset bilimidir; hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işidir. Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisidir. Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettir. Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır. Özellikle bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planların kaynağı ve oluşturucusudur. Diğer yandan, devletlerin veya kuruluşların-işletmelerin bazı belirli katmanlarında politikadan anlaşılan ve bu doğrultuda uygulanmaya çalışılan şudur: Politika, bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir. Ayrıca, Arapça’da “bir işi en güzel şekilde usulüne uygun olarak yapmak”  olarak günlük kullanımda yerini alır. Batı dillerinde sözcüğün kökeni Yunanca “polis: şehir, topluluk-site” kavramından neşet eder. Daha geniş tanımlaması kamusal güç kullanımı ve uzlaşma ihtiyacının oluşturduğu koşullara göre kamusal çıkar çatışmalarının yönetimidir.
Bizim açımızdan dil kaynaklı anlayışımızda, politika ve siyaset kavramları arasında belirli bir ayırım yaptığımız; siyaseti daha geniş, politikayı ise daha sınırlı bir alanda kullandığımız ortadadır ve bu bize özgün bir zenginliktir. Buna benzer ayrımların yapılması Batıda da politika bilimi alanında mevcuttur ve genel olarak anglo-amerikan yorumlama sahasından bilimsel-akademik literatüre boyutsal kavramlar (policypolity ve politicsolarak aktarılmıştır. Politika kavramının iş dünyasına aktarımı bu üç boyutlu kavramlaştırma vasıtasıyla olmuştur: ‘Policy’ yapılanmayı, ‘polity’ süreçleri ve ‘politics’ içerikleri kapsamaktadır ve bunların üst kavramı politikadır. İnsanın yaşamın alanları arasında bilinçli ilişkili-ilintili olarak etkileşime girdiği hemen her konuda “politika” gerek kavramsallık gerekse belirleyici olarak, hem teorik hem de fonksiyonel çerçeveyi oluşturur: Ekonomi politik, yatırım politikası, eğitim-çevre-yayın-çalışma politikaları vs. Politika üst başlıktır; diğerlerinin şekillenmesi, belirlenmesi ve uygulanması ona bağ(ım)lıdır. İş dünyasında politika kavramı ağırlıklı olarak yapılanma boyutu (policy) üzerinde şekillenir ve taban bulur. Bir şirket için bunun anlamı öncelikli olarak şu öğeleri içerir: Önlemler, kısıtlamalar, planlanmış hedefler, likidite, kar, güvenlik prensibi, risklerin belirlenmesi vb. Kanımca bu unsurlardan hareketle yapabileceğimiz en yerinde çıkarım, Fransız devlet adamı A. Briand’ın  “Politika istenilenle, mümkün olanı uzlaştırma sanatıdır” sözü olacaktır (http://www.hatayvatan.com/politika-yanlisi-af-etmez.html). Bir şirketin politikası, önemli ve (kaldırabileceği) uygun iç-dış kısıtlamaları dikkate alarak, kararlı bir şekilde belirlediği amaçlarını gerçekleştirmek için tüm önlemleri alarak hareket etmesi hususunda taban bulur. Bunun yanı sıra likidite, kar ve diğer kazanımlar ve kazançlar, şirket politikasının hedefi olarak güvenlik prensibini  –vazgeçilemez olarak- gerekli ve geçerli kılar. Hâsılı her şirket için risklere karşı koruyucu önlemleri almak en temel ihtiyaçtır. Genel işletme kavram anlayışının uygulanmasında her türlü tedbirler şirketin politikasının risklere dair uygulayabileceği stratejilerin içeriğini oluşturur.
