"İyi Yönetişim" politik genleşmedir ve pek
çok yetkinliği içerir. Örneğin, işletmelerin akademya ile işbirliği içinde
yerel ve küresel boyutta kamuoyu alanını dahi kapsayıcı stratejik yönetişime
eklemlemesi, hukuk düzleminde anayasa, kanunlar vs. çalışmalarında şirketleri
sürece dâhil etmeleri, iş hayatının kavram derinliğinin kapsama alanını
toplumu, doğayı, çevreyi vb. içine almasını sağlaması önemli
yetkinliklerdendir. Diğer yandan stratejik yönetişim
temelli işletmelerde, ilkesel olarak “birim
rasyonalizasyonu” olarak adlandıracağımız metodik süreç altında, somut ve
soyut hususlara ilişkin araçsal yöntemler bulunmaktadır. Bunlar üretim, malzeme/stok,
mali ve finansal vb. süreç karakterli alanlara dair olup; maliyet düşürme,
yüksek katma değer oluşturma –ki ücret ve soyut değer üretimi de buna
dâhildir-, nakit akış hızı-stok devir hızı, alacak vadesi (DSO)-ödemeler vadesi
(DPO), verimlilik,
üretim-bakım-işçilik tabanlı personel maliyet değerlendirmesinin ücretlendirme
sistemine dâhil edilmesi vb. değişkenlik arz edebilen unsurlardır. Bu noktada,
tüm değişken unsurların oluşumu insan, ona ait olan çok yönlü emek ve üretim
araçları kaynaklıdır. Hal böyle iken, soru(n) şudur: Stratejik bağlamda bir
şirket, bu oluşumlar ve tüm süreçler içinde nerede durmaktadır, sürece katkısı
nedir ve ilişkiler yönüyle konumlanmasına yönelik analizler ve değerlendirmeler
yapmakta mıdır? Buna bağlı olarak katkının, payın parasal değeri ikincil öneme
sahiptir. Öncel olan işletmenin odaklanma alanının insan mı, yoksa insanı
soyutlayabilen, hatta yan fonksiyonlara indirgeyen çeşitlendirilmiş ve dahi
karmaşık süreçsel alanlar mı olduğudur? Bir işletmenin yönetimi gerçekten
samimi ve bilinçli olarak birebir insanla ilgilendiği ve “sahaya indiği”
takdirde, insanın yarattığı maddi-manevi değere, insan için yapılan harcamanın
misliyle geri dönüşüne ortak olacaktır.
Kapsayıcı
stratejinin işletmenin içine dönük işlevi, dışa dönük olandan daha önemlidir.
İşletmenin başarısı zamana yayılı bir oluştur ve bunu içe dönük uygulamaların
kalitesi belirler. Şirketleri dar zamanlarda koruyan ve gerektiğinde kurtaran
anahtar insandadır. Bu nedenle, kapsayıcı stratejinin politikanın tümselliği
altında gerçekleştirdiği kompartmanlaştırma işleminde öncel rol, çok katmanlı
yönetişim sisteminin her boyutuna nüfuz etme kabiliyetine haiz kılınması
gereken İnsan
Kaynakları/İnsan Değerleri bölümüne
biçilir. Politikanın bu noktadaki yaratıcılığı işletmeye özgün yönetişim
fonksiyonlarını üretmesidir. Bu bağlamda, işletme politikası kullanışsız ve
adeta temayül haline gelmiş, insan ve ortam yabancılaştırıcı ithal süreç,
sistem ve teknik yönetim modellerine mesafeli durarak, insan ve çevre (iç-dış)
faktörlerini ön plana alan, dengeli bir açıklık, hesap verebilir, özgür ve
insan üretkenliğine, çalışkanlığına ve kabiliyetlerine hak ettiği değeri veren
(stratejik) özgün-uyumlu sistemlerin oluşturucusu ve yürütücüsü olmalıdır. Bu
sayede departman etkinliği ön plana çıkarılabilir ve üst yönetimde alan
kazanımı sağlanabilir.
“İyi
Yönetişim” değişim olgusunda etkin rol oynayan, iki değişim türü olarak
belirtilen “stratejik veya operasyonel/işlemsel” yaklaşımları, aşılmış karar
süreçleri olarak görür. Özellikle, Orta
ve Kuzey Avrupa iş dünyasında etkin olan Germen çalışma felsefesi, politika ve
bütünselliğini asli idari mihenk taşı ve belirleyici olarak ön plana alır.
İşletme rasyonalizasyonu ve çalışan ilişkileri açısından sosyalizasyon politikanın
ana ayak faktörlerindendir. Hangi durum ve ortamsallıklarda stratejik,
hangilerinde ise operasyonel “davranılacağı” politika tarafından belirlenir.