Yukarıdaki belirtimler çerçevesinde, politikanın iş hayatı veya şirketler açısından iki önemli ve değerli ana unsuru öne çıkardığını görüyoruz: Güven ve istikrar. Bu yönüyle, modern anlayışta her kurumlaşmış yapı için siyasetin marifetiyle ortaya konan en önemli maddelerin bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Hatta güven ve istikrarın unsur olma hüviyetinden maada ilkeler olarak belirlenmesi ve benimsenmesi daha da yerinde bir belirleme olacaktır. Eğer söz konusu iki kaide, güven ve istikrar; adillik, hukuka bağlılık, hesap verebilirlik, saydamlık, katılımcılık, etkinlik, tutarlılık (öngörülebilirlik), sorumluluk, yerinde(n)lik ve ölçülülük gibi ilkeleri türetip, uygulanır kılıyorsa, politika “yönetişim” olgusundaki potansiyele kabiliyet kazandırmış olur. Bunların gerçeklemesini istemek bir tür “ideal yönetim” oluşturmaktan geçer. Bu ideale ulaşmak için belirtilen ilkelerde hangi derecede veya oranda erişim sağlanmış ise, politikanın başarısı da o düzeydedir. Diğer yandan yönetişimi sarmalayan politika, yönetim modellerinde sunulan yatay ve dikey yapılanmalara ilişkin özgün bir bakış açısına sahiptir: Yatayın anlamı, politikanın bir işletmenin alan düzleminde barındırdığı her türlü somut ve soyut birimleri yayılım ile kapsama alanına mündemiç kılmasıdır. Dikey ise işletmede zamanla oluşan çok katmanlı sistemi oluşturan aktif unsurları görünür kılar ve bunları analiz etmemize imkan sağlar. Bu doğrultuda politikanın belirlediği başat amaç, her iki yapılanmanın oluşturduğu bütünü “birlikte katılım ve karar alma-belirleme” ilkesi çerçevesinde kısmi esnetme ile işlevsel kılmayı hedeflemesidir. Bunların dışında politikanın, klasik yönetim modellerinden ayrı olarak yönetişime ilişkin geliştirdiği farklılık pek çok işletmede marjinal olarak nitelendirilen insan değerinin üretimlerini diyagonal yapılanmanın yapı taşları olarak kabul edip, yatay-dikey anlayışına entegre etmesidir. Bu uyumlama işletme içi rekabeti yumuşatarak, kopuşlar oluşturabilen görev ünvanlamalarını ve keskin ayrımlı ast-üst ilişkilerini dengelemek hedefine yönelik olduğu kadar, rasyonalizasyona ve sosyalleşmeye dair karar almalarda en azından ilgili yakın periferiyi karar sürecine dâhil etmeyi amaçlar.
Bazı çevreler, yönetim teorisyenleri yönetişim modellerinin demokratikleşme süreçlerini yürütüme soktukları için işletmelerin doğasına aykırı olan bir sistem yapılanmasına gittiklerini ve bunun şirket içi disiplin açısından bazı zaaflara yol açacağını öne sürerler. Aslında, yönetişim ile hedeflenen şeylerden biri tam tersine şiddetlenen ve yöneticiler dâhil tüm çalışanları strese sokan şirket içi düzensizlik ve iş yükündeki artışın yol açtığı dengesizliği bertaraf etmektir. Yönetişim bireyler arası zayıf iletişimi güçlendirmek ve birlikte karar alma süreçlerini uygulamaya sokarak, bir yandan ilişkiler bağını düzenlemeyi ve kopuk olan işbirliği ağını yönetmek, diğer yandan da ortak moral-motivasyonu güçlendirerek lüzumsuz işleri, mental ve materyal savurganlığını bertaraf etmeyi amaç edinmiştir. Yoksa ana amaç demokratizasyon değildir, bu olabildiği kadarıyla yan bir sonuçtur.            


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yönetimin Sosyolojisi: Çok Katmanlı Sistemler ve Ticari İşletmelerin Temel Gerçekliği - 3

Araçsallaştırılan yönetişimi dinamik kılan başlıca unsur eyleme yönelik olması ve eylem araştırmasında temellendirilmesidir. Söz konusu ey...