İşletmenin geniş bütçeli, mutlak lüzumlu ve titiz ön projeler vasıtasıyla
projekte edilen yatırımları stratejik bağlamda değerlendirilir. Yatırım
dışındakiler ise ya proje bazlı çalışma ya da faaliyetler şeklinde yürütülür. Yönetişimin
zihinsel ve rasyonel tutumu, bu konularda görece muhafazakârdır. İşin yürütümü,
çok zorunlu olmadıkça ve herhangi bir şekilde yüksek fayda sağlamıyorsa, sistem
üzerinde değişimi gündemine almaz. Gideceği noktaya değin gelenekseli sürdürür.
Bu durum gerek çalışma sistematiği gerekse üretim ana ve yan araçları için de
geçerlidir. Yeterli fayda, iktisadi davranış, birikim, kullanım tasarrufu,
israftan titizlikle uzak durma, gerekli işbirlikleri vb. ön plandadır.
Aslında,
yönetişimin kapsayıcı stratejinin bir öğesi ve her ikisinin politik fayda
zihniyetine dayalı araçlar olarak kullanılması çoğunlukla yaşam içinde oluşan
problemlerin çözümü ile yakından alakalıdır. Politika açısından, zuhur eden
problemler fayda elde edilebilecek alan açılımlarına vesile olması yönüyle
birer fırsat olarak görülür. Herhangi bir sektörel sorunun giderilmesi, bundan
hem kendi içinde maddi ve manevi yarar sağlamak hem de yarar ve anlam üzerinde
yükselen değer oluşumunun yarısını realize etmek açısından avantaj sağlar.
Anlamın sağlanması da ağırlıklı olarak sosyalizasyon ve insanileşme ile ilgili
olduğundan toplumsal olana ve doğal çevreye ilişkin çalışmaların işletme
politikası tarafından belirlenmesi yerinde olacaktır (Bu hususta Unilever, Nike
gibi şirketler iyi birer örnektir).
Şirket
politikası değeri
kapsayıcı hedefler oluşturmakta önderlik sorumluluğu taşır ve sıradan
iş yapmayı kabullenmez. Küresel anlamlandırmanın ortaya koyduğu politika, ürün
ve hizmete yönelik sistemleri, temel anlamda müşteriler
için değerin maksimize edilmesini içerir: Yani, müşteri kavramını öncelikle
insan olarak anlamak, sonra iç-dış olarak içselleştirmek ve alıcıların ihtiyaç
ve arzuları çerçevesinde organize olarak insan odaklı sisteme geçmek. Artık
şirketin kendine dönük yönetim anlayışı işletmenin organizasyonunda belirleyici
değildir. Bunun yanı sıra arz odaklı bakış açısı da geri planda kalmalıdır. Ayrıca
işletmedeki uzmanlık yerel bağlamda her çeşit hizmeti sunan parçalanmış bir
sistem yerine, yüksek değerli ürün ve hizmet sunmak amacıyla özel durumlara
yönelik hizmetlerin doğru lokasyonlarda toplandığı bir sistem oluşturulmalıdır.
Bu
bakış açısı, sevk ve idareye ve dahi hizmet veren ve alana ilişkin bir
problematik üzerinden bir değişimin gereği olarak okunabilir. Burada önemli
olan tüm yürütümün politikanın belirlediği doğrultuda yapılmasıdır; böylece
yönetimin sadece talimatlandırmaya dayandırdığı iş istemi yaparak aradan
çekildiği ve adımlara dayalı iş görme gibi bir iş söz konusu değildir. Burada
sözünü ettiğimiz işletmenin tüm insan değerleriyle sahiplendiği ve politikanın
şekillendirdiği kapsayıcı strateji işin merkezindedir ve iş “değer tabanlı” olarak
dönüşümle iç içedir.
Değer
tabanlı iş organizasyonu ürün ve hizmetin değerini artırmayı, politik
belirleyicinin kapsayıcı strateji vasıtasıyla koyduğu hedef olarak vazife
edinir. İşletmelerin asli işlerini tanımlayan politika, bu işlerin ne kadar iyi
uygulandığını takip ve kontrol eden sistematiği de kapsayıcı strateji altında
düzenler ki, bunun anlamı hedefin yönetim kurulu ve üst düzey yöneticiler
tarafından da benimsenmesi ve ellerini taşın altına koymalarıdır. Zira
kapsayıcı stratejinin altında bütünleşmiş değer tabanlı iş organizasyonu,
geçmişten ciddi biçimde kopmayı gerektirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